Canım Aliye, Ruhum Filiz

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


Mürekkeb-i Mülhem'in bu ayki sayısından herkese merhaba!

Bize bir başka çeşit aşkı göstermişti Raif Efendi, Kürk Mantolu Madonna'sının peşinde; taşra keşmekeşin içinde sevdasına sahip çıkmıştı Kuyucaklı Yusuf, yenilmek nedir bilmemiş, savaşmanın ne olduğunu; bir başka aşkın hikayesini Macide ve Ömer ile sayfa sayfa sermişti önümüze. Bu ayki sayımızda gerek romanlarıyla, gerek öyküleriyle, gerek de şiirleriyle bizi can evinden vuran Sabahattin Ali'nin hayatına yakından bakmaya ne dersiniz?

Kaygusuz, deli bir kuştum

Senin dalına kondum hey!

Yüksek yerlerde uçmuştum,

Ayak ucuna indim hey!

Denizler gibi derindim,

Gözlerine sığ göründüm.

Karlı dağlardan serindim,

Sana sokuldum, yandım hey!

Tükenmez mihnetler çektim,

Kanlı gözyaşları döktüm,

Akıllılara örnektim,

Divânelere döndüm hey!

Âşıklar sana ne yapsın?

Dudaklar nereni öpsün?

Sen bir acayip şarapsın,

Daha içmeden kandım hey!

Yâdını düşürmez dilim,

Sana ulaşır her yolum;

Kirli, günahkâr bir kulum,

Yüzüne bakıp yundum hey!

1907 yılının 25 Şubat'ında Eğridere'de dünyaya gelen Sabahattin Ali, ilk hikaye ve şiir denemelerine Balıkesir'de başlamıştır. Yazar 1921 yılında Edremit İptidai Mektebini bitirdikten sonra İstanbul'daki büyük dayısının yanına gitti ve burada bir yıl kaldı. Ardından Balıkesir'e dönerek 1922-1923 ders yılının başında Balıkesir Muallim Mektebine kaydoldu. Burada şiir  ve deneyimlerini geliştirmeye başlayarak okulun ikinci yılında gazete ve dergilere yazılar gönderdi. Ayrıca arkadaşlarıyla birlikte bir okul gazetesi çıkardı. Bu okulda geçirdiği süre içerisinde tutmaya başladı, ve daha fazla gitti ve bunların sonucunda olan ilgisi arttı.

Sonraları İstanbul'da edebiyat öğretmeni Ali Canip Yöntem'in desteğiyle ilk kez çeşitli dergilerde şiirlerini ve hikayelerini yayınlamaya başladı. Kendisi de Analodu'da bir süre edebiyat öğretmenliği ve Almanya'da dil eğitimi almasının ardından kısa bir süre de Almanca öğretmenliği yapmıştır.

1932 yazında İstanbul'da tanıştığı Aliye Hanım ile 1935 yılında evlenmişler ve Ankara da yaşamaya başlamışlardır. 1940 - 1943 yılları arasında Adelbert von Chamisso, Ludwig Tieck, Heinrich von Kleist ve Friedrich Hebbel gibi isimlerden çeviriler yaptı. Yine bu dönemlerde çeşitli dergilere yazılar gönderen yazar, ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı ve Tercüme Odası gibi yerlerde görev yaptı.

Döndüm daldan düşen kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarin çıplak ayağına sür beni

Aldım sazı çıktım gurbet görmeye
Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye
Ne lüzum var şuna buna sormaya
Senden ayrı ne hal oldum gör beni

Ayın şavkı vurur sazım üstüne
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni

Yedi yıldır uğramadım yurduma
Dert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardıma
Kula değil yüreğine sor beni

Toplamda yetmişten fazla şiiri bulunan Sabahattin Ali ilk yıllarında sanatı "İçinde yaşanan cemiyet şartlarının şuurlu veya şuursuz bir ifadesi" olarak yorumlamaktaydı. Daha sonra da sanatın yalın bir yansıtma işi olmasına karşı çıkarak "sanatın bir maksadı olmalı" değerlendirmesinde bulundu. Bir mülakatında ise sanatın insanı yükseltmek ve daha iyiye götürmek dışında bir maksadının olmadığını vurguladı. Dönemin sanatkarlarını halktan yana olmayan eserler verdiklerini, yüksek zümreye hitap ettiklerini ve zamanla unutulup gideceklerinden bahsetti. Yeni edebiyatçıların da kalıcı olabilmeleri için realist olmaları gerektiğini söyledi. 

1926-1928 yılları arasında yazdığı şiirlerin 21 tanesini Kurbağanın Serenadı, 1931-1934 arasındaki şiirlerinin 28 tanesini Dağlar ve Rüzgar isimli kitabında yayınlamıştır. Sinop Cezaevindeyken Hapishane Şarkısı adıyla oluşturduğu beş parçalık bir şiir bütünü bulunur. Bu şiirler birden beşe kadar numaralandırılmış şekildedir ve ilerleyen yıllarda ise Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli ve Edip Akbayram gibi isimler tarafından . Sabahattin Ali şiirleri üçlük, dörtlük ve daha değişik sayıda dizeden oluşan oluşur. Bazı şiirleri düz biçiminde yazılmıştır; "Gazel Naziresi", "Terkib-i Bend Risalesi", "Mesnevi" başlıklı şiirlerinde ise gelenekleri görülür. Üçlüklerle kurulan şiir sayısı dokuz, dörtlüklerle kurulan şiir sayısı elli, şiirlerinin sayısı dokuzdur; fakat bu dokuz şiirden sadece "Sokakta Kalan Adam" adlı şiir ölçüsüz ve uyaksız olarak yazılmıştır. 

Başın öne eğilmesin

Aldırma gönül aldırma

Ağladığın duyulmasın

Aldırma gönül, aldırma

Dışarda deli dalgalar

Gelip duvarları yalar

Seni bu sesler oyalar

Aldırma gönül, aldırma

Görmesen bile denizi

Yukarıya çevir gözü

Deniz gibidir gökyüzü

Aldırma gönül, aldırma

Dertlerin kalkınca şaha

Bir sitem yolla Allah'a

Görecek günler var daha

Aldırma gönül, aldırma

Kurşun ata ata biter

Yollar gide gide biter

Ceza yata yata biter

Aldırma gönül, aldırma

Şiirlerini de tıpkı romanlarında olduğu gibi sevgi ve aşk etrafında şekillendirir. Hapishaneleri konu edinen şiirlerinde, hapishane yaşamının zorluğu üzerinde dururken aşk temasına ise tekrar değinir. Karamsarlık, bireysel yalnızlık, bunalma ve kaçış gibi konular da şiirlerinin diğer temalarıdır. Kişileri konu edinen şiirlere de sahiptir. 

Gelecek ay yepyeni bir konu ile sizlerle buluşmayı dört gözle bekliyoruz! 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro