Kasım

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

Aşkın bambaşka olduğu Kasım ayından hepinize merhaba!

Kasım'ın son mısralarındayız.
Günlerden ne bilmiyorum.
Ama ben bugün de seviyorum seni.

Cemal Süreya

Orhan Veli Öldü

Çetin Altan'ın Kasım 1950 yıllarında Orhan Veli'nin ölümünün ardından yazdığı yazıyı bu ay sizlerle paylaşmak istiyoruz.

"Orhan Veli öldü. Ben bu satırları yazarken Orhan İstanbul morgunun teşrih masası üstünde yatıyor.
36 yaşında öldü Orhan. Türk şiirini kökünden sarsmış, yüzlerce şairi tesiri altında bırakmış genç yaşta pek az kimseye nasip olan bir şöhret kazanmıştı. Orhan, başka bir millette doğsaydı milletlerarası bir şöhrete de ulaşırdı. Son zamanlarda işittiğime göre ceketi olmadığı için gömlekle dolaşıyormuş. Onun yüzde biri kadar sanatkar olmayanlar, hatta insan olmayanlar bugün genel müdürlüklerde, sefirliklerde sefa sürüyorlar. Ve Orhan ceketsiz öldü.

Karşımda Yaprak koleksiyonu duruyor. Orhan'ın kendi eliyle verdiği Yaprak'lar. Orhan'ın bunlarda ne kadar emeği vardır yakınları bilir.

Akşamları Şükran Lokantası'nda yahut Acemin Meyhanesi'nde otururdu. Konuşur, alay eder, şarap paralarını hesap eder vakit geçirirdik.

Ankara tiyatrolarında Orhan'ın tercüme ettiği piyesler oynanırdı. Gazetelerde Orhan'a dair düzinelerle yazı çıkardı. Ve Orhan üçüncü sınıf bir meyhanenin köşesinde beş parasız kafayı çeker, boyuna çekerdi.

Ahmak insanlar onu sıkıyordu, bunaltıyordu. Halbuki ne kadar çok ahmak insan vardı.


Orhan'ın öldüğünü ilk defa, onu benden daha iyi tanıyan, ona benden çok daha yakın olan bir arkadaşına söyledim.

-Ya dedi; hemen iyi bir yazı yazayım. Orhan'ın ölümü üzerinde hiç durmamıştı, yazacağı yazıyı düşünüyordu; içim sızladı. Evde babama söyledim, Orhan Veli ölmüş dedim.

-Kimdi o Orhan Veli, öyle bir isim kulağıma çalındıydı. Neden ölmüş, dedi.
-İçkiden, dedim.
-Öyleyse hiç acıma, zaten bu şair makulesi sefih ve sefil olurlar, dedi.

Babam bu sözleriyle bana da bir ibret levhası çizmek istiyor gibiydi. Kendisine söyledim:
-Vah vah, dedi. Sonra hemen çıkarıp yeni aldığı tıbbiye kitaplarını gösterdi; seksen lira verdim dedi.
-Orhan'ı sıkan, Orhan'ı meyhane köşesinde hapseden, hatta rakı şisesinde balık olmaya razı eden cemiyet onun ölümünden içki içenlerin çabuk öldüğüne dair ya bir ibret dersi çıkaracak yahut da vah vah deyip geçecekti.

Bu böyle olmamalıydı. Ama ne çare ki Orhan Veli'nin insanlara verdiğini insanlar ona vermeyecekti.

Açıklama: Orhan Veli, Ankara'da bir gece sokakta bir belediye çukuruna düştü ve başından yaralandı (10 Kasım 1950). İki gün dinlendikten sonra İstanbul'a gitti. İstanbul'da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi ve hastaneye kaldırıldı (14 Kasım 1950) . Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edildi, ancak beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşıldı


Kasım Teması

Kasım temasında: ünlü şairlerin, yazarların ve gazetecilerin Kasım ayı hakkında alıntıları yer alıyor. Keyifli okumalar dileriz. 

"Kalan mı bizdik, giden mi? Bilinmezdi... Kasım rüzgârda bir yapraktı..."

Ahmet Hicri İzgören

"Hava soğudu, Kasım'ın son günleri. Kar yağacak, bembeyaz olacak unutulmuşluğum."

Edip Cansever

"Kasımın son mısralarındayız, günlerden ne bilmiyorum; ama ben bugün de seviyorum seni. "

Cemal Süreya

"Eğer kendimi bıraksam, yağmur olabilirdim yağardım. Kasım'da bir çınar olurdum, yaprak yaprak dökülürdüm. Kalbimi sıkı tutmasam."

Attila İlhan

"Kasım veda ayıdır. Geçmişe veda, geride kalan tüm mevsimlere elveda. Mevsimsizdir. İçinde yaz da vardır, bahar da... Oysa sonbahar ayıdır. Kafaları karıştırmakta o yüzden ustadır... "

Mine Söğüt

Bu ayın şair köşesinde Ümit Yaşar Oğuzcan'ın hayatına dair kısa bir yolculuğa çıkacağız.

Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, 22 Ağustos 1926 yılında Mersin'in Tarsus ilçesinde dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve gençlik yılları sağlık problemleri bakımından bir hayli zor geçmiştir. Üç yaşındayken ayağını kırmış, dört yaşında mangala oturma suretiyle yanmış, beş yaşında merdivenlerden yuvarlanmış, yedi yaşında başına düşen sandık kapağı nedeniyle yaralanmış, ateşli kızamık sebebiyle kekeme kalmış, 14 yaşında apandisti alınmış, 19 yaşında ise böbrek ameliyatı nedeniyle hayatına tek böbrekle devam etmek zorunda kalmıştır. Tek böbreği olduğu için kendisine çürük raporu verilerek askerlikten muaf tutulmuştur. Tüm bu hastalıklar ve geçirdiği operasyonlar onun melankolik bir ruh haline bürünmesine neden olmuştur.

Şiirle tanışması 9-10 yaşlarındayken başladı. Onu bu hevese iten ailesinin şiire duyduğu sevgiydi. Özellikle dönemin şairi Faruk Nafiz Çamlıbel şiirleri ailesi tarafından ezbere bilinirdi. Çamlıbel ailesi tarafından o kadar sevilirdi ki, evlerine çerçeve içinde bir fotoğrafı dahi asılmıştı. Babası Lütfü Bey ise sadece şiir okumayı sevmekle kalmıyor, şiirler de yazıyordu. Ancak hiçbir zaman oğlu kadar tanınamamıştı. Şiirin bu kadar sevildiği bir evde büyüyüp de şiir yazmaya başlanmaması mümkün olmasa gerek. Oğuzcan, bu yıllardan itibaren şiir yazmış olsa da insanlar onun şiirleriyle ancak lise yıllarında tanışacaktı. Ailesinin de sevgisini gören Faruk Nafiz Çamlıbel'in etkileri şiirinde hep kendini göstermiş ve kendisi de ona daima bir yakınlık duymuştur.

Eğitimini tamamlayana dek babasının memuriyeti sebebiyle şehir şehir dolaşan şair ilk öğretimini Eskişehir'de, orta okulu ise Konya Askeri Ortaokulu'nda bitirmiştir. Eskişehir Ticaret Lisesi'nde okuduğu yıllarda sonunda şiirlerini başkalarına göstermeye hazır hissediyordu. Şiirleri ilk kez bir lise öğrencisiyken 1940 yılında Yedigün Dergisinde yayımlandı. Yayımlanan ilk şiirinden sonra birçok dergide şiirleri baş göstermeye devam etti. Yedigün dergisini İstanbul, Büyük Doğu, Varlık, Yücel, Türk'e Doğru, Hisar, Çığır, Toprak gibi dergiler takip etti.

Eskişehir Ticaret Lisesi'nden mezun olduğu gibi iş hayatına atıldı. Başarılı bir memurdu, ancak kalbindeki durdurulamaz dizeler onun yakasını asla bırakmadı. 1947 yılında ilk şiir kitabı "İnsanoğlu" baskıya sunuldu. İş hayatında devamlılık göstereceğinden emin olduğu gibi, henüz yirmi iki yaşındayken 1948'de ailesinin isteğiyle Özhan Hanımla evlendi. Bu evlilikten Vedat ve Lütfi isimli iki oğlu oldu.

"Yaşı varır yirmi ikiye
İçkiyi sigarayı kadını öğrenir
Çöker omuzlarına maişet derdi
Gece gündüz şiir yazar bir yandan
Yazar ya…

Kavak yelleri eser başında
Değmez ayakları yere bir türlü
Bu arada evlenir nasılsa
Çoluk çocuk sahibi olur
Olur ya…"


1948-1960 yılları arasında Osmanlı Bankası, Türkiye İş Bankası, Yapı Kredi, Akbank gibi birçok bankada çalışarak genel müdürlüğe kadar yükseldi. Bir yandan şiir kitapları da yayımlanmaya devam ediyordu. Yine de Ümit Yaşar Oğuzcan mutlu değildi. Yaşamdan çok ölüme duyduğu yakınlık, birçok sefer başarısız intihar girişimlerinde bulunmasına sebep açtı. Bir röportajında intihar girişimleri ile ilgili şöyle bir cümle kurmuştur.

"(...)Düşme, boğulma, otomobil kazası nev'inden geçirdiğim ufak tefek tehlikelerden sonra 3 kere de canımdan bezdim. İntihara teşebbüs ettiğimi sanırım aranızda bilmeyen yoktur. Bunların sebebi sizi, bu husustaki merakınız da beni alakadar etmez tabii."

Onun bu depresif hali, medyada reklam girişimi olarak nitelendirse de gerçek hiç öyle değildi ve bundan en kötü ailesi etkilendi. O kadar ki en sonunda büyük oğlu Vedat, kendisini Galata Kulesinden aşağıya bırakarak intihar etti. Oğlunun ölümü, ölüme sevdalı şair için büyük bir ceza niteliğindeydi, bu yüzden geri kalan ömrü boyunca hep vicdan azabı çekti.

1975 yılına kadar şiir, antoloji, biyografi ve düz yazılardan oluşan toplam 50 kitap yazmış ve yayımlamıştı.

1977 yılında, memuriyetinin 30. Yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir sanat galerisi açtı ve yayıncılıkla uğraştı.

Evliliklerinin otuzuncu yılında, 1978'de Özhan Hanım, Ümit Yaşar Oğuzcan başkasına aşık olduğu için onu terk etti. Nitekim aynı yıl şair Ulufer Hanımla evlendi. Şiirlerinde hep üç kadının adı geçtiği için hayatı boyunca sadece üç kadını sevdiğine inanıldı. Bu kadınların isimleri Mihriban, Ayten ve Ulufer'di. İlk eşi Özhan Hanım şiirlerinde hiç yer bulamadı, Mihriban ve Ayten'in kim olduğu ise hiçbir zaman öğrenilemedi. Şiirlerinde hep sevilmediğinden yakınsa da, ikinci eşi Ulufer Hanım bir röportajında "Bana sevmeyi Ümit öğretti." demiştir. Sevmeyi birbirlerinde öğrenen çif birlikte mizah dergisi de çıkarmıştır.

"Benim hayatım roman değil, olsa olsa şiir olur." diyen usta şair 4 Kasım 1984 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir.


Aralık ayında görüşmek dileğiyle!

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro