00| gülen surat.

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0000. GİRİŞ

— gülen surat.

───── Kelime | 2918 ─────

Taksinin köşeye çekilip durduğunu hissettiğinde bakışlarını telefonunun ekranından çekip pencereden dışarı baktı. Arkadaşının, ona e-posta yoluyla gönderdiği adrese bakılırsa burasıydı. Londra'nın merkez kısmından uzak, bahçeli evlerin bulunduğu sessiz kesimdi. Sessizliği sevdiği söylenemezdi ve buranın sessizliği hiç hoşuna gitmemişti.

Derince nefes bırakıp cep telefonunu çantasının ücra köşelerine yollarken dikiz aynasından onu izlemekte olan yaşlı adama döndü. Yüzüne ufak bir gülümseme takınıp küçük sırt çantasının kayışlarını tutarken kapıyı açmak için kapı koluna yönelmişti Melora. Taksiciden, burada beklemesini rica etti. İşinin tahminen uzun süreceğini ama tutarın iki katını ödeyeceğini cümlesinin sonuna eklediğinde, memnuniyetle bekleyeceğini bildirmişti taksici yaşlı adam. Onu suçlayamazdı, para kazanmak kolay değildi bu devirde. Özellikle kısa sürede yüklü miktarda kazanmak.

Kapıyı açıp dışarıdaki havanın içeriye akın etmesini sağlarken, Londra'nın o eşsiz soğuğunu iliklerinde bir kez daha hissetmişti genç kadın. Ardındaki aracın açık kapısını kapayıp ceketinin içine sıkıştırmış olduğu kırmızı fularını son defa düzeltti. Derin nefesler alıp veriyordu ve taksicinin onu dikkatle izlediğini biliyordu. Adamın meraklı bakışları üzerindeydi, kafasından türlü türlü düşünceler geçmekteydi ama en ön sıraya çıkan düşüncesi; müşterisinin birazdan hayat arkadaşını bir başkasıyla basacak olmasıydı. Melora, üzerindeki bakışlara aldırmadan emin adımlarla adresteki eve ilerledi. Onu taa evinden buralara, bırakıp gittiği ve bir zamanlar yuvası olan topraklara geri döndüren eski arkadaşının ismini hatırlamaya çalıştı.

Zili çaldığında kapının önündeki küçük basamakları çoktan aşmıştı. Çok değil, kısa bir süre içerisinde süslü kara kapı aralanmış ve yılların değiştirdiği eski arkadaşıyla karşılaşmıştı. Çağrısına cevap veren Melora'yı karşısında görmenin verdiği umut ve sevinçle kapıyı sonuna kadar açtı ve kollarıyla bedenini sarmalamak için atakta bulundu. Ama bir adım geri atıp, bir basamak aşağı düşerken, kadının yapacağı bu hamleyi engellemişti Melora. Yüzüne masumane, özür amaçlı bir gülümseme yerleştirdiğinde giymiş olduğu eldivenli boştaki elini kaldırdı tokalaşmak için.

Yapacağı sarılma atağının engellenmesiyle nitekim şaşkına dönen kadın, kendini çabucak toparlayıp anlayışla gülümsedi. Uzatılmış olan eli usulca, güven verircesine sıktı. Yıllar önceki tanıdığı küçük kız, büyümüş olsa da hâlâ aynıydı. Bir an, geçmişteki olanlardan dolayı pişmanlık sarmıştı içini ama son çaresiydi Melora onun için. Açtığı kapının köşesine çekilip içeri girmesi için bir işarette bulundu. Melora ise genç kadının yapmış olduğu bu daveti kabul edip içeriye geçti.

Londra'nın soğuk havasına nazaran içerisi oldukça sıcaktı. Kemiklerini ısıtan ısıya karşılık dişlerini dudaklarına geçirip küçük bir göz attı koridora. Ferahlatan bir girişi vardı ama aynı zaman boğucuydu. En azından Melora böyle hissediyordu. Ardındaki kapının kapanmasını ve kadının cılız sesini işittiğinde etrafa bakmaya ara verip doğruca ela gözlerini kadının mavi gözlerine dikti. "Demek ki bazı alışkanlıklar değişmemiş."

İkisi de neyden bahsedildiğini çok iyi biliyordu. Derince bir nefes bırakıp ellerini sarmalayan deri kumaşa, eldivenlerine baktı Melora. Yıllardır yoldaşı olan eldivenler, tenini diğer tenlerden uzak tutan kumaş parçasıydı. Sıcak bir gülümsemeyle ellerini gösterdi. "Kurtulmak için üzerinde çalışıyorum."

"Ceketini almamı ister misin?"

"Ah, tabi." Kibarca sorulan soruya karşılık üzerindeki ceketinden ve boynunu sıcak tutan fularından kurtulup genç kadına teslim etti. Kapının yanındaki askılığa asarken kadın, o sırada yarım bırakmış olduğu gözlemine geri döndü. Gözleri bir an açıkta kalan ayakkabılığa takıldı. Bir çift kadın botuyla, bir çift çocuk çizmesi vardı. Ve bunlara eşlik eden erkek spor ayakkabısıydı. Çocuk ayakkabısı evin küçük üyesine aitti ve o botlarda eski arkadaşına. Sorun erkek ayakkabısındaydı. Eski arkadaşının boşandığından emindi, e-postasında bunu küçük bir not olarak yazmıştı. Yani arkadaşının boşandığını biliyordu ama hiç yeni bir erkek arkadaşı olduğundan bahsetmemişti.

Kadının salona doğru işaret ettiğini görünce salona geçtiler. Giriş kapısını arkasına alan tekli koltuğa oturup çantasını yanına bıraktı. Melora'nın peşinden gelen genç kadın, ev sahibi olarak bir şeyler içip içmeyeceğini sorduğunda sadece bir bardak suyun yeteceğini bildirdi Melora. Mutfağa giden kadının ardından arkasına yaslanıp parmaklarını birbirine kenetlediği ellerini kucağına bıraktı. Salon, tıpkı bir aile salonuydu. Ufak tefek birbiriyle renk bakımından uyumlu süsler, çerçeveli fotoğraflar; kimisi duvara asılı kimisi çıkıntılı zeminlerin üzerine yerleştirilmişti. Sıcak renklerin hakim olduğu oda insana güven ve huzur veriyordu.

Elinde içi su dolu bardakla gelen kadın, bardağı Melora'ya uzattı ve tekli koltuğun hemen yanındaki üçlü koltuğa geçti. Ellerini hızla kenetledi ve öne doğru eğildi, Melora'nın başlamasını bekliyordu.

Gelen bardaktan küçük bir yudum aldı. Uzanıp sehpanın üstüne koyduğunda ela gözlerini kadının üstüne dikmişti. Kadının mavi gözleri çaresizce yaptığı tüm hamlelerini izlemekteydi. Melora, kadının gözlerindeki yardım çığlıklarını görebiliyordu. Buruk bir hüzün düşmüştü içine. Oldukça dinç görünmesine rağmen makyajla gözaltı torbalarını kapatmış, soluklaşmış tenine renk getirmek için koyu bir kapatıcı kullanmış olsa da ufak bir noktayı kapatmayı atlamıştı. Ne zamandan beri düzgün uyku çekemiyordu kadın, 1 veya 2 gün? Hayır, kesinlikle 2 ay.

"Bana lütfen yardım et." Melora'nın başlamayacağını anladığında titrek sesiyle yardım dilendi genç kadın. Bir an önce problemini çözmek, eski mutlu hayatına dönmek istiyordu.

"Sana yardım etmek için buradayım Rose. İstediğim tek şey şu anki durumunu koruman ve bana anlatman, olan biten her şeyi." Aklına ilk gelen isimle kadına ithaf etmişti, doğru olup olmadığı çok umurunda değildi. Sadece konuyu anlatmasını istiyordu. İşini ne kadar çabucak hallederse bir o kadar hızlı geri dönebilirdi evine. Ama isim bakımından doğru tahminde bulunmuştu, kadının bozulmayışından anlaşılıyordu.

"Ben.. ben nereden başlayacağımı bilmiyorum Melora." Titrek nefesini dışarıya verirken, elleriyle yüzünü kapayıp iç çekti. Ağlamamak için kendini sıktığı anlaşılıyordu. Güçlü kadın görünümünü vermeye çalışıyordu. Melora buna göz devirmemek için elinden geleni yaptı, ona göre; bir insan istediği yerde, istediği zaman ağlayabilirdi. Bir insanın ağlaması, onun güçsüz olduğunu göstermezdi.

"En baştan.." Sakinliğini koruyarak yumuşak bir ses tonuyla konuştu. Rose, başını sallarken sakinlikle gözlerini kırpıştırdı. Nereden başlayacağını tartıyormuş gibi görünüyordu. "Bundan aylar önce kızımda bir takım değişiklikler gördüm. Birdenbire içine kapandı. Cidden, yavaş yavaş değil, birdenbire. Dünya ile olan iletişimini kısıtladı."

"Ona neden olduğunu sordun mu?" Tek kaşını kaldırırken sorusunu yöneltmişti Melora.

"Denedim ama çok yoğundum ve cevap vermiyordu. Okulla olduğunu düşündüm, buraya taşındığımız için okul değiştirmek zorunda kaldı. Adapte olmasını bekledim, belki bir sürece ihtiyacı vardır diye." Bakışları bir an kaçmıştı Rose'un. Çünkü olayların en başından, kendisininde de ufak hataları vardı. Kabul etmek istemiyor da olsa gerçeklerden kaçamazdı.

Dişleriyle kurumuş dudaklarını dişleyip başını hafifçe onaylarcasına salladı. Uzanıp çantasından çıkardığı yıpranmış ufak not defterinin herhangi bir sayfasını açıp boşlukları kelimelerle karaladı. "Üzerinde çok durmadın.. Yeni ev ve yeni okul, yani yeni bir hayat. Tahminen çalışma yerinde değişti."

"Biliyorum, suçlu olduğumu biliyorum. Kızımla ilgilenmeliydim, onun probleminin üzerinde durmalıydım ama yeni hayatımızı oturtmaya çalışıyordum." Sesinde pişmanlık vardı genç kadının.

"Rose, bunun bir açıklaması olamaz.." Kaşları istemsiz çatılmıştı Melora'nın. Not defterine yazımı hızlanmışken bir anda yazmayı kesip derin bir iç çekti. Ela gözlerini defterinin sayfalarından yukarıya kaydırarak Rose odakladı. ".. Anlatmaya devam et lütfen."

Tıpkı Melora'nın kaşlarını çattığı gibi aynı şeyi Rose'da yaptı. Oturduğu yerden öne doğru kayarken bakışlarını kâküllü kadından hiç ayırmamıştı. Onun ne düşündüğünü tahmin edebiliyordu. "Kötü bir anne olduğumu düşünüyorsun."

"Şu an sadece, sana yardım edebilmem için bana olayları anlatman gerektiğini düşünüyorum." Kaleminin defterin arasına yuvarlanmasına izin verip umursamazca gülümseyip yüzünü buruşturdu. Daha önce de su içtiği bardağı masanın üstünden aldı. Sudan tekrar bir yudum almadan önce cümlesini devam ettirmişti. "Ama iyi bir ebeveyn olduğun söylenemez."

Ağzını açıp karşı çıkmak, inkar etmek istedi. Ama saniyesinde bundan vazgeçip dudaklarını birbirine bastırmıştı Rose. Şu an birilerine kızıp bağıramazdı, özellikle Melora'ya asla yapamazdı. Tartışıp çekip gitmesini hiç istemezdi. Ki buraya ricayla gelmişti, istediği an çekip gidebilirdi. Derince bir nefes verip olayı anlatmaya geri döndü.

"Okuldaki danışmanla konuştum. Bana bunların ilk başta normal olduğunu söylediler. Yeni hayata geçiş esnasında bu yaştaki çocukların çoğunda içe kapanıklık gözlemlenirmiş. Sosyalleşmekte ve adapte olmakta zorluk çekerlermiş. Sadece zaman tanınması gerektiğini ve bu süre zarfında herhangi bir negatiflik gösterilmemesini önerdiler.." Dudaklarının arasından küçük bir hıçkırık kaçtığında titrek elleriyle hızlıca gözlerini örttü. "Ama sonra, birkaç hafta geçti üzerinden ve beni okula tekrar çağırdılar. Derslerinde hiçbir ilerleme olmadığını, aksine düşüşe geçtiğini ve tüm etkinliklerden kaçtığını, hiçbirine katılmadığını söylediler."

"Kendini tamamen diğerlerinden soyutladı." Tüm söylenenleri başını sallayarak dinlerken sessizce mırıldandı. Soyutlama olayını çok iyi bilirdi Melora, çünkü küçük yaşta bunu o da yapmıştı. Her şeyden ve herkesten soyutlamaya çalışmıştı kendini ama bu durduk yere yaptığı bir şey değildi. Yaşından büyük bir olay silsilesi yaşamıştı.

Rose, Melora'nın mırıltısını duymuş ve başını onaylarcasına sallayarak ayaklanmıştı. Sarsak adımlarla koridora bakan duvardaki kitaplığa ilerledi. Oradaki mendillerle gözyaşlarını silerken dizili kitaplar ve kitapların sayfalarıyla ilgilendi. Sakladığı şeyi herhangi bir kitabın sayfalarının arasında aramaktaydı. "Ve gülen surattan bahsettiler okuldaki eğitmenleri. Bana ne anlama geldiğini sordular. Bir şey diyemedim, çünkü bilmiyorum. Bana ellerindeki çizimleri verdiler. Çizimlerinin bir yerinde muhakkak yer alıyordu."

Kitabın arasında bulduğu, buruşup katlanmış kağıt parçasını alıp kitabı geri yerine koydu. Arkasına dönüp kağıdı Melora'ya uzatırken halen daha not defteriyle uğraşıyordu kadın. O küçük, yıpranmış deftere neler yazdığını merak ediyordu ama sormayacaktı. Tek umudu, yazdıklarının sonunda çaresine çözüm bulmasıydı.

"Bana çocuk terapistini önerdiler, yardımı dokunacağını söylediler. Dediklerini yaptım ve bir çocuk terapistine başvurdum. Danielle, her zamanki gibi iletişime geçmedi ama terapist; hayali arkadaşı olabileceğini söyledi. Çocuklarda sıklıkla görülen ve çoğunlukla yalnızlıktan ortaya çıkarlarmış. Bu hayali dostların bazıları sosyalleşmeye iterken çocukları, bazıları da sosyalleşmelerine engel olabiliyormuş."

Melora uzatılan kâğıdı parmaklarının arasına alıp açtı. Küçük bir çocuğun elinden çıkan aile resmiydi. Bir ev ve önünde dizili çubuktan vücutlarla dairemsi koca kafalar. Sırayla küçük kız, kadın ve erkek yer alıyordu. Çocuğun elinden çıkan güzel bir aile tablosu denilebilirdi. Renkler güzel kullanılmıştı. Adam gözlüklü ve kravatlıydı. Kadının iri iri çizilmiş inci kolyesi ve kalın kırmızı dudakları vardı. Küçük kızın ise elinde ifadesiz oyuncağı..

Ela gözleri bir an eve kaydı. Çatı katı penceresinden bakan gülen bir surat vardı. Resimdeki herkesten daha mutlu duruyordu. Daha dikkatli incelediğinde ufak detaylar gözlerine takılmıştı. Başını sallayarak kağıdı Rose'a geri iade etti. "Ama hayali arkadaş olduğunu düşünmüyorsun? Eğer öyle olsaydı bana ulaşmaz ve buraya çağırmazdın."

"Ne düşüneceğimi bilmiyorum. İnanır mısın, annemi bile dinleyip medyuma gittim. Bana, kızıma musallat olan ve onunla arkadaş olmak isteyen lanet bir hayalet olduğunu söyledi."

"Hayalet diye bir şey yok Rose." Yüzünü buruşturup gülümserken Melora, onaylarcasına bakmıştı Rose.

"Biliyorum. Ama bir taraf hayali arkadaş diyor, diğer taraf ise bir hayaletten bahsediyor. Cidden ne düşüneceğimi bilmiyorum. Bütün bu karmaşanın arasında aklıma sen geldin ve belki.." Derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı. "Belki mantıklı şeyler bulup söylersin diye seni çağırdım. Belki bir şeyler yaparsın.."

"Çünkü ben de bu tarz durumlardan geçtim?" Cümlesini bitirmesine izin vermeyip bölerken tek kaşını kaldırarak sorusunu yöneltmişti Rose'a.

"Hayır.. Evet. Lütfen bana yardım et Melora. Kızımın düzelmesini istiyorum." Parmaklarının köşelerindeki etleri deşmekten kanattığı ellerini sıkarken mahcupça gözlerinin içine baktı. Yanlış bir şey söyleyip kırmak istemiyordu ya da eskileri gün yüzüne çıkarmak.

Sıkıntılı nefesini verip defterini kapattı. Çantasına uzanıp defterini yerleştirirken, bir an paniklemişti Rose. Kadının çekip gideceği düşüncesi, yardım etmeyi reddedeceği; kalbini ve düşüncelerini deli etmişti. Ama Melora, ona dönüp sıcak bir gülümsemeyle ve güven verici bakışlarıyla karşılamıştı. "Ben bir psikolog değilim Rose ya da çocuk doktoru. Bir dedektifim, işim bu ve araştırırım. İzninle evini araştırabilir miyim?"

Reddedilmeyi beklerken gelen soruyla afallamıştı Rose. Gözlerindeki umut tekrardan yeşerirken hızla başını sallayarak onay vermişti. "Eğer bu kızımın sorununu çözecekse, evet.. İstediğini yap."

"Sana birkaç sorum daha olacak. Etrafa bakarken bana eşlik edersen sevinirim." Oturduğu tekli koltuktan ayaklanıp ardında bıraktığı kadının herhangi bir cevap vermesini umursamadan koridora çıktı. Geniş girişi olan yemek odasına girdiğinde deri eldivenli parmaklarını yemek masasının üstünde sürttü. Usulca odayla bağlantılı olan mutfağa girdiğinde buzdolabının üstündeki görsellere bakındı. "Kocanla ne zaman boşandın?"

"Yaklaşık iki yıl oldu."

Mutfaktan çıkıp ilk katta bir başka oda olup olmadığına bakındı. Olmadığını anladığında merdivenlere yönelmişti. Ardından gelen Rose'a küçük bir bakış atıp gözlerinin önüne düşen kâküllerini düzeltti. "Peki Danielle, babasıyla görüşüyor mu?"

Rose'dan onaylarcasına bir sözcük çıkmıştı. Başını sallayıp önüne çıkan ilk kapıya girdi ve bu bir yatak odasıydı. Kaşlarını çattı otomatik olarak. Tüm evi sarmalayan cılız lavanta kokusu bu odada oldukça yoğundu. Baş ağrısını tetiklemişti, hafif hafif başının altından vuruyordu sızı. Dudaklarını birbirine bastırıp sürekli mırıldandığı sözcükleri tekrardan içinden mırıldanmaya başladı sıkıntısını gidermek için.

Elleri fiskosun üzerinde duran fotoğraflı çerçeve gitmişti. Gümüşle boyalı çerçeveyi parmaklarının arasına sıkıştırırken fotoğraftaki mutlu çifte baktı. Kemik gözlüğü takan adam, usulca uzanmış Rose'un arkasından beline sarılmıştı. Arka planda meşhur Londra köprüsünün manzarası duruyordu. Bakışları yatağın diğer tarafındaki fiskosun üzerinde çerçeveli fotoğrafa gitmeden bir soru daha yöneltmişti Rose'a. "Peki yeni erkek arkadaşın?"

Kadının mırıltıları arasından gelen soruya karşılık kafasında küçük bir hesaplama yapmıştı. "Isaac'le çıkmaya başlayalı neredeyse 1,5 yıl olacak. Ortak arkadaşlarımız vesileyle tanıştık, üniversitede ders vermekte.." Duraksadı, çünkü kadının onu dinleyip dinlemediğinden emin değildi. Anlayamadığı bir şekilde bir melodi mırıldanıyordu.

Rose'un durakladığını fark edince mırıldanmayı kesip elindeki çerçeveyi geri yerine koyarak döndü Melora. Kahverengi saçları önüne düşerken hızla kulağının arkasına sıkıştırmıştı. "Lütfen mırıldanmama takılma, kulağım sende."

Yatağın öbür tarafına geçip diğer çerçeveyi aldı. Bu sefer, küçük kızın da olduğu bir aile fotoğrafıydı. "Onun için bu eve taşındınız."

Yatak odasını biraz daha gözden geçirip mırıldanarak odadan çıktı ve bir başka odaya geçti. Küçük kızın renkli odasında pek bir şey bulmayı ummuyordu. Ama her türlü bakmaktan sıkıntı çıkmazdı. Kızın bir başka çizimlerine göz attı. Her çiziminde gülen surat yer alıyordu ve diğer kişilerin yüzleri ifadesizleşiyordu.

"Danielle ile araları nasıl? Ona kaba mı davranıyordu yoksa araları iyi miydi?"

"Eğer kızıma şiddet uyguladığını ima ediyorsan, asla! Isaac öyle biri değil. Araları gayet iyiydi. Babasının yerini almaya asla çalışmadı, kızıma karşı mesafesini hep korudu. Kızıma olabildiğince bu zorlu süreçlerde yardımcı olmaya çalıştı. Tabii Henry'nin de hakkını yiyemem." Kadın, yüzüne gururlu bir gülümseme takındı. Bu olaylar karşısında iki erkekte yanında olmuştu.

"Isaac ve Henry ile ilişkin nasıl?" Çocuk odasından ayrılıp bir başka odaya bakma gereği duymadan çatı katına giden merdivenleri indirmek için köşedeki demir çubuğa yöneldi. Kapağın kancasından aşağı çekip merdivenin kilidini açtı. Yavaşça açılan merdiveni beklerken ellerini dua edercesine birleştirip dudaklarına yaslamıştı. Mırıltısını halen daha sürdürürken kafasında toparlamakla uğraştığı bir yığın düşünce vardı.

"Henry ile anlaşmayla ayrıldık, arkadaş gibiyiz. Bu durumda bizi hiç yalnız bırakmadı, kızımızla sürekli ilgilendi. Ve Isaac oldukça iyi bir erkek, mükemmel, herkesin aradığı tarzdan." Ellerini kalçasının her iki yanına yerleştirip Melora'ya baktı. Onu cidden dinleyip dinlemediğinden emin bile değildi ama sorularını cevaplamaya devam ediyordu.

"Benim değil." Yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirip açılan merdivenlerden tırmanarak çatı katına yöneldi Melora. Ardından gelen ayak seslerini takmayıp oldukça alçak tavanla yüzleşti. Kolilerle ve eski, kullanılmayan eşyalarla dolu çatı katını dikkatlice ilerleyerek araştırdı. Kocaman ve bu kattaki tek pencerenin önüne gelip dışarıyı bakındı. Yolun karşısında halen daha beklemekte olan taksisi vardı. Güneş tam tepede parlamaktaydı, öğle saatine girmişlerdi.

"Burasını depo olarak kullanıyoruz. Aslında, çatı bu kadar alçak olmasaydı burayı tamamen Danielle'a oda olarak verecektik. Burayı çok seviyordu. Şu koltukta oturur ve oyunlar oynardı. Bütün oyuncaklarını, kağıt ve kalemlerini yığardı buraya. Bazen onu bu koltukta uyurken bulurduk."

Rose'un gösterdiği kanepeye baktı. Eski moda ama oldukça yeni gibi duran kahverengi bir kanepeydi. Önüne ve üstüne koliler yığılmıştı. Danielle'ın buraya gelmeyi kesmesinin ardından konulduğundan emindi. Bir çocuk sevdiği şeylerden kolay kolay vazgeçmezdi öylece. Adımlarını kanepenin yanına atıp yerdeki kolileri itekledi.

Genç kadında yardım etmek için kolilere el uzatırken duyduğu melodi ile bakması gereken bir telefon olduğunu söyleyerek Melora'nın yanından ayrılmıştı. Umursamadan melodisine devam ederek koltuğun üstündeki kolileri kucakladı ve diğerlerinin yanına koydu. Kanepeye bedenini bıraktığında derin bir nefes almıştı.

Koltuğun üstündeki tozlar burnunu kaşındırdı ve koltuktaki kumaştan bir koku yayıldı. Çenesini omzuna yaslayıp kanepenin yaslanma kısmına biraz daha yaklaştırdı burnunu. Bu sefer keskin gelen koku başını tekrardan ağrıtmıştı.

Gözlerini kırpıştırırken hızla uzaklaştırdı burnunu. Kaşlarını çattı ve etrafa bakındı. Bu koku evin her yerine sinmişti ama bazı yerlerinde oldukça ağırdı.

Alçak tavandan dolayı eğdiği başını geriye yasladı. Ela gözleri ahşap tavanda otomatik boş bir noktaya odaklanırken kafasındaki düşünceleri birleştirmeye çalıştı. Her bir bağı birbirine bağlamaya çalışıyordu. Elindeki kanıtlarında destekleyeceği bir sonuca varmalıydı, herhangi bir soru işaretlerinin olmayacağı.. Mırıltısını oldukça yavaşlattığı o anda gözüne bir şey çarptı. Daha rahat görebilmek için kanepede yatay pozisyona geçti ve gözlerini ahşap tavana odakladı.

Ahşabın dokusundan ötürü bir sürü koyu rastgele çizgiler ve desenler bulunuyordu ama o gülen surat Melora'ya koca bir 'merhaba' diyordu. Bedenindeki tüm kaslar gerçeklik ve olasılıkla kasılırken onu boğan nefesi titrekçe soludu. Ellerini kaldırdı ve tenini sarmalayan deri eldivenden kurtardı. Daha iyi hissetmek için parmaklarını kanepenin kumaşında gezdirdi. Derince aldığı nefes hissettiği küçük aşınmalar ve aldığı keskin lavanta kokusuyla onu boğmuştu. Ela gözlerini tavandaki gülen surata dikti ve gözyaşlarının usulca gözpınarlarından kayıp gitmesine izin verdi.

Basamaklardan hızla inerken çantasını sıkıca tutarak taksiye yöneldi. Olanlardan önce, ona merakla bakan Rose'a hava alması gerektiğini ve bekleyen taksiciyle konuşacağını söylemişti. Şimdi ise çantasından çıkardığı telefonu ile polisleri arayıp olayla ilgili ihbarda bulunmuştu. Çantayı taksinin arka koltuğuna fırlatıp derin nefesler alıp veriyor ve melodisini mırıldanmaya devam ediyordu.

Sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Çocuklara karşı oldukça hassastı, belki bu kadar hassaslaşmasının nedeni kendi çocukluğuyla bağlantılıydı. Çıplak ellerine baktı, eldivenlerini giymeyi unutmuştu. Sıkıntıyla cebinin köşesine sıkıştırdığı, aşağı sarkan eldivenleri alıp özenle giydi.

Taksicinin meraklı bakışlarını üzerinde hissediyordu. Soru sormak istiyor ama aynı zamanda çekinip sormaktan vazgeçiyordu. Hiçbir şeye bulaşmadan parasını alıp çekip gitmek istiyordu.

Melora, dudaklarını dişlediği vakit bir araba sesi duymuştu. Dönüp baktığında, biraz önce çıktığı evin garajına park eden bir araçla karşılaştı. Gözlerini kısıp dikkatli baktığında araçtan inen kişinin lanet herifin teki olduğunu anlamıştı. Kemik gözlükleri gözünde, yorgun bir yüz ifadesiyle araçtan inip çantasıyla eve doğru ilerlemekteydi. Keskin lavanta kokusunu mesafeden dolayı almıyor da olsa beynindeki o ağrıyı hissetmiş Melora.

Hızlı ve emin adımlarla adamın peşinden ilerledi. Basamakları çıkıp zile ulaştığı vakit kapı açılmış ve gülümseyerek karşılaşmıştı Rose, erkek arkadaşını. Adamın ardından yaklaşan Melora'yı gördüğünde meraklı gözlerinin odak noktası olmuştu. Isaac, kız arkadaşının neye baktığını merak edip döndüğünde kumral kadınla karşılaştı. Şaşkınlıkla kadına bakıp daha sonrasında kız arkadaşına döndü neler döndüğünü açıklaması için.

"Tatlım, bu Melora. Danielle'a yardımda bulunması için rica ettiğim eski bir arkadaşım. Ve Melora, söz ettiğim erkek arkadaşım Isaac." Rose'un açıklaması ile Isaac başını onaylarcasına salladı ve koca bir gülümsemeyle adının Melora olduğu kâküllü kadına döndü. Boştaki elini tokalaşmak için uzattı. Melora, hiç tereddüt etmeden cebine soktuğu ellerini çıkarıp adamın elini sıktı tokalaşmak için.

"Merhaba Isaac, ben Dedektif Melora Phoenix." Melora'nın sözleri adamın gülümsemesinde küçük bir titreme yaratmıştı. Belli etmiyor da olsa sertçe yutkunmuştu adam ve kadının ince parmakları arasındaki eli titremişti. Parmakları daha çok sıklaşırken, adamın gözlerinin içine odakladı gözlerini kumral kadın. Uzaktan işitti araç sesiyle, gerekli kişilerin geldiğini anlamıştı. Parmaklarını adamın elinin üzerinde serbest bırakıp geriye doğru çekildi. "Tutuklusun."

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro