ESKİSİ GİBİ

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

     Bir önceki gün olduğu gibi evine varmasına birkaç adım kalmışken duraksadı. Doğanay yine orada durmuş kapıya bakıyordu. Mısra'nın çıkmasını bekliyordu. Adamın yanına sakin adımlarla gitti.

"Evimin önünde ne işin var? Gider misin lütfen Doğanay? Beni çok zor bir durumda bırakıyorsun." dedi adımları kadar sakin bir biçimde. Doğanay, kızın hafta sonu sabahın erken saatlerinde dışarıdan döndüğünü görünce afalladı. Şaşkınlığını bir kenara bırakıp Mısra'nın elini tuttu.

"Yaşadığımız güzel günlerin hatırına senden belki de son kez bir şey isteyeceğim Mısra'm" dedi yalvarırcasına.

"Ne isteyeceksin ki benden? Daha mı çok gözyaşı? Yoksa daha mı çok acı?" diye iğneledi Mısra Doğanay cümlesini tamamlar tamamlamaz. Dudakları titriyordu. Elini ise Doğanay'ın elinden çekmiş değildi. 

"Birbirimize sanki hâlâ sevgiliymişiz gibi davranacağımız tek bir gün istiyorum senden. Sana anlatacağım o kadar çok şey var ki. Tıpkı eskisi gibi senin yanında güvende hissederek anlatmak istiyorum." dedi ve Mısra'nın dudaklarına baktı alacağı cevap için. Mısra Doğanay'dan böyle bir rica beklemiyordu. Çok ince ve hüzünlü bir istekti.

"Belki de ilerde artık birbirimizi göremeyeceğiz. Ben de sen de bir araya geleceğimiz günleri bekledik." dedi Doğanay ve Mısra'nın inanmayan gözlerine ısrarla şaşkın bakışlarla baktı.

"Elbette ben de bekledim. Mısra'm en azından ayrılmadan önce tek bir gün..."

"Sadece bir saat!" dedi Mısra Doğanay'a isteğini kabul ettirmek için sertçe baktı. 

"Biliyor musun? Kabul edeceğini biliyordum. Bir saatte olur tabii ki." dedi Doğanay heyecanla.

"Nerede?"

"Dışarıda bir yer olmaz. Peri'ye yakalanırız." diye karşılık verdi Doğanay gözlerini Mısra'nın üzerinden çekerek ve Mısra bıkkınlıkla ofladı.

"Benim veterinerlik kliniğine gitsek?" diye fikir attı Doğanay. Kabul edilmeyeceğini biliyordu. Çok kötü bir fikir olduğundan da emindi. Mısra bu fikre cevap bile verme gereği duymadı. 

"O halde Rüzgâr'ın evi olsa olur mu? Daha iyi bir yer gelmiyor aklıma."

"Rüzgâr?"

"Dünkü çocuk." diye cevap verince Mısra Doğanay yüzünü buruşturdu.

"Olmaz!" dedi anında.

"Başka bir yerde yok. Ya orası ya da hiç! Farkındasın." dedi Mısra gözlerini iri iri açıp Doğanay'a haklı olduğunu gösteren bir bakış gönderdi. Doğanay kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı. Ellerini yüzünden aşağı doğru kaydırdı ve kabul etti istemsizce.



     Rüzgâr'ın kapısını çaldılar. Mısra bu saatte uyuyor olabileceğini düşündü ama kapıyı çalmaya da  devam etti. Çok geçmeden kapı açıldı. Rüzgar eşofmanları, uykulu bir çift gözle karşılarındaydı. Mısra ve Doğanay'ı bir arada görünce gözlerindeki uykulu ifade kanatlanıp gitmiş ve yerini gizleyemediği şaşkınlık almıştı.

"Rüzgâr, rahatsız ettiğim için gerçekten çok üzgünüm ama Doğanay ile konuşmamız gereken bazı şeyler var ve aklıma buradan daha iyi bir yer de gelmedi açıkçası." diye söze girdi Mısra. Belki de uykulu haliyle sorun çıkarmadan izin verir düşüncesindeydi. Yine de açıklaması Rüzgar'ın şaşkın ifadesini silmeyi başaramamıştı. Rüzgar bir şey unutmuş gibi alnına vurdu ve yapmacık bir şekilde "Aah" diye söylendi.

"Nasıl da unuttum! Konuşma eylemi bir tek benim evimde yapılıyordu!" diye alaya aldı Mısra'yı. Doğanay'a da nefret dolu kaçamak bakışlar atmayı ihmal etmiyordu. Doğanay, Rüzgar'a içerlemiş olan Mısra'nın kolundan tuttu.

"Tamam. Gel Mısra'm. Benim eve gidelim. Yalnızca biraz uzak." dedi " Benim eve" cümlesini söylerken Rüzgar'a baktı. Mısra reddetmese aralarında mutlaka bir şeyler olduğunu düşünebilirdi. Çünkü Rüzgar, Doğanay'a açıkça kıskançlık ve kinle bakıyordu. Hani neredeyse kendi yüzüne birkaç yumruk patlatmamak için iç sesleriyle boğuştuğundan emindi. Mısra Doğanay'ın kolunu tuttuğu elini avucunun içine aldı. Okşar gibi gülümsedi uzunca bir süre.

"Olmaz Doğanay. Annem birazdan kalkıp da beni göremezse endişelenir ve telefonum da evde." dedi ve Rüzgar'a döndü.

"Dışarıda buluşursak Peri'nin haberi mutlaka olur. Yalnızca bir saat." diye yalvardı. 

"Sadece konuşacaksınız. Yani tek yapacağınız şey karşılıklı oturup konuşmak. Bir saat konuşmak için biraz uzun bir süre ama tamam.  Seni kırmak istemiyorum." dedi Rüzgar cümlesini gereksizce uzatıp kabul etti. 


          Doğanay ve Mısra salona geçip siyah köşe koltukta yan yana oturdular. Rüzgar kahvesini yaptıktan sonra bahçeye çıktı. Doğanay kafasını Mısra'nın dizlerine koyarak uzandı. Gözlerini kapadı huzurla. Mısra ilk önce çekinerek ellerini saçlarında dolaştırdı. Ardından bunu ne kadar özlediğini fark etti. Yedi yıldan bu yana pekte değişmemiş yüzünü inceledi. Saçları artık eskisi gibi dağınık durmuyordu. Sivilceleri tamamen yok olmuşlardı. Beni ise aynı şekilde  kusursuz gibi duruyordu. İzlerken bir bebek seviyormuş gibi kibar ve sevecen davranıyordu. Eğilip alnına bir öpücük kondurdu. Doğanay gözlerini aralamadan gülümsedi. Birkaç dakika sonra doğruldu. Kızla yüz yüzeydi. Kızın saçlarının uçlarıyla oynamaya başladı.

"Mısra, hani sana babamı anlatırdım ya? Öldüğünü duymuşsundur belki de." 

"Duydum. Hatta annenin yaptığını falan söylediler." 

"İşte babam mezara, annem de son olayda dayanamayıp ölünce ben apar topar halamlara, Konya'ya, gittim. Annemle benden nefret ettikleri için beni kabul etmediler tabii olan şeylerden de sonra. Beni yetimhaneye verdiler. Ben daha on sekiz olmamıştım. Üniversiteyi kazanana kadar orada kaldım." diye açıkladı Doğanay. Mısra ağzı açık bir şekilde dinliyordu olanları. 

"Sana ulaşamadım. Aslında sana anlatamayacağım o kadar çok şey var ki. İkimizin iyiliği için de anlatamayacağım şeyler var." dedi ve tıpkı eskisi gibi gözyaşları dökmeye başladı. Mısra boynuna sarıldı adamın ve istemsizce kendi acısıymış gibi ağladı. Nasıl olmazdı ki? Kendi acısıydı elbette. Yıllarca da böyle olmuştu. Bu bir saat de eskisi gibi olacağına göre bu onun acısı yapardı olanları. Ağlamak, birlikte ağlamak böylesine özlenir miydi? Yıllarca beklenir miydi? Özlenirdi. Delicesine özlenirdi hem de. Beraber yapılan en masum şey ağlamak ve gülmektir. Birinin acısını kendi acınmışçasına benimsemek nasıl özlenmezdi ki bunun için yıllarca beklemişsen? Birbirlerinden ayrılırlarken Doğanay Mısra'nın alnına bastırdı dudaklarını. 

"Peki Peri ile nasıl bu hale geldiniz?" diye sordu Mısra merakla. 

"İşte ikimizin iyiliği için de açıklayamayacağım şeylerden biri bu Mısra'm." diye kaçamak bir cevap verdi Doğanay. Mısra başını Doğanay'ın omzuna yasladı. Bu cevap onu tedirgin etmişti. Birlikte kalmalarını gerektiren şey ne olabilirdi ki? Doğanay cebinden bir kağıt parçası çıkarttı. 

"Bu senden ayrıldıktan sonra yazdığım bir şiir." dedi Mısra kağıdı alıp okumaya başlamışken.

Bak, bir günüm daha gitti.

Sensiz, sessiz bir gün daha.

Ne boş ve anlamsız geliyor,

Sen yokken hayat.

Güneş doğmuyor mu?

Yoksa ben mi göremiyorum?

Ya da benim güneşim sen miydin?

Ve ben bunu battığında mı fark ettim?

Bak, çok üşüyor ellerim.

Belki şimdi tutarsan çok geç olmayacak.

Duyamıyor musun haykırışlarımı?

Ya da sen varken kalbimin ritmini.

Göremiyor musun sana olan bakışlarımı?

Tüm benliğim seni çağırıyor bana.

"Her zamanki gibi çok güzel." diye cıvıldadı Mısra. Doğanay'ın kendine yazdığı  şiirlere hayranlık duyuyordu. Eskilerden bir gülüş belirdi dudaklarında. Doğanay'ın yanağını okşadı zarifçe.

"Doğanay, hâlâ beraber olmamız için, hem de yaşlanana kadar birlikte olabilmemiz için geç değil. Bana şiirler yazmaya devam edebilmen için de geç değil. Peri'yi terk edebilirsin." diye baştan beri söylemek istediği cümleye giriş yaptı. Bu teklif ve bu yaşananlar belki de Doğanay'ın da aklını yerine getirirdi. 

"Yazdığım tüm şiirler zaten sana ait Mısra'm." 

"Doğanay kavuşmamızın şiirlerini yazamaz mısın?" diye sordu asıl sorusunun kelimelerini değiştirerek.

"Yapamam Mısra'm" diye yanıt verdi Doğanay sıkıntıyla. Mısra'nın elini öpmek için yeltenince Mısra öfkeyle elini çekti. Ayağa kalktı.

"Kavuşmanın şiirleri her zaman daha ümit vericidir Doğanay. Tam bu saatte sen beni, ben seni ve aşk her ikimizi de terk etti." 


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro