01| 221b baker street.

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0001. BÖLÜM BİR

- 221b baker street.

───── Kelime | 2474 ─────

Oturduğu sandalyenin verdiği rahatsızlığı umursamayıp kollarını göğsünün üzerinde birleştirmişti genç dedektif. Bacak bacak üstüne atarken tüm odağını masanın diğer tarafında duran adama vermişti. Scotland Yard'a getirildikleri an başına görevlendirdikleri memur tarafından sorguya çekilmişti. Dedektif olduğu için, özellikle eskiden burada çalışan bir dedektif olduğu için işler daha kolaya gelmişti Melora için. Şimdi ifadesi alınmaktaydı. Karşısındaki genç polise, olayların en başından, detaylı bir şekilde anlatmaya başladı. Arkadaşının onu yardım almak için çağırdığını söyledi ilk. Sonra ailedeki kızın istimara uğradığını ve bunu yapanın kızın annesinin yeni erkek arkadaşı olduğu iddiasında bulundu. Ve tek tek elindeki tüm kanıtları polise döktü.

Polis, tüm odağını karşısındaki kâküllü kadına vermiş, her söylediğini yazmıştı. Daha sonra ikilinin yanına gelen bir başka polis, suçlanan adamın sorguya çekilip her şeyi itiraf ettiğini bildirmişti. Adam tutuklanıp gerekli cezayı alacaktı. Ve devlet, küçük kız için ellerinden geleni yapıp ailesine destekte bulunacaktı. Melora'nın yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Tekrardan bir dava çözmüştü ama gerçekler acıydı.

Gerekli bazı evrakları imzalaması gerektiğini, sonrasında ayrılabileceğini bildiren polis memuruna gülümseyip başıyla onayladı. Masasının ardından kalkıp oradan uzaklaşan adamın ardından gözlerini çekip duvardaki saate bakındı. İşlerin tam olarak buraya geleceğini ummuyordu. Olayı çözüp taksisine bindiği gibi ya bir otele gidecekti, ki bu iş uzun ve karmaşık sürerse diyeydi, ya da uçak biletini ayarlayıp geri dönecekti. Neyse ki karakola getirilmeden önce taksicinin parasını ödemiş ve birkaç kıyafet sıkıştırdığı çantasını almıştı. Buradan çıkar çıkmaz yapacağı şey uçak biletini almak olacaktı. Kalmak için bir nedeni yoktu, geldiği gibi davayı çözmüş ve işini bitirmişti.

Ama kulağına gelen tanıdık sesle gözlerini yumup dudaklarını ısırdı. Londra'ya, özellikle Scotland Yard'a gelmesi çok tehlikeliydi. Onlara görünmesi ile geri dönmesini engelleyecek ve onu burada tutacak oldukça inatçı şahıslar bulunuyordu. Ve bu şahıslardan biri Scotland Yard'ın önemli çalışanlarından biriydi. "Melora, Tanrım cidden bu sensin."

"Merhaba Lestrade." Melora, gülümsemesiyle eşlik ederek başıyla selamladı. Oturduğu sandalyeden kalkıp birkaç metre uzağında olan dedektife döndü. Adamın ağzı şaşkınlıkla açılmışken elindeki dosyayı yanındaki uzun boylu adamın eline zorla sıkıştırmıştı. "Senin burada olduğunu söylediklerinde inanmadım, bu yaşlı bunakla dalga geçiyorlar sandım."

"Yaşlı bunak mı? Hadi ama, buradaki çoğu kişiyi cebinden çıkarırsın." İki eski dost kendi aralarında gülerken Lestrade sarılmak için atağa geçmiş ve Melora'ya doğru adım atmıştı. Ama Melora her zamanki gibi geri adım atıp kendine gelen bu atağı bir kez daha mani olmuştu. 'Bunu yapma' dercesine tek kaşını kaldırıp yüzünü buruşturdu kafasını iki yana sallarken. Müfettiş derin bir nefes alıp bir şeyler hatırlamışçasına tek gözünü kırparken gülümsemişti. Sarılma atağını kesip öne attığı adımını geri çekmişti.

Memnuniyetle gülümseyip eldivenli elini uzattı saçlarına aklar düşmeye başlamış adama. Lestrade şaşkınla baka kaldı kadının uzattığı ele. Ve bu şaşkınlığını hiçte gizlememişti. Bu, Melora'yı biraz daha gülümsetmişti, insanları şaşırtmayı seviyordu. "Sarılamadık ama tokalaşabiliyor muyuz? Bu çok güzel bir ilerleme Melora, eskiden bunu bile yapamazdık."

"Biliyorum, temaslar konusunun üzerinde çok çalıştım. Yakında bu şeylerden tamamen kurtulacağımı umuyorum."

"O zaman geldiğinde, şu eldivenleri yakalım. Bir daha geri dönme ihtimallerini ortadan kaldırmak isterim." Ellerini sıkan adamın ellerini dostça sıktı. Birkaç kendini belli eden öksürük sesiyle ela gözlerini müfettişin arkasına odakladı. Melora'yı tekrar görmenin verdiği sevinç ile elindeki dosyaları zorla eline tutuşturduğu adam, unutulduğunun farkına vardığında kendini belli etmeyi amaçlamıştı ve amacına da ulaşmıştı.

İkili tokalaşmayı kesmiş ve tamamen olan biteni izleyen uzun boylu adama dönmüştü. Mavi yeşil gözleri, bir kadının - bir adamın üzerine gidip dururken sonunda onu inceleyen ela gözlerin sahibinde durdu. Kadının kâkülleri her gözlerini kırptığında uzun ve kıvrık kirpiklerine çarpıyordu. Önüne düşen kâküllerini uzatıyor olmalıydı kadın.

Melora, üzerinde dolanan mavi gözlerin sahibi siyah kıvırcık saçlı adama gülümsemesini sundu. Onu daha önce bir yerlerden tanıyıp tanımadığını zihnine sorgulatmıştı. Ama tanımadığından emindi, yüz hafızası oldukça iyiydi ve böyle bir yüzü unutmazdı. Büyük ihtimal ondan sonra buraya gelmişti. Lestrade ellerini avuçlayıp birbirlerini inceleyen ikilinin arasına geçti. İkisinin aynı ortamda olması iyi olmuştu. "İkiniz hazır buradayken tanışmanızı isterim. Melora, bu.."

"Sherlock Holmes, Danışman Dedektifi." Lestrade'in konuşmasını kesip araya girmişti Sherlock. Melora, adamdan duyduğu meslekle kendini sorguladı. Böyle bir mesleğin var olduğuna dair bilgisi yoktu. İlk defa duyuşuydu. Neyse ki kadının merakına kısa sürede Dedektif Lestrade yetişmişti.

"Dünyadaki ilk ve tek danışman dedektifi. Bu mesleği Sherlock buldu ve kendi kendini işe aldı.."

Dedektifin açıklaması ile kafasındaki düşünceler biraz daha oturmuştu. Sherlock'un normal, sıradan bir insan olmadığını gösteriyordu ve Melora'nın hoşuna gitmişti. Lestrade'in neden onları tanıştırmak istediğini anlayabiliyordu. Bir başka sıra dışılığın kadının dikkatini çekip dağıtırken, oluşacak yeni bir uğraşla gitmesine mani olmasını umuyordu. Ama Melora bu fikre atlamayacaktı.

"Ve bu bayan, Sherlock..."

Sherlock'un yaptığı gibi aynı şeyi Melora da yapıp Lestrade'in sözünü kesmişti. Eldivenli elini Dünyadaki ilk ve tek danışman dedektifine uzatırken tatlı bir gülümsemeyle kendini tanıttı. "Ben Dedektif Melora Phoenix, sizinle tanıştığıma memnun oldum efendim."

Elindeki dosyayı Lestrade'e teslim edip elini tokalaşmak için uzatan kadına, boşalan elini uzatıp tokalaştılar. Melora'nın gülümsemesine karşılık Sherlock da küçük bir gülümseme takınıp geri çekildi. Yanındaki adamın 'artık uzaklaş, gidebilirsin' bakışlarına karşılık bir şey beklercesine bakışlarını üzerine dikmişti. Lestrade sıkıntıyla nefes verip ceketinin altından ellerini beline yerleştirdi. "Ne var Sherlock? Dava çözüldü, dosya kapandı."

"Sadece 'teşekkür'.." Sözlerinin sonunda koca alaylı bir gülümseme takınmıştı yüzüne. Sherlock'un bu hareketi ve konuşması Lestrade'in gözlerini devirmesine yol açarken Melora, ufak bir kıkırdama bahşetmişti ortama.

"Tanrım.." Mırıltıyla söylenmiş ve alnını ovuşturmuştu Müfettiş. Bunu yapmayı hiç sevmiyordu ama bu sözcüğü sarf etmezse Sherlock'un onu rahat bırakacağı söylenemezdi. "Bugünkü katkıların için Scotland Yard adına sana müteşekkiriz Sherlock. Eğer sen olmasaydın bu davayı çözemezdik."

"Her zaman Lestrade." Oldukça memnun bir şekilde müfettişe bakıp ikilinin yanlarından uzaklaştı. Gidip araştırmasını sürdürmesi gereken bir laboratuvar vardı. Melora, Lestrade ve Sherlock'un arasında geçen konuşmayı büyük bir keyifle izlemişti. Lestrade'i böylesine bıkmış görmeyeli uzun zaman olmuştu. Dudaklarını birbirine bastırıp gülümsemesini gizlemeye çalıştı. "Bu da neydi şimdi."

"Sen bunu boş ver ve söyle bana; bu gözü pek dedektif yuvaya geri mi döndü?" Lestrade, Melora'ya oturması için sandalyeyi gösterirken hemen karşısındaki sandalyeye geçti. Sorduğu soru ile bir umut döndüğünü ummak istiyordu adam. Melora'yı çok uzun zamandır tanıyordu. Kadının çaylaklık zamanlarında hep kol kanaat olmuş ve olabildiğince bütün bilgilerini onunla paylaşmaya çalışmıştı. Şimdi herkesin gördüğü o cevheri, Lestrade yıllar önce görmüştü sevgili öğrencisinde.

"Hayır, hayır yuvaya geri dönüş yok. Sadece arkadaşımın ricası üzerine bir iş için buraya uçuş yaptım. Sakın aklından geçirme." Sandalyeye oturup başını 'hayır' anlamında salladı Melora. Son cümlesinde sert bir uyarı vardı. Çünkü Lestrade'in ne düşündüğünü çok iyi biliyordu.

"Aslında senin gibi dedektife burada çok ihtiyacım var." Genç kadının söylediklerini duymazdan gelip geriye yaslanarak kollarını göğsünde birleştirmişti. Tembel teneke meslektaşları yerine Melora'nın çalışmasını tercih ederdi. Gözü pek olup aynı zamanda kafası çalışan ve işini severek yapan biri. Hem Anderson ile çalışmak istemeyen Sherlock'a, Melora eşlik edebilirdi davalarda.

"Ama aklından geçirme dedim." Melora'nın sitemli ve dalgaya vuran sesi Lestrade'i düşüncelerinden uzaklaştırmıştı. Daha sonra Melora'nın imzalaması gereken evrakları halleden ikili yakınlardaki kafeye geçerek kahve siparişinde bulundular.

Adamın işi çıkana kadar birbirleri hakkında konuşmuşlardı. Melora'nın Londra'da olmadığı yıllarda neler yaşandığını anlattı; çözdüğü davalardan ve Sherlock'un katkılarından ufak da olsa söz etmişti. Melora ise Londra'dan ayrı kaldığı zamanlarda neler yaptığından üstü kapalı bir şekilde söz etti. Herhangi bir yere bağlı olmadığını, özel dedektiflikte ilerlediğinden bahsettiğinde işin sonu yine Lestrade'in iş teklifine bağlanmıştı.

Taksinin bir başka sokağa girmesiyle elindeki telefonu kapatıp uzanarak açık pencereden dışarıya baktı. Londra'nın akşam saatlerini özleyeceğini hiç düşünmezdi Melora. Gerçi Londra'nın gecesini seviyordu, onun o ıssız sokaklarında soğuğa aldırmadan yürümeyi. Geceleri onu rahat bırakmadıklarında evden çıkıp kendini sokaklara atardı. Başına bela açsa bile arada gecenin derin saatlerinde, akıllanmaya asla meyilli olmamıştı. Aklında doluşan hatıralar yüzündeki gülümsemeyi daha da yaygınlaştırmıştı. Dudaklarını dişleyip bunu kesmeye çalıştı ama sonra bunu yapmayı kesip tadını çıkardı. Taa ki penceresinden birini görene kadar.

Sherlock sakin adımlarla Baker Sokağı'na adımını attığında derin bir iç çekmişti. Kafasının içi yarın için bir şeyler bulmakla darmadağındı. Elinde hiçbir iş yoktu, yapacak hiçbir şeyi de yoktu. Sabah elindeki davayı çözmüştü ve biraz öncede laboratuvardaki işini bitirmişti. Kesinlikle laboratuvardaki işini yavaşa almalıydı, şimdi elinde uğraşabilecek hiçbir iş yoktu. Sıkılacaktı..

Ellerini cebine atıp nefesini dudaklarının arasından kaçmasına izin verdi. Soğuk havadan dolayı sıcak nefesi buharlaşmıştı adamın. Yüzüne çarparken kendi yarattığı küçük sis tabakası, bir anda mavi gözlerini kıstı. İzlendiği izlenime yakalanmıştı. Kendini hiç bozmadan yürümeye devam etti. Dudaklarında küçük bir tebessüm oluşmuştu, belki de sıkılmayacaktı.

"Bay Holmes?" Yanından geçen taksi az ilerde durmuştu ve içerisinden kendine seslenen kadın sesi işitmişti. Duyduğu bu sesi gün içerisinde bir kez daha duymuştu. Kulağına gelen yeni bir ses tonuydu. Gün içerisinde de yeni kişilerle tanışmamıştı, tek bir kişi hariç.

Usulca aracın penceresine eğilerek içerideki genç dedektif kadına baktı. Yüzünde bir gülümseme ve gözlerinde birbirlerini görmeyi beklemediği için bir şaşkınlık yer alıyordu. Cüzdanından çıkardığı parayı, öne uzanıp taksiciye teslim ederken çantalarını kaptığı gibi kapıya yöneldi.

Kapıyı açıp çıkması için olduğu yerden doğrulup geri çekildi Sherlock. Melora araçtan indiğinde taksici bir başka müşteri bulmak için Baker Sokağı'nı terk etmişti. Üzerindeki mavi gözlerin sahibine dönerken tekrar elini uzattı kâküllü kadın. "İyi akşamlar Bay Holmes."

"Lütfen Sherlock, de." İkisi tekrardan tokalaşırken Melora usulca başını salladı Sherlock'a karşı. Bakışlarını adamın mavilerine yoğunlaştırırken ismini tekrar bahşetmişti. "Peki, o zaman sadece Melora'yı kullanabilirsin."

"Seni buraya Lestrade mi gönderdi?" Sorusunu yöneltirken kadının ela gözlerinden çekmemişti gözlerini. Gözlerindeki canlılığı görebilmekteydi. Oldukça atılgan biri de olsa sırlarla doluydu. Aslında çokta sır sayılmazdı, sorsa cevaplardı büyük ihtimal. Bu konuda çekinmeyeceğinden emindi. Gizemli kadın rolünü oynamıyordu ama eğer karşı taraf onun gizemli kadın olmasını isterse çokta güzel oynardı. Yine de Sherlock, kadını okurken kısıtlanmış hissediyordu.

"Eğer buraya uğramadan gidersem büyük tehditler alacağımı da ekledi ardından." Tek kaşını kaldırıp adamın sorusunu onaylarken devamını getirmişti. Çantalarını sırtlayıp sokakta gitmek istediği yere ilerledi. Sherlock'u, gideceği yöne doğru ilerlediğini gördüğünde taksiden erken inmenin bir sakıncası olmayacağı kanaatine varmıştı.

Ardından adım seslerini duyamayınca omzunun üstünden küçük bir bakış attı Melora. Buna karşılık dikildiği yerden kıpırdamıştı sonunda Sherlock. Usulca kadının yanına ilerleyip adımlarına eşlik ederken mırıldandı. "Benim için gelmedin."

Kendince mırıldanmadığı için Sherlock'un sözcüklerini yalnız oldukları sokakta rahatlıkta duymuştu Melora. Yanlış anlaşılmış olmanın getirdiği durumla gözlerini sıkıca yummuş ve sesini olabildiğince sevimli hale getirmişti. "Ah hayır, yanlış anlaşıldım sanırım. Bayan Hudson için geldim ben."

"Kendisi ev sahibim olur." Melora'nın bakışlarını bir an üzerinde hissetti, 'biliyorum' dercesine bakıyordu. Eğer Bayan Hudson'ı tanıyorsa bu bilgiyi kadına Lestrade sağlamıştı. Peki, Melora'nın Bayan Hudson'la yakınlık derecesi neydi? Hudson'ın herhangi bir çocuk sahibi olmadığını biliyordu. Ne herhangi bir doğumda bulunmuştu ne de evlat edinme işlemleriyle uğraşmıştı. Hiçbir akrabasıyla iletişime de geçmemişti. Tamamen yalnız kadındı ve Sherlock'un gözlemine göre de, bu durumdan oldukça memnundu.

Biraz daha odaklandığında Sherlock, Melora'nın Bayan Hudson'dan bahsettiği andaki gözlerindeki ışıltıyı yakaladı. Bahsederken bile gözleri böylesine ışıldıyorsa oldukça değer verdiği biriydi. Ve sohbetlerinin en başında, Bayan Hudson'a gönderme yaptığında; uğramazsa büyük tehditler alacağını, söylemişti. Ve bu demek oluyordu ki Bayan Hudson içinde çok değerli bir yerdeydi. "Vaftiz annen mi?"

Genç adamın kendinden emin ses tonundaki tahmine karşı şaşkınlığını gizlemedi Melora. Nokta atışında bulunmuştu. Nasıl bildiğini soracağı an dudaklarını araladı ama Sherlock'un ondan önce davranmasıyla geri kapamıştı. "Yıllar sonra doğduğu yere dönen bir insanın yapacağı şeydir ailesini görmek. Ve ayrıca Bayan Hudson bundan bahsetmişti."

"Yapmayacaktım, tamamen Lestrade tarafından zorlandım." Küçük bir kıkırtı bırakıp sözcüklerinin altını teker teker çizmişti. Daha sonra Sherlock'un olduğu taraftaki gözünü kıstı. "Benden mi bahsetti?"

"Galiba, dinlemedim." Sherlock burnunu buruştururken genç kadın sesli gülümsemesini tutamamıştı. Genç adamın bu halini çok tatlı bulmuştu. Sherlock ise, küçük sıkı bir gülümseme ile Melora'nın gülümsemesine eşlik etti.

Her ikisi uyumlu adımlarla son durakları olan binaya ilerledi. Sherlock'tan önce davranıp basamaklardan hızlıca çıktı. Üzerinde 221B yazan kara kapıyı çalarken zihnine nakledilen anılarla derin nefes aldı. Elleri paltosunun cebinde olan Sherlock, ardından sessiz sedasız gelmekteydi.

Kısa sürede açılan kapının ardından yaşına rağmen gayet hoş ve sıcakkanlı bir kadın çıkmıştı. Yüzünde kızgın bir ifade vardı. Onu da, anahtarını kullanmayan ve onu hizmetçisi gibi kullanmaya çalışan Sherlock'a kızmak için hazırlamıştı. Ama gözleri kesiştiği ela gözlerle dona kalmıştı.

Bir an gözleri genç kadının arkasında dikilmiş kocaman gülümseyen Sherlock'a kaymıştı. Ama onunla ilgilenmeyip tekrar Melora'yı bulmuştu. Görüşü yaşlarından dolayı bulanıklaşırken elleriyle ağzının üstünü örtmüştü. Sevinç çığlıkları tüm sokağı inletmişti. Bayan Hudson'ın bu durumunu bastırmak için ise Sherlock ve Melora işaret parmaklarını dudaklarına yaslayarak susmanı işaret etti. "Aman Tanrım, Melora!"

"Merhaba Bayan Hudson!" Sesi Bayan Hudson'a nazaran daha az çıkmıştı ama bir onun kadar sevinçliydi. Sherlock, kapının önünde dikilen her iki kadına göz atıp tekrardan unutulmuş olduğunu fark etti. Melora geldiğinden beri unutulup duruyordu. İlk Lestrade ve şimdi de Bayan Hudson. Ama anlayabiliyordu Sherlock. Melora'da öyle bir şey vardı ki insanı kendine çekiyordu. Şeytan tüyü dedikleri bu olsa gerek. Kendine çektiği gibi hayattan da koparıyordu, iyi anlamda. Gözlemlerinden hissettikleriyle böyle düşünüyordu, şimdilik en azından.

Küçük bir öksürük eşliğinde ellerini birleştirip Melora ve Bayan Hudson'ın dikkatini üstüne çekti. "Bizi içeri almayacak mısın Bayan Hudson? Dışarısı çok soğuk ve ben daireme çıkmak istiyorum."

"Aslında sana çok kızgındım Sherlock ama gönlümü aldın. Melora'yı nasıl getirdin?" Giriş koridorunu atlatıp merdivenlerin orada duran Bayan Hudson, Melora'nın ardından gelen Sherlock'a sorusunu yöneltmişti.

"Seni böyle mutlu görmek ne güzel Bayan Hudson." Melora'nın arkasından sıvışan Sherlock, yaşlı kadının omuzlarından tutmuştu. Eğilip hızla kadının iki yanağına da öpücük kondurdu. Yaramaz çocuklar gibi bakmıştı en sonunda. "Hiçbir alakam yok."

"Ufak bir işim vardı burada." Melora, Sherlock'a yardımcı olabilmek için ufak bir açıklamada bulundu. Geri çekilen Sherlock usulca basamaklara yöneldi dairesine çıkmak için. Ardında duyduğu Melora'nın isyanıyla sırıtmış ve omzunun üstünden onlara küçük bir göz atmıştı. Elleri havada kalan Melora, kendisine sıkıca sarılan Bayan Hudson'a dehşetle bakmaktaydı. Ama Sherlock, yine genç kadının o ela gözlerindeki duygu hareketliliğini görmüştü.

"Bayan Hudson! Ben hâlâ temaslı iletişimlerde sıkıntılıyım." Kendisini hiç dinlemeyen Bayan Hudson'a karşı ne yapacağını bilmeden öylece dikiliyordu Melora. Derince nefesler alıp verirken gözlerini yumdu. Bir an havadaki ellerini kıpırdattırmıştı. Tek tek parmaklarını kadının sırtına yasladı. Zorlukla da olsa sarılmayı karşılıklı kılmıştı. Bu, Melora için bir başka sevindirici büyük adımdı.

Bayan Hudson, Melora'yı görmenin sevinciyle genç kadının ona sarıldığını fark edememişti. Hızla geri çekilirken peşinden kendi dairesine sürükledi. Melora'nın elindeki çantaları alırken kadının üstündeki ceketinden kurtulmasını izledi. Yıllar genç kadını değiştirmemişti. Tarzında ufak değişiklikler yapmış olsa da hala çok güzeldi. Yüzündeki gülümseme her zamanki gibi iç ısıtıyordu, bakışları ise insanı büyülemekteydi. Bayan Hudson, Melora'nın melodik ses tonunu dahi özlemiş olduğunu fark etti. Ne saçmalıyordu, Melora onun sahip olmadığı kızıydı. Bayan Phoenix tarafından emanetti.

"Ne kadar özledim biliyor musun seni?" Ceketini kapının oradaki boş askılığa astığında dönüp Bayan Hudson'a baktı. Koltuklardan birine geçmiş akan gözyaşlarını elinin tersiyle siliyordu. Derince bir nefes alıp yanına geçti. Eldivenli elleriyle yüzünü kavrayıp yaşlılıktan ortaya çıkmış gözaltı torbalarının üstünde parmaklarını sürttü. Uzanıp yanağına belli belirsiz bir öpücük kondurmuştu. Gün içerisindeki ikinci ve üçüncü büyük atağıydı. Annesini gören bir çocuğun kalp titreşimini, kendi kalbinde bulmuştu o an Melora.

"Seni yalancı bana hiç öyle gelmedi. Yerimi dolduracak birini bulmuşsun bakıyorum." Ortamdaki duygu çöküşünü kaldırmak için sözcüklerini şakaya vurmuştu. Kocasının idamının ardından çok yalnız kaldığını biliyordu. Geri dönüp tekrardan beraber yaşamak istese de yapmamıştı Melora. Bencilceydi bu davranışı ve şimdi geriye dönüp düşününce içindeki suçluluk dalgası ruhuna sertçe dalga dalga çarpmaktaydı.

"Senden beter." Bayan Hudson gülerken gözyaşlarını silen narin parmakları kavradı. "Biraz çabalasa çok iyi bir insan olabilir."

"Oh, aldım ben cevabımı." Dudağını dişleyip Bayan Hudson'a göz kırptı. Etrafa göz atarken evin iç dizaynının değiştiğini fark etti. Bıraktığı gibi bulmamıştı. Odanın köşesindeki kapalı kapıya baktığında hüzün ve biraz tehditle söylenmiş, bu da Bayan Hudson'ı oldukça güldürmüştü. "Umarım odam bıraktığım gibidir Bayan Hudson."

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro