No Reason

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

"Gerçekten gidiyor musun yani?" diyen Kihyun ile Changkyun başını salladı ve valizinin fermuarını kapatarak kapının önüne bıraktı. Kendisi Toronto'da başarılı bir avukattı fakat yaşadığı bu ülke onu artık boğmaya başlamıştı. Hayatı monotonlaşmış ve hayattan aldığı zevk sönmüştü resmen. Bu yüzden ülkesine, Kore'ye, dönüyordu. 24 yaşında genç bir avukat olsa da liseliler gibi gezip eğlenmeyi seven biriydi o. Burada büyümüş olsa da sevmiyordu bu ülkeyi.

"Neden sende benimle gelmiyorsun hyung?" diye sordu. Normal zamanda onunla İngilizce konuşsa da Kore'yi sevmeyen Kihyun'u sinir etmek amacıyla arada Korece konuşuyordu. Şu an da olduğu gibi. Kihyun sinirlenmemek için derin bir nefes alıp verdi. Kendisi psikolog olsa da karşısında ki bu velet onun sabrını sınıyordu.

Changkyun onu daha fazla sinirlendirmemek için yanağını hızlıca bir öpücük bırakıp valizleri arabasına koymak için odadan çıktı. Kihyun onun öpmesiyle yeniden yumuşarken Changkyun'un peşinden gitti.

"Her şeyini koydun değil mi?" diye sordu Kihyun endişeyle Changkyun'a bakarken. Changkyun sadece bir kafa hareketiyle onu onaylamış ve arabaya binmeden önce Kihyun'a sarılarak, "Oraya vardığımda seni ararım." demişti. Kihyun ona biraz daha sıkı sarılıp bırakmış ve küçük kardeşinin saçlarını düzelterek ona üzgünce bakmıştı.

O bu ülkede rahat ederken kardeşi Kore'de daha rahat olacağını düşünüyordu. Kendisi oraya bazı kişiler yüzünden gitmek istemese de kardeşi istiyorsa hemen gelebilirdi fakat bunu Changkyun'un bilmesine gerek yoktu.

Changkyun ona gülümseyerek arabasına binmiş ve havaalanına sürmüştü. Kihyun onun arkasından son kez üzgünce bakmış ve omuzları düşük bir şekilde eve geri girmişti. İkisinin de birbirinden başka kimseleri yoktu bu yüzden kardeşine ayrı bir düşkündü. Onu kendisi büyütmüştü çünkü.

○●○●

Changkyun 17 saatin sonunda Kore'ye gelmişti ve yorgunluktan ölüyordu şu an. Havaalanının çıkışını ararken kendini bir an da kalabalığın arasında bulduğunda şaşkınlıkla etrafına baktı. Çoğunluğun kız olduğu büyük topluluk bir yere doğru koşarken kendisini de sürüklüyordu. Changkyun daha ne olduğunu kavrayamadan kendini yere düşerken buldu.

İçinden lanetler okurken acıyan diziyle yüzünü buruşturdu. Yorgunluktan ölüyordu üstüne şu an da canı yanıyordu. Bir an pişman oldu buraya geldiğine. Oflayıp ayağa kalkmaya çalışırken birinin ona elini uzattığını gördü. Changkyun elin sahibine bakmadan uzattığı elini tuttu ve yavaşça ayağı kalktı.

Sonunda kafasını kaldırıp elin sahibine baktığında kalbinden ılık bir şeyin aktığını hissetti. Karşısındaki çocuk çok yakışıklıydı. Pembe saçları ile beyaz teni uyumluyken yüzüne çok yakışan yuvarlak gözlüklerini takmıştı. Giydiği beyaz gömleğin altına ise saçlarının aynı renginde pembe pantolon giymişti. Çocuk onun tam zıttıydı resmen. Kendisi siyah kazağının üstüne siyah deri ceket giyip siyah pantolonla tamamlamıştı kombinini. Saçları ise onun aksine simsiyahtı çünkü işi gereği başka renge boyatmak yasaktı çalıştığı yerde.

"İyi misiniz bayım. Kusura bakmayın lütfen hayranlarımız sizi düşürdü. Onların adına özür diliyorum." diyen adını bilmediği çocukla Changkyun onları çember hâline almış hayranlara baktı. Bazıları fotoğraflarını çekip çok tatlı durduklarını söylese de bazıları ona sinirle bakıyordu. Changkyun karşısındaki gence kısaca teşekkür edip valiziyle birlikte kalabalıktan sıyrılmış ve havaalanının önünde taksi beklemey başlamıştı.

Çok beklemesine gerek kalmadan taksi önünde durmuştu. Şoför valizini bagaja yerleştirirken gözü kapıdan çıkan dört kişiye takıldı. Aralarından biri daha yeni çarpıştığı ünlü çocuktu. Diğerleri de grup üyeleriydi sanırım. Fakat bir sorun vardı. Pembe saçlı çocuk diğer iki kişiyle tartışıyor gibi duruyordu. Pembe saçlının yanında ki kaslı çocuk ise onun kolunu tutmuş susturmaya çalışıyordu sanırım. Changkyun onların neden tartıştığını merak etti fakat onu bekleyen taksici fazla beklemiş olmalı ki dik dik kendisine bakıyordu. Taksiye binerek yeni evinin adresini vermiş ve aldığı hattı takarak abisine geldiğine dair mesaj atmıştı.

Telefon hâlâ elindeyken daha yeni ki çocuğu merak ederek bulmaya çalıştı. Hayranlar ellerinde grubun ismi yazılı pankartlar bulunuyordu. Gözüne çarpmış olmalı ki ismi unutmamıştı. Arama motoruna JBYZ grubunun ismini yazdı. Önüne binlerce içerik çıktığında grup üyeleri kısmına girerek pembeli çocuğu aradı.

Lee Jooheon

İsminin üzerine tıklayarak rastgele bir haber sayfasına girdi. Çıkış yapalı 7 sene olmuştu ve birkaç ay sonra sözleşme yenilemeleri hakkında düşünme aşamasında olduklarına dair şirketleri bir haber yayınlamıştı. Kendisinden 4 yaş büyüktü ve yakında 28 yaşına girecekti.

Jooheon'un yanında duran kaslı çocuk ise Lee Hoseoktu. İkisi de aynı yaştaydı. Jooheon ve Hoseok'un tartıştığı diğer çocukların ismiyse Daejung ve Chunghee idi. Changkyun bu iki kişiye bir türlü ısınamadı. Evine gidene kadar biraz daha grubu araştırmış hatta birkaç şarkısını daha dinlemişti. Kore'de popüler bir grup olmayı cidden hak ediyorlardı. Changkyun'a göre sesleri harikaydı. Özellikle Jooheon'un rapine bayılmıştı.

Taksi evinin önünde durduğunda bavulunu almış, taksinin ücretini ödemiş ve yeni evine girmişti. Buraya gelmeden önce her şeyi hallettiği için pek sıkıntı yaşamayacak bugün dinlendikten sonra yarın işbaşı yapacaktı. Aldığı iki katlı evine girip direk yatağa geçti ve uyumaya başladı.

○●○●

"Kahretsin Jooheon! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ya hayranlar bizi görseydi?" diye azarladı Hoseok Jooheon'u. Jooheon suçlu olduğunu bildiği için arkadaşına bir şey diyemiyordu. Havaalanı çıkışında diğer iki grup üyelerinin iğneleyici laflarına o kadar sinirlenmişti ki nerede olduklarını fark etmeden tartışmaya başlamışlardı. Dört kişilik grupta ikişerli olarak ayrılmışlardı. Hoseok ile kendisi ve diğer ikili.

7 senedir aynı grupta olsalar bile bir türlü anlaşamamış üstüne tartışmalarının boyutu giderek artmıştı. Bugün tartışma sebepleri ise Jooheon'un yere düşen çocuğa yardım etmesiydi. Hayranları yüzünden yere düşen çocuğa alt tarafı yardım etmişti fakat bu ikili ona karşı bir ilgi duymaya başladığını düşünüp saçma sapan laflar etmişlerdi.

"Üzgünüm Hoseok. Ama bana böyle davranmalarına sessiz mi kalsaydım?" diye sordu Jooheon. Hoseok ona hak vermişti ki yenilmişlikle omuzlarını düşürdü. İkisi de hayalleri için bunlara sessiz kalıyorlardı. Onlar sessiz kaldıkça diğer ikili üzerlerine daha çok gidiyordu. Zorbalık derecesine gelmese de, ki Hoseok ve Jooheon onlardan yapıca daha üstünlerdi, sözlü tacizleri bir türlü bitmiyordu.

"Birkaç ay sonra sözleşmemiz bitiyor. İkimizde imzalamayacağız ve solo olarak devam edip bu işkenceden kurtulacağız. Sadece biraz daha sabretmemiz lazım." diye Hoseok Jooheon'u teselli etti. Jooheon'da oturduğu yatakta geriye doğru uzandı ve bir süre tavana baktı.

"Sence de hayranlarımız grup dağıldıktan sonra da bizi severler mi?" diye hüzünle sordu Jooheon. Hâlâ bakışlarını tavandan ayırmamış karşı yatakta oturan arkadaşına ithâfen sormuştu. Fakat bu sorunun cevabını Hoseok bile bilmiyordu. Grup içinde en çok ilgiyi üstüne çeken ikisi olsa da hayranlarının her zaman yanlarında olacağına dair bir kanıtları yoktu.

Hoseok'ta Jooheon gibi yatağa uzandı ve bir süre sessiz kaldı. Jooheon'un ise uykuya dalmadan önce duyduğu son şey Hoseok'un hüzünlü çıkan sesiyle "Bilmiyorum Jooheon." demesiydi.

○●○●

Changkyun'un Kore'ye gelişinin üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişti ve işleri tahmin ettiğinden daha iyi gidiyordu. 12 katlı avukatlık şirketine, babasından kalma bir şirketti fakat Kihyun hyungu yüzünden buraya gelemiyor ve onların yerine ortağı bakıyordu, alışmıştı. Kore kültürüne başta tam olarak alışamasa da burada edindiği arkadaşları sayesinde bununda üstesinden gelmişti.

Shownu ve Minhyuk şirketinde ki avukatlardan yalnızca ikisiydi. Başlarda Changkyun'a patronları olduğu için yardım etselerde sonrada arkadaş olmuşlardı. Onlarla konsere bile gitmişti. Shownu ve Minhyuk Changkyun'dan daha yaşlı olsalarda hâlâ çocuk ruhlulardı. Changkyun onlarla eğlendiğini hissediyordu.

Jooheon denen adamla çarpıştıktan sonra onu iyice araştırmış ve fark etmeden ona bir hayranlık beslemeye başlamıştı. Grup şarkıları da hoşuna gitse de Jooheon'un solo mixtapelerine aşıktı resmen. Hayranlığı gittikçe büyümüştü. Bunu fark eden Minhyuk ise yarın olan fan buluşması için ona bilet ayarlamıştı. Changkyun bilet yüzünden çok sevinmiş sayısız kez Minhyuk'a teşekkür etmişti.

Şimdiyse işten erken çıkmış yarın ki buluşma için kıyafet alışverişi yapıyordu. Girdiği mağazalar hep pahalı kıyafetler sattığından mağaza neredeyse bomboştu. Changkyun içeride dolaşırken arka planda çalan müzik sayesinde huzurla alışverişine devam etmişti. Eline aldığı birkaç askılıkta ki kıyafetle dolaşmaya devam ederken içeri giren yüzlerinde siyah maske ile kafasında siyah şapka olan iki kişi içeri girdi ve aynı Changkyun gibi kıyafetlere bakmaya başladı.

Changkyun ne kadar önüne dönmek istese de bu iki adam ona çok tanıdık geliyordu. Fark etmeden onlara yaklaşmış ve onların etrafındaki askılıklara bakıyormuş gibi yaparak onları dinlemey başlamıştı. Biliyordu başkasını dinlemek suçtu fakat hislerine güvenerek bu seferlik onları dinlemeye karar verdi.

"Gerçekten bunu yapmak zorunda mıyız Daejung? Bizim olduğumuz öğrenilirse hapislerde çürürüz." diye tedirgince konuştu Chunghee. Bu ikili arasında en safı Chungheeydi. Bu yüzden Daejung onu kullanmaktan çekinmiyordu.

Changkyun duyduğu tanıdık isimle kaşlarını çattı hızla. Bu ikilinin ona nereden tanıdık geldiğini öğrenmişti şimdi. Bunlar Jooheon ve Hoseok ile tartışan diğer grup üyeleriydi. Changkyun onlara biraz daha yaklaşarak dinlemeye devam etti.

"Sözleşme bittikten sonra unutulacağız, bunu mu istiyorsun? Eğer ikisinden birine bir şey olursa sözleşme süresi de uzar. Biz de bu sayede başka şeyler düşünürüz." diye konuştu Daejung. Chunghee onun haklı konuşmasına karşı sesini çıkarmadı ve Daejung'un konuşmasını bekledi.

"Yarın ki fan buluşmasında Jooheon'un içeceğine tutkal dökeceğim. Fazla miktarda dökmezsem sorun olmayacaktır. Suçu da oradaki görevlilerden birine atarız." dedi Daejung.

Changkyun'un duyduğu şeylerle gözleri iyice açılmıştı. Bu iki adam resmen Jooheon'un ölümüne bile yol açabilecek bir plan hazırlamışlardı. Changkyun hızla elinde ki kıyafetleri bir kenara bıraktı ve mağazadan ayrılıp arabasına ilerlerken ne yapacağını düşünüyordu. Fan buluşmasına gidecekti gitmesine fakat sıra ona gelene kadar Jooheon tutkallı içeceği içmiş olabilirdi. Buluşma başlamadan orada olması ve onu görüp uyarması gerekiyordu fakat nasıl yapacağını bilmiyordu. Arabasına binip evine sürerken hâlâ bir plan düşünüyordu. Evinin önüne geldiğinde ani bir kararla Minhyuk'u aradı.

"Hyung acilen evime gelmen gerekiyor." diyerek cevap vermesine izin vermeden suratına kapadı.

○●○●

Changkyun fan buluşmasına 1 saat erken gelmişti. Daha grup üyeleri gelmediğinden rahattı. Onlar tekken zarar veremezlerdi Jooheon'a. Hayranların çoğu kendilerine ayrılan yere oturduğunda Changkyun üzerini düzeltip maskesini takarak aldığı giriş kartıyla arka kapıdan içeri girmiş ve grup için ayrılan kulise yakın bir yerde duvarda yaslanarak üyeleri beklemeye başlamıştı. Yaklaşık yarım saatin sonunda üyeler yanından geçerek kulisin olduğu kısma giderken Changkyun onlara bakmadan hızla onların geldiği yönün tersine doğru yürümüş ve bilerek Jooheon'a çarparak kimse fark etmeden avucuna yazdığı notu bırakmıştı. Kısıkça özür dileyerek koridorda kaybolurken Jooheon eline sıkıştırılan kağıda baktı. Diğerleri kulise girerken Jooheon kağıdı açıp okumuştu.

Sana verilen hiçbir şeyi yiyip içme. Daejung ve Chunghee sana zarar verecek.

Jooheon elinde ki isimsiz notla gergince kulisin içinde ki ikiliye baktı. Notu cebine koyarak hiçbir şey olmamış gibi Hoseok'un yanına oturdu. Nota güvenmesi gerektiğini biliyordu çünkü birileri bu ikili ile aralarının kötü olduğunu biliyordu. Gergin olma sebebi ise Daejung'un bu kadar ileri gitmesiydi. Neden böyle yaptığını anlamıyordu. Başlarda araları cidden iyiyken sonradan bağları iyice kopmuştu.

O bunları düşünürken fan buluşması için onları çağıran görevli ile dördü de onlar için ayrılan sahnede ki masalarına oturdular. Birkaç dakikanın sonunda hayranlar yavaş yavaş sıraya girerek masalarının olduğu yere ilerlediler. Her fan için 10 dakikalık bir süre vardı. Changkyun için yeterli bir süreydi.

Sıra ona geldiğinde ilk Hoseok'un masasına gitti. Hoseok karşısında neredeyse kendi yaşlarında bir fanboy gördüğü için şaşkındı. Changkyun ona gülümsedi ve geçen gün aldığı grubun son albümünü Hoseok'un önüne bıraktı.

"Adın ne?"

"Im Daniel." Changkyun şimdilik gerçek ismini söylemek istemedi. Hoseok onu onayladı ve albüme imzasını atarak Changkyun ile konuşmaya başladı.

"Kaç yaşındasın Daniel?" diye sordu. Onun yaşını merak ediyordu.

"24 yaşındayım Hoseok-ah." Hoseok ona gülümsedi ve birkaç konuşmadan sonra süre bittiği için Changkyun diğer grup üyesinin masasına ilerledi. Sıradaki üye Chyunghee idi. Changkyun onunla hiç konuşmak istemese de dikkat çekmemek için mecburen konuşacaktı. Chunghee onu gördüğünde samimi bir şekilde, ki Changkyun'a göre çok iticiydi, gülümsedi. Changkyun albümü ona uzattı ve ismini söyledi.

"Yabancı mısın?" diye sordu Chunghee. Changkyun onu onaylayarak, "Kanada'dan geliyorum." dedi. Chunghee ile de biraz konuşup bu sefer Daejung'un masasına geçti. Aynı şekilde albümü ona uzattı. Daejung albümü imzalarken Changkyun o sıra da masalarının üzerine gelen içeceklere baktı. Gergince Jooheon'a bakarken onun içeceğe dik dik baktığını fakat içmediğini gördü. Aynı şekilde Hoseok'unda içeceğine dokunmadığını görünce rahatladı. Daejung ile de sohbet edip Jooheon'un masasına geldi.

Jooheon ona tüm samimiyetiyle selamlarken Changkyun kalbinin yerinde değil de tüm vücudunda attığını sandı bir an. Kalp atışları kulaklarında yankılanıyordu. Jooheon albüm için ismini sorduğunda, "Im Daniel Changkyun."dedi onun yüzüne dalarken. Jooheon ile sohbet etmeye başladıklarında Changkyun bu anın bitmesini hiç istemiyordu fakat konuya bir an önce giriş yapması gerekiyordu.

"Sana koridorda çarpan bendim Jooheon-ah" diyerek onu bilgilendirdi. Jooheon şaşkınlıkla ona bakarken gözü masasında ki içeceğe takıldı. Kâğıdı okuduğunda sorgusuz ona güvenmesine şaşırsa da yine de onun sözünü dinlemek istemişti.

"Sen nereden biliyorsun onların planlarını?" şüpheyle sordu Jooheon. Changkyun'unda onlardan olduğunu düşünüyordu çünkü başka şekilde planlarını bilemezdi. Changkyun etrafa kısaca göz atıp kimsenin onlara bakmadığını görünce masaya doğru eğildi ve konuştu.

"Onları dün mağazada konuşurken duydum. Eğer seni hastanelik ederlerse sözleşmeni imzalamak için kendine gelmen gerekecekti ve bu uzun bir süreydi. Sen hastanede dinlenirken senin sözleşmeyi yenilemen için başka bir plan düşüneceklerdi bu sayede." dedi. Jooheon duyduğu dehşet verici planla elinde ki kalem yere düştü. Changkyun onun hem üzülüp hem korktuğunu biliyordu fakat bunları bilmesi gerekiyordu. O yüzden devam etti.

"Bak ben avukatım. Sana yardım edebilirim onlardan kurtulman için bana lazım olan tek şey kanıt." diyerek Jooheon'a yardım etmek istediğini belirtti. Jooheon onun kartını aldığında Changkyun rahat bir nefes vererek fan buluşmasından çıktı. Jooheon'a bir şey olmadan onu uyardığı için mutluydu.

○●○●

Fan buluşmasının üzerinden bir gün geçmişti. Jooheon, Changkyun denen çocuğu dinlediği için mutluydu çünkü kendisi içeceğini içmediği için kuliste çalışan makyözlerden biri içeceği içmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. Bu olaylar olurken Jooheon'un gözleri Daejung'un garipleşen davranışlarına takılmıştı. Daejung, makyöz içeceği içerken oturduğu yerde sürekli rahatsızca kıpırdanıp durmuştu. Jooheon her ne kadar makyözü durdurmak istese de kadın daha Jooheon yanına yaklaşamadan koca bir yudum almıştı bile. Jooheon kendi suçu olmasa bile bir miktar suçlu hissetmişti. Diğer yandan Hoseok Jooheon'un son zamanlarda neden bu kadar düşünceli olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu yüzden grup pratikleri bittiği an Jooheon'un kolundan tutarak şirketin çatısına çıkardı onu.

"Son zamanlarda, özellikle dünkü fan buluşmasında, neden bu kadar düşüncelisin Heon? Birbirimizden artık bir şeyler mi saklamaya başladık?" diye kırgın bir sesle sordu Hoseok. Kardeşi gibi gördüğü grup arkadaşının ondan bir şeyler saklaması üzüyordu onu. Jooheon ilk başta susup karşısında ki gece manzarasını seyretti. Hoseok'un ona kırgın olduğunu biliyordu fakat bu konuyu bir an da söyleyemezdi ki. Grup arkadaşı resmen canına kastetmişti.

"Daejung içeceğime yapıştırıcı dökmüş. Eğer hastanelik olursam sözleşme tarihide uzamış olacaktı." dedi sessizce. Makyözün içeceğinden çıkan tutkal herkesi çok korkutmuştu çünkü içecek Jooheon'a aitti. Bu yüzden şirket polislerle iş birliği yapmayı kabul etmişti. Fakat ortada kimin yaptığına dair bir kanıt olmadığından davanın yakında kapanacağı belliydi. Hoseok duyduğu cümleyle bir yere tutunma ihtiyacı hissederek elini korkuluklara attı. Daejung'un her şeyi yapabileceğini biliyordu fakat bu kadarını asla beklemiyordu.

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Bu kadar ileri gitmiş olamaz." dedi Hoseok. Jooheon'da başta böyle bir tepki vermişti ama Changkyun'un sunduğu sebepler çok mantıklıydı.

"Ben de başta öyle düşündüm fakat Hoseok düşünsene, eğer ben hastanelik olursam sözleşme ertelenecekti ve onların da yeni bir plan yapmaları için zaman oluşacaktı. Belli ki bizim sözleşmeyi yenilemeyeceğimizin farkındalar." dedi Jooheon. Hoseok bu plana karşı sadece korkuyla yutkundu.

"O evde daha fazla kalamayız. Başka bir yere gitmeliyiz." dedi Hoseok. Yurtta kesinlikle güvende değillerdi. Otelde kalırsalarda çok dikkat çekerdi. Aynı şeyi Jooheon'da düşünmüş olmalı ki umutsuzca yere bakarak bir şeyler düşünüyordu. Bir anlık rüzgâr estiğinde üşümüş ve üzerine giydiği ceketin ceplerine ellerini koymuştu.

Ceplerinde ellerini yumruk yapacakken sağ cebinin içinde eline batan bir şey hissetti. Onu tutarak cebinden çıkardı ve ne olduğuna baktı.

Avukat Im Daniel Changkyun.

×××××, Seul. +0×××××

Jooheon yaşadığı aydınlanma ile karşısında hâlâ düşünen arkadaşını dürttü ve konuştu. "Sanırım bize kimin yardım edeceğini biliyorum" dedi Jooheon karta bakarak gülümserken. Hoseok onun elinden kartı alıp bir süre inceledi ve ismin nereden tanıdık geldiğini çıkarmaya çalıştı. Aklına gelmeyince "Bu kim?" diye sordu.

"Dünkü fan buluşmasında içeceği içmemi engelleyen avukat. Onun sayesinde yaşıyor bile olabilirim şu an. Bize istersek yardım edeceğini söyledi."

Hoseok onu onayladı ve kartı ona geri vererek "Onu ara şimdi. Bu gece o evden çıkmalıyız." dedi. Jooheon kartı alarak üzerindeki numaraları tuşladı ve avukatın telefonu açmasını bekledi. Changkyun bu sırada hâlâ şirkette aldığı davaların dosyalarıyla uğraşıyordu. Telefonu çaldığında bilinmeyen numaraya kaşlarını çattı ve saate baktı.

23.47

Bu saatte onu arayacak kimse yoktu. Telefonu açtı ve konuştu.

"Alo?"

"Benim. Lee Jooheon, konuşabilir miyiz müsaitsen?" diye soran Jooheon ile Changkyun şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Onun kendisini arayacağını düşünmemişti hiç. Boğazını temizleyip "Tabiki konuşabiliriz. Konu nedir?" diye sordu.

Jooheon hattın öteki tarafından sıkıntıyla nefes verdi ve "Bana eğer senden yardım etmeyi kabul edersem arayabileceğimi söyledin. Yardımına ihtiyacımız var şu an." dedi. Changkyun telefonu kulağı ve omzu arasında sıkıştırıp Jooheon'u dinlerken masasının üzerinde ki dosyalarını çantasına koyuyordu. Çantasınu kapatıp askılıktan paltosunu da alıp "Bana bulunduğunuz konumu atın lütfen oraya geleceğim." dedi. Jooheon telefonu kapatarak şirketin konumunu attı ve Hoseok'a dönerek "Buraya geliyor. Daejung ve Chunghee eve gitmeden eşyalarımızı almalıyız." dedi ve ikisi de hızlıca şirketten çıkıp Changkyun'u beklemeye başladılar.

Kısa sürede önlerinde duran arabayla Changkyun arabasından inip önünde duran ikiliye baktı. İkisinin de koyu fanı olsa da şu an iş daha önemliydi. Changkyun ilk Jooheon'u daha sonra da Hoseok'u selamladı. Hoseok önündeki avukatı biraz incelemiş ve sonunda kim olduğunu çıkarabilmişti.

"Sen dünkü fan buluşmasına gelen yabancı çocuk değil misin?" diye sordu şaşkınlıkla. Changkyun ona kısaca gülümseyip kafasını sallamış ve "Arabama binelim ve yolda size nasıl yardım edeceğimi konuşalım." dedi. Jooheon öne Hoseok ise arka koltuğa oturdular ve Jooheon'un yurtlarını tarif etmesi üzerine asıl konuya girdiler.

"Beni arama sebebiniz nedir?" diye sordu Changkyun. Hoseok susmayı tercih ederken Jooheon konuştu. "Bize kalacak bir yer bulabilir misin? Yurtta kalırsak ikimizden birine bir şey olabilir." demişti. Changkyun bir süre susmuş ne yapabileceğini düşünmüştü.

Arabayı yurtlarının önünde durdururken "Bir süre ben de kalın. Zaten evim büyük ve yalnız yaşıyorum. Sizi tanıyabilecek biri de çıkmaz orada." demişti. Jooheon ve Hoseok bir süre bakışmış Hoseok'un küçük bir baş sallamasıyla Jooheon Changkyun'a dönerek "Tamam. Biz şimdi kıyafetlerimizi alalım lütfen bir süre bizi burada bekle." dedi.

Changkyun arabada onları beklerken ikiside hızlıca yurtlarına çıkmış ve kıyafetlerini toplamaya başlamışlardı. Hoseok çantasını hazırlayıp Jooheon'u beklerken "Changkyun denen adama bu kadar çabuk güvenmemiz ne kadar doğru sence?" diye tedirgince sordu. Jooheon son kıyafetini de çantasına tıkarken "Bize zarar vermeye çalışsaydı neden beni kurtardı o zaman?" diye sordu. Jooheon'da başta 'Ona neden güveneyim?' diye düşünmüştü fakat Changkyun hem avukattı hem de kendi hayatını kurtarmıştı. Zarar verseydi şimdiye yapmış olurdu.

Hoseok onu haklı bulduğu için sustu ve sessizce yurttan çıkıp kapının önünde onları bekleyen Changkyun'un arabasına bindiler. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Changkyun'un ıssız bir yerde ki evlerine geldiler. Jooheon ile Hoseok evi incelerken Changkyun kapıyı açmış ve onların içeriye girmesini beklemişti. Hepsi oturma odasına geçip oturduklarında Changkyun sordu.

"Bir şey istiyor musunuz?"

Jooheon ve Hoseok kafasını olumsuzca sallayınca Jooheon sordu.

"Artık konuşalım mı?"

Changkyun onu onaylayarak "Dün fan buluşmasında da dediğim gibi bize somut kanıtlar lazım. Şu an burada kalmanız sizin için daha iyi fakat pratik falan yaparken çok daha dikkatli olmanız gerekiyor. Ben de bu sırada onların işledikleri suçları bulabilirsem kanıt dosyasına ekleyeceğim." dedi.

Hoseok Jooheon'dan önce konuşarak "Onların işledikleri suçlar hakkında ses kayıtlarını kanıt olarak sunabilir miyiz?" diye sordu.

"Sunabiliriz fakat yeterli olmaz. Eğer ses kayıtlarında oynama yapıldığını iddia ederlerse mahkeme uzar ve bu da sizin için iyi olmaz. Tek duruşmada onları bitirecek kanıtlar bulmalıyız." dedi Changkyun. Bu sırada hiç konuşmayan Jooheon "Ya kamera kayıtları?" diye sordu. "Kamera kayıtları işimizi görür. Benimde bulduğum suç sicilleriyle hapise çok kolay tıkabiliriz onları." dedi Changkyun. Biraz daha bu konuda konuşmuşlar ve saatin iyice ilerlemesiyle Changkyun onlara odalarını göstermiş ve kendi odasına çekilip uyumaya başlamıştı.

○●○●

Sabah ilk uyanan kişi Changkyundu. Daha güneş bile doğmadan kahvaltıyı hazırladı ve diğerlerinin uyanmasını beklerken son zamanlarda aldığı dosyalarla uğraştı. Yarım saatin sonunda tamamen hazır olan Hoseok ve Jooheon mutfağın ışığının açık olmasıyla bir süre birbirlerine bakmışlar ve mutfağa adımlamışlardı. Changkyun önünde dosyalarla uğraşırken kahvesini içiyordu. Jooheon boğazını temizledi onun dikkatini çekmek için.

Changkyun gelen ses ile kafasını mutfağın kapısından onu izleyen ikiliye çevirdi ve gülümseyerek "Neden gelmiyorsunuz?" diye sordu. Jooheon önden masaya otururken Hoseok'ta ona eşlik ettiğinde Changkyun hazırladığı yemekleri masaya yerleştirdi ve "Kusura bakmayın lütfen. Hâlâ Kore yemeklerine alışamadığımdan Batı tarzı kahvaltı hazırlamak zorunda kaldım." dedi.

Jooheon ve Hoseok onun dediklerinden sonra şaşkınlıkla önlerinde ki masaya bakıyorlardı. Çünkü masada akıllarına dahi gelmeyecek bir sürü çeşit atıştırmalık vardı. Hoseok Jooheon'a dürterek "Sanırım cennete düştük." diye fısıldadı. Jooheon'da onu onaylamış ve aşırı lezzetli görünen pankeki tabağına koyup hemen yemeye başlamıştı. Hoseok'ta ona eşlik ederken Changkyun gururla karşısında hunharca yemek yiyen ikiliye baktı.

Onları birkaç gün daha burada tutsa yeterince kilo aldırabileceğini düşünüyordu. Kihyun hyungu burada olsa böyle düşündüğü için onunla gurur duyardı çünkü aynısını o da Changkyun'a uygulardı. Sonunda herkes yemeğini bitirdiğinde hep beraber kalktılar ve Changkyun'un arabasına ilerlediler. Bu olay çözülene kadar Changkyun onları bırakacak ve dönüşte alacaktı. Şirketin olduğu sokağa giriş yaptıklarında Changkyun arabayı durdurdu ve ikisine ithâfen konuştu. "Eğer size karışmaya kalktıklarında olabildiğince onları kameraların olduğu yerlere çekin ve hiçbir şey yapmayın. Eğer siz de onlara karşılık verirseniz nefsi müdaafa olduğunu savunabilirler." dedi.

Hoseok ve Jooheon onu başlarıyla onayladılar ve şirkete girdiler. "Dostum bu adam fazla zeki." dedi Hoseok dayanamayarak. Jooheon'da onu onaylarken soyunma odasına girip üstlerini değiştirdiler ve pratik odasına girdiler. Chunghee çoktan gelmiş otururken Daejung daha ortalıkta gözükmüyordu. Chunghee onları tiksintiyle süzerken odaya Daejung'un girmesiyle sessiz ortam bir an da gerildi sanki. Daejung Hoseok ve Jooheon'a bakarak alayla sırıtırken "Dün gece neredeydiniz?" diye sordu. Jooheon sesini çıkarmazken onun yerine Hoseok konuştu. "Sanane bundan. Yoksa bizi mi merak ettin sen?" diye sorarken alay etti.

Daejung sinirle onun üstüne yürürken Jooheon kısaca pratik odasında ki kameralara baktı ve kenara çekildi. Hoseok bunun üstesinden gelirdi. Hoseok'a göre ise Changkyun'un dediklerine uymak cidden zor olacaktı çünkü kendisini savunmadan durmak onun için çok zordu. Daejung sonunda onu arkasında ki duvara ittiğinde canı acımasa da sanki gerçek acımış gibi yüzünü buruşturdu. Jooheon gibi o da odada ki kameraları fark etmişti.

"SEN BİR DE BENİMLE DALGA MI GEÇİYORSUN?" diye bağıran Daejung'a karşı sessiz kalmaya çalışsa da artık o da patlayacak noktaya gelmişti. Bunu fark eden Jooheon ise ikisinin arasına girerek Daejung'u ittirerek "İşine bak. Pratiğimizi düzgünce mi yapmak istersin yoksa başkanın odasına gitmek mi?" demiş ve onu üstü kapalı tehdit etmişti. Daejung hâlâ Hoseok'a kötü kötü bakarken müzik sisteminin yanına gidip bir şarkı açarak pratik yapmaya başlamıştı. Jooheon Daejung'u izlemeyi bırakıp Hoseok'a döndü ve "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Kameraların karşısında onu dövmeyi mi düşünüyordun?" diye fısıldamıştı.

Hoseok ona bir şey demeden karşısında dans eden çocuğa kötü bakışlar atmış ve yan odanın boş olduğunu hatırlayarak oraya gitmişti. Pratiğini burada yapacaktı yoksa katil olacaktı. Jooheon'da ona eşlik etmiş ve dans etmeye başlamıştı. Saatler böyle geçmiş sonunda ara verdiklerinde bu ikili dışarı çıkma kararı almıştı. Şirketin yakınlarında ki bir kafeye gidip oturdular ve siparişlerini vererek sohbet etmeye başladılar.

"Yakında sözleşmemiz bitecek fakat sözleşmeden sonra ne yapacağız?" diye sordu Hoseok. Jooheon'da bunu düşünmüştü fakat aklına bir çözüm yolu gelmemişti.

"Biliyorsun yaşımız geçiyor. Yeni bir gruba bile askerliğimizi yaptıktan sonra girebiliriz. O yaşımıza rağmen bizi bir gruba ekleyecek şirket çıkar mı orası da bilinmez." dedi Jooheon. Hoseok'ta onu onaylarken önlerine gelen içeceklerle kısa süreliğine sessiz kalıp içeceklerini içmeye başladılar.

Onlar içeceklerini içerlerken Changkyun ise şirketinin ortağı olan Hyungwon hyunguna tüm olanları anlatmış ve yardım istemişti. Hyungwon ondan daha uzun yıllar avukatlık yaptığından böyle olaylara karşı neler yapılacağını daha iyi bilirdi. İkisi karşılıklı acı kahvelerini içerken Hyungwon bacak bacak üstüne atmış, bir elinde kahvesi şirketin camından dışarıdaki manzarayı izleyerek düşünüyordu. Bir şeye odaklanmaya çalışsa hep manzaraya bakarak düşünürdü. Bu ona göre bir totemdi.

"Onlara kameralara oynamalarını söyledin fakat Daejung ve Chunghee bunu fark ederse elimizde bir koz kalmaz. Bu yüzden bunu sürekli yapamazlar başka bir yöntem daha bulmamız lazım en azından sen o ikilinin tüm kirli çamaşırlarını çıkarana kadar." diyerek odadaki sessizliği bozdu Hyungwon. Changkyun'da onu onaylamış ve masasının üzerindeki dosyayı Hyungwon'a uzatmıştı. "Burada ufak birkaç bilgi var onlar hakkında belki buradan ilerleyebiliriz." dedi Changkyun.

Hyungwon dosyayı alıp bir süre inceledi ve masadaki kalemi alarak birkaç yeri yuvarlak içine alarak Changkyun'a uzattı. "İşaretlediğim lisenin adı önceden çok fazla suç dosyalarında geçmişti. Daejung'un mezun olduğu zamana bakarsak yıllar hemen hemen örtüşüyor. Belki lisenin arşivine bakarsak bir şeyler bulabiliriz." dedi Hyungwon. Changkyun onu onayladı ve biraz daha bu konu hakkında konuştular.

Akşam olduğunda Changkyun yarım saat daha erken gelmişti eğlence şirketinin önüne. Arabasını arka sokaklardan birine park edip indi ve üzerini düzelterek şirketin ön kapısına geldi. Cebinden çıkardığı Jooheon ve Hoseok'un resmi avukatları olduğunu gösteren belgeyi güvenliğe gösterdi ve içeri kolayca girdi. Kapının hemen karşısındaki sekreterden grubun pratik yaptığı katı öğrendiğinde asansöre bindi.

Kendisi dışında birkaç ünlü daha vardı asansörde. Onlar serbest stil giyindikleri için Changkyun'un takım elbiseli hâli çok resmi kaçıyordu. Changkyun asansörün kapısına bakarak gideceği katı beklerken arkasından gelen fısıltıları duydu.

"Jooheon ve Hoseok yeniden sözleşme imzalamayacakmış. Onlar gibi başarılı bir grubu neden dağıtmak istiyor bu ikili anlamış değilim." diyen kızla Changkyun sadece kafasını çevirerek konuşan kıza sert bir bakış atmış ve kata gelen asansörle inmişti. Bu insanlar neden bu kadar önyargılıydı anlamıyordu. Koridorda bir süre dolandı ve sonunda kocaman harflerle JBYZ yazan kapıyı çalıp cevap gelmesini beklemeden açtı. Tahmin ettiği gibi Hoseok ve Jooheon burada değildi. Odada oturmuş sohbet eden Daejung ve Chunghee ikilisine baktı. Onlarda kapı sesi duyduğundan Changkyun'a döndüklerinde "Jooheon ve Hoseok nerede?" diye sordu. Daejung samimiymiş gibi fakat Changkyun'a göre samimiyetten uzak bir şekilde gülümsedi ve "Onlar yan odada pratik yapıyor." dedi. Changkyun'da ona gerçek olmayan bir gülümseme verdi ve odadan çıkarak diğer odaya geçti.

Daejung'un dediği gibi Jooheon ve Hoseok pratik yapıyorlardı. Onun geldiğini gören Jooheon aceleyle müzik sistemini kapatmış ve yanına adımlamıştı. Hoseok'ta ona selam vermiş ve duvar kenarına oturarak dinlenmeye başlamıştı.

"Nasıl girdin buraya?" diye merakla sordu Jooheon. Changkyun onun terden üzerine yapışmış tişörtünü bir miktar süzmüş ve boğazını temizleyerek "Sizin resmi avukatınız olduğuma dair belge gösterdim sadece." demişti. Jooheon şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmış ve "Ama biz belge falan imzalamadık ki." demişti. Changkyun ona oldukça sinsi duran bir gülümseme göndererek "Güvenlik imzanızı bilmiyor sonuçta. Sahte bir belge hazırlamak zor olmadı." dedi.

Jooheon bir avukatın böyle suç işlemesine şaşkınlıkla bakmaya devam ederken Hoseok ise koca bir kahkaha atmıştı. Changkyun'un böyle olması hoşuna gitmişti çünkü onu ciddi gördüğü her an kendini stres altında hissediyordu. Jooheon hâlâ şok olmuş bir şekilde Hoseok'a dönerek "Bu adam gerçekten çok zeki." demişti. Changkyun ve Hoseok onun bu hâllerine güldüler ve Hoseok'un Changkyun'u yönlendirmesiyle pratik odasının en ucundaki koltuğa oturdular.

"Sen buraya neden gelmiştin?" diye sonunda sordu Jooheon. Changkyun yeni hatırlamış gibi çantasının içini karıştırırken "Ah, doğru. Daejung ve Chunghee hakkında bir şeyler öğrendim." dedi. Sonunda dosyayı çıkardığında Chunghee'nin dosyasını Hoseok'a Daejung'un dosyasını ise Jooheon'a verdi. İkili ellerindeki dosyaları incelerken gram bir şey anlamıyordu. Changkyun onların anlamadıklarını fark edince ikisinin de elindekileri aldı ve ilk olarak Chunghee'nin dosyasını açtı.

Yuvarlak içine alınmış yerleri gösterirken "Seul Lisesi Chunghee ve Daejung'un birlikte gittikleri lise. Liseyi biraz araştırınca serseri diye nitelendirdiğimiz insanların çoğunlukta olduğu bir yer olduğunu fark ettik. Eğer Daejung ve Chunghee'de böyle olaylara karıştıysa bunu ortaya çıkarabiliriz. Bu sayede grup üyeleri ayrılırsa sadece ikiniz kalmış olacaksınız. Yani siz sözleşmeyi imzalamazsanız grup tamamen dağılır ama imzalarsanız iki kişilik bir grup olarak devam etmiş olacaksınız. Aslında başından beri bunu planlıyordum fakat elle tutulur bir kanıtım olmadığı için size hemen söylemek istememiştim." dedi.

Jooheon ve Hoseok birbirlerine mutlulukla bakarken Changkyun ikisininde mutlulukla parlayan gözlerine bakarken onların sözleşmeyi imzalayacağını anlamıştı bile. İkisinin mutlu olması onu da mutlu ediyordu. Yeni tanıdığı bu ikiliyi sahnede daha çok görmek istiyordu. "O zaman bugün biraz daha erken çıkın ve okula gidip bir şeyler öğrenelim." dedi Changkyun çantasına dosyaları geri yerine koyarken. Jooheon ve Hoseok onu onayladı ve duşa girdiler.

Changkyun onları beklerken telefonla oyalanmış ve sıkılınca da pratik odasından çıkıp koridorlarda dolaşmaya başlamıştı. Jooheon ve Hoseok'un bulunduğu şirket Kore çapında çok ünlüydü çünkü en iyi idoller bu şirketin bünyesinde bulunuyordu. Lavabo olduğunu düşündüğü kapıya ilerlerken ona çarpan biriyle geriye savrulmuş fakat ona çarpan kişinin kolundan tutmasıyla ayakta kalabilmişti.

"Çok, çok, çok özür dilerim efendim. Önüme bakmadığım için size çarptım." diyen kişiyle üzerini düzeltmeyi bıraktı ve ona baktı. Gördüğü sarı ve kıvırcık saçlı Chris ile nefesini tuttu birkaç saniye. Changkyun tanrının sevdiği kulu olmalıydı çünkü Jooheon'dan sonraki favori idolü karşısındaydı şu an.

Changkyun şok olmuş bir şekilde ona bakarken Chris endişeyle ona bakmış ve omuzlarından tutarak biraz sarsmıştı. Changkyun sonunda kendine gelirken "Ö-önemli değil. Ben de önüme bakmıyordum zaten." dedi. Chris karşısındaki adamın konuşmasıyla sonunda rahat bir nefes vermiş ve elini uzatarak "Ben Bang Christopher Chan. Ya siz?" diye sordu. Changkyun heyecanını gizleyerek elini uzattı ve "Ben Im Daniel Changkyun." dedi. Chris ona gülümsedi ve rahatsız etmeyecek bir şekilde onu süzdü. "Sizi daha önce burada görmedim. Stajyer misiniz? Yüzünüz bir idol gibi duruyor çünkü." diyen Chris ile Changkyun biraz utanmıştı. Karşısındaki bu çocuğun nezaketen böyle yaptığını biliyordu fakat heyecanlanmadan duramıyordu.

"Kendisi benim avukatım. Bir sorun mu var?" diye sorarak yanlarına gelirken Changkyun'un yerine cevap veren Jooheon ile Chris bir miktar şaşırdı. "Sunbae sadece merak etmiştim." demişti saygılı bir şekilde. Jooheon gereksiz yere girdiği kıskançlık ile kendine kızarken Chris'in kıvırcık saçlarını karıştırdı. Chris onun kendisine kızmadığını anladığında sakinleşmiş ve ona gülümserken saatine bakmayı akıl etmiş ve geç kaldığını fark edince hızla önünde ki ikiliye selam vererek koşturmaya başlamıştı.

Changkyun hâlâ onun arkasından alık alık bakarken Jooheon ona kaşlarını çatmış bir şekilde bakıyordu. Sinirle, ki neden sinirlendiğini anlayamıyordu, Changkyun'un bileğinden tutup çekiştirerek pratik odasına geri götürdü. Hoseok üzerini giyinmiş bir şekilde onları beklerken Jooheon Changkyun'un bileğini bıraktı ve onun çantasını eline tutuşturarak odadan ışık hızıyla çıktı. Changkyun onun arkasından anlamsızca bakarken "Neyi var onun?" diye sordu. Hoseok omuzlarını silkti ve Changkyun'un sırtından ittirerek kapıdan çıkartırken "Bilmiyorum yine bir şeye sinirlenmiştir." dedi.

○●○●

Üçlü yıkık dökük liseye iğrenç bakışlar atarken yanlarına gelen güvenlik görevlisiyle Changkyun kimliğini gösterirken "IM avukatlık şirketinden gelen avukatım. Davamla ilgili sorularım olacak bizi lütfen müdürün odasına götürün." dedi sert sesiyle. Güvenlik bir süre kimliği incelemiş ve başını sallayarak bir şey demeden önden yürümeye başladı. Diğerleri de peşinden giderken tenefüste olan öğrenciler onlara garip bakışlar atıyorlardı. Issız bir yerde olan okullarına ikisinin yüzünde maskeyle ve diğerinin ise ciddi iş kıyafetiyle gelmesi öğrencilerin dikkatini çekmişti hâliyle.

Changkyun etrafa bakmadan bahçede dümdüz ilerlerken diğer ikili için durumlar daha farklıydı. Jooheon bahçede gözlerini dolaştırırken açık alanda öpüşen öğrencileri gördükçe midesinin kalktığını hissettiğinden etrafı incelemeyi bırakmıştı. Hoseok ise Daejung ve Chunghee'nin böyle bir yerde nasıl okuduğunu düşünmekten inceleyememişti etrafı. Sonunda müdürün odasına geldiklerinden önden güvenlik görevlisi girdi ve birkaç dakika sonra onları müdürün çağırdığını bildirerek koridorda gözden kayboldu. Üçlü içeri girmiş ve müdüre kısaca selam vererek boş koltuklara oturmuşlardı.

"Evet güvenlik görevlisi burada neden olduğumuzu size haber vermiştir bu yüzden direk konuya gireceğim. 2011 mezunları Lee Daejung ve Kim Chunghee adındaki bu iki kişinin dosyalarını görmek istiyorum." diyerek ilk söze başlayan Changkyun oldu. Müdür itiraz edemeyecek kadar korkuyordu çünkü karşısında oturan bu üç genç onu resmen öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Bir şey söylemeden kalktı ve odasının içindeki arşiv deposuna girerek dosyaları kurcalamaya başladı. Bir yarım saatin sonunda her iki öğrencinin de dosyalarını bulunca odasına geri dönerek avukata uzattı. Changkyun kendine uzatılan eski püskü dosyaları alırken memnuniyetle gülümsedi müdüre. Sonunda odadan çıktıklarında Changkyun yürüyerek dosyaları incelerken Jooheon onun bu işkolik hallerine umutsuz vakaymış gibi kafasını iki yana sallarken düşmesin diye bir kolunu onun beline sardı. Changkyun belindeki kolla irkilse de bir şey demeden yürümeye devam etti.

Arabanın önüne geldiklerinde "Sizi şirketime götüreyim. Hem ortağım sayesinde daha çok ilerleme kaydedebiliriz."dedi. Hoseok ve Jooheon onu onaylarken birlikte şirkete gittiler. Jooheon ve Hoseok 12 katlı tamamen camlarla kaplı şirkete girdiklerinde gri, siyah ve petrol yeşili renkleriyle döşenmiş olduğunu gördüklerinde beğeniyle başlarını salladılar.

Changkyun önden ilerlerken ona selam veren sekreterlerle ve çalışanlarla asansöre kadar ilerlediler. Changkyun cebinde ki kartı çıkardı ve asansörün yanında ki cihaza kartını okuttu ve asansörün düğmesinden kendi katına bastı. Bu kart sadece katına girebilecek kişilerde oluyordu. Şu anlık sadece ortağında ve sekreterinde vardı. 12. kata geldiklerinde katta ki tek odaya girdiler.

Jooheon'un ağzı açık kalmıştı çünkü odanın baktığı manzaraya ve odanın dizaynına bayılmıştı. Changkyun onları dinlenmek için ayrılan köşeyi gösterdi ve kendisi de oradaki koltuklardan birine oturdu. Diğer ikili de onu taklit ederken Changkyun çantasına koyduğu dosyayı çıkardı ve incelerken "İsterseniz size bir şeyler ikram edeyim. Pratikten sonra yemekte yemediniz acıkmışsınızdır." dedi. İkili onun teklifini kabul etti ve Changkyun sekreterinden iki kişilik yemek ve kendisine kahve istedi. "Daha yaşın çok genç bu kadar büyük bir şirkete nasıl sahip olabiliyorsun?" diye merakla sordu Hoseok.

"Aslında Kanada'da başka bir şirketin bünyesinde çalışıyordum fakat uzun süredir ailemin bu şirketine geçmek istiyordum. Ben ve kardeşim orada yaşarken ortağımız da burayı yönetiyordu. Buraya gelmeye karar verdiğim için de yeniden başa geçmek zor olmadı." diyen Changkyun ile Jooheon ona hayranlıkla baktı. Karşısındaki bu adam hem çok genç hem de çok zekiydi. Hoseok onun cevabından tatmin olmuş bir şekilde oturduğu yerden odayı incelerken sekreterin odaya girerek önüne bıraktığı yemeklerle tüm odağını yemeklere verdi.

İkili önlerinde ki en sevdiği yemekleri gördüklerinde "Nasıl tahmin edebildin en sevdiğimiz yemekleri?" diye sordu Jooheon. Changkyun bilmiş bir şekilde gülümseyerek "Unuttunuz mu ben sizin hayranınızım." dedi. Jooheon ve Hoseok yemeklerine devam ederlerken Changkyun dosyayı incelemeye devam etti. Kısa sürede bu ikili önlerindeki yemekleri silip süpürürken Changkyun'da dosya inceleme işini bitirmişti.

Changkyun dosyayı onlara uzatırken "Yuvarlak içine aldığım yerler işimize yarar. Chunghee için kötü bir geçmiş bulamadım fakat Daejung'un sicili cidden berbat durumda. İki kez bıçaklı kavgaya karışmış ve bir kez de hırsızlık yapmış fakat üzeri kapatılmış. Hırsızlık yaparken yanında Chunghee varmış fakat çocuğun üstüne suçu atmak için yanında tuttuğu belli oluyor. Bu belgelerle Daejung'u hapise bile atabiliriz fakat Chunghee için elle tutulur bir kanıtımız yok." dedi.

Jooheon dosyayı inceleyip Changkyun'u dinlerken Hoseok bir şeyler düşünüyordu. "Daejung hapise girerse Chunghee'yi de peşinde götürür. Suçu ikimiz yaptık diyebilir belki." diyen Hoseok ile Changkyun "Elimizde ki size zorbalık yaptıkları kamera kayıtlarını da gösterirsek yeterli kanıtımız olmuş olur." diyerek cümlesini tamamladı Hoseok'un. Changkyun sonunda davayı kazanacaklarına emin olunca rahat bir nefes verdi ve oturduğu koltukta geriye yaslanarak sırıttı.

○●○●

Daejung ve Chunghee'yi hapise atabilecek kanıtları elde ettikten hemen sonra Changkyun davayı başlatmış ve işin içine savcı tanıdıklarını da sokarak davayı 1 ay yerine 1 hafta sonraya çekmişti. Birkaç gün sonra davaları olduğu için Jooheon ile Hoseok'u medyaya göstermemek için evinde ağırlamaya devam etmiş ve bu sürede onlarla daha çok vakit geçirmişti. Aynı şekilde Daejung ve Chunghee'de kendini gizliyordu çünkü davalarının olduğunu medya bir şekilde öğrenmiş ve kısa sürede tüm Kore'ye yaymışlardı.

Şu an ise yukarıda uyuyan Hoseok için Jooheon ve Changkyun birlikte kahvaltı hazırlıyorlardı. Changkyun tavada omlet yaparken Jooheon ise pilav makinesine pirinçleri döküyordu. Burada yaşadıklarından beri Changkyun masada özellikle iki ülkenin de yemeklerinden yapmaya çalışıyordu. Masayı hazırladıklarında Changkyun kahveleri kupaya koymuş masaya yerleştirecekken bir an da ayağı takılmış ve elinde hâlâ tuttuğu kahve dolu bardak eline dökülmüştü. Changkyun acıyla inleyip elinde ki bardağı bir kenara fırlatırken acıyan elini sallıyordu sürekli.

Jooheon arkasından gelen kırılma sesi ve acı inleme ile endişeyle Changkyun'un yanına koşmuştu. Changkyun onu gördüğünde acıdan dolayı hafif dolmuş gözleri ile ona bakarken ağzından sadece "Hyung." kelimesi çıkmıştı. Jooheon onun yanan elinin bileğinden tutarak musluğu açmış ve suyun altına tutmuştu. Changkyun hâlâ acıyla mırıldanırken sağlam olan eliyle Jooheon'un üzerindeki gömleğin ucunu tutup sıkarak sessiz kalmaya çalışıyordu. Jooheon elinin tamamen ıslandığından emin olunca şimdiden kızarmış eli suyun altından çekti ve Changkyun'u sandalyeye oturtarak buzluktan birkaç parça buz alıp bir beze sararak Changkyun'un elinin üzerine koydu. "Sen bu buzu bastır ben de bardağın kırıklarını toplayayım." diyerek mutfağı toplamaya başladı Jooheon.

Changkyun elindeki büyük sızıyla onu izlerken onun bu endişeli hâllerinin neden hoşuna gittiğini anlasa da görmezden geldi. Şu an en son isteyeceği şey davadan sonra bir daha görüşemeyeceği birine aşık olmaktı. Jooheon mutfağı toplayıp yeniden Changkyun'un yanına gelirken Hoseok'ta merdivenlerden inmiş ve masaya oturmuştu. Changkyun kızarmış elini masanın altında tutarken diğer eliyle yemeğini sessizce yiyordu. Hoseok'un hiçbir şeyden haberi olmadığı için o rahat rahat yemeğini yerken Jooheon hiç rahat değildi. Changkyun'un tek elle yemek yerken zorlandığı çok belliydi fakat o yardım bile istemiyordu.

Sıkıntıyla elindeki çubukları bıraktı ve Changkyun tabağını önüne çekerek elinde ki çubukları aldı. Changkyun'un konuşmasına izin vermeden kasede ki pirinci çubuğuna yerleştirdi ve onun ağzına doğru götürdü. Changkyun şaşkınca ona bakıp ağzını açarken Jooheon hiç umursamamış ve biraz da omletten keserek ona yedirmeye başlamıştı. Changkyun çubuktaki yemekleri yerken Jooheon'un gözlerine çekildiğini hissediyordu bu yüzden gözlerini ondan çekemiyordu. Jooheon yakından daha da yakışıklıydı.

Jooheon için de durum farklı değildi. Changkyun soğuk yapılı biri dursa da, o fark etmese bile, Jooheon ona her yaklaştığında buzdan ördüğü her duvar yavaş yavaş kırılıyordu.Hoseok elindeki çubuklarla ağzı açık bir şekilde önünde ki manzarayı izliyordu. Jooheon kendisi dışında başkasına yemek yediriyordu hem de sadece birkaç aydır tanıdığı birine. Hâlâ şokla açılmış ağzına eşlik eden şeyse elinden düşen çubuklardı çünkü Jooheon şimdi de Changkyun'un dudağına yapışan pirinci parmağıyla almış ve kendisi yemişti.

Gözlerinin önünde resmen flört ediyorlardı. Somurttu ve kollarını birbirine bağlayarak sandalyesine yaslandı. Jooheon gibi odun biri bile flört yapmıştı fakat kendisi hâlâ bekardı. Sinirle öksürdü ve aralarındaki bakışmayı kesti Hoseok. Changkyun birkaç kez gözlerini kırpıştırıp kendine geldiğinde utançla kafasını eğerken Jooheon Hoseok'un aralarına girmesinden dolayı ona ölümcül bakışlar atıyordu.

○●○●

"Hazır mısınız?" diye heyecanla sordu Changkyun. Sonunda dava günü gelmişti. Hoseok ve Jooheon'un giydikleri takım elbiselerini düzeltirken kendisini yine anneleri gibi hissetmeden duramadı. Onların üzerini düzelttikten sonra kendi üzerini de düzeltti ve cüppesini giyerek önden çıktı.

Arkasından da diğer ikili onu takip ederken duruşmanın olacağı salona girerek kendilerine ait masaya oturdular. Kısa bir süre sonra davadan sorumlu olan hakim de gelince herkes ayağa kalkarak onu selamladı ve hakimin oturmasıyla yerlerine oturdular. Hakim bir süre elinin altında ki dosyaları inceledi ve söze başladı.

Duruşma 40 dakikada biterken Daejung ve Chunghee zorbalık yapmaktan dolayı para cezası ve lise zamanında ki yaptıkları şeyler yüzünden ise 4 sene hapis cezası almışlardı. Duruşma salonundan yüzlerinde ki memnuniyetle çıkarlarken arkalarından bağıran Daejung ve Chunghee'yi bile umursamamışlardı. Changkyun cüppesini koluna asarak arkasından gelen Jooheon ve Hoseok'a döndü gülümseyerek.

"Artık özgürsünüz." dedi Changkyun. Jooheon'da onu onaylarken üzerinden bir yük kalkmış gibi hissediyordu. Artık yaptığı müzikleri ticaret için değil de kendisi istediği için yapacaktı.

Büyük bir mutlulukla Changkyun'a sarılırken Hoseok'ta ikisine birden sarıldı. Bu iki çocuğun flörtleşmesine hâlâ alışamamıştı bundan dolayı olabildiğince romantik anlarını bozuyordu. Jooheon'un homurdanmasını duyduğunda sırıttı.

Kısa sürede ayrıldıklarında Changkyun bozulan saçlarını düzeltirken aynı zaman da kızarmış yanaklarını da saklıyordu. Bu iki adam ona sarılırken o kadar sıkmışlardı ki nefessiz kalacaktı az kalsın.

"Sizi eve bırakayım ben de şirkete geçeceğim bitirmem gereken işler var." diyen Changkyun ile diğerleri onu onayladı. Onları evine bıraktıktan sonra şirkete geçti Changkyun. Birkaç saat masa başında çalışsa da aklı sürekli Jooheon'a gidiyordu. Artık onların davaları olmadığından Changkyun ile de işleri bitmişti. Ya bir daha onu görmek istemezse? İçi endişeyle doldu. Onu bir daha görmemek kalbinde tarifi imkânsız bir acıya sebep oldu. Yüzünü buruşturdu ve aceleyle yerinden kalkarak odasındaki balkona geçerek temiz hava almaya çalıştı. Diğer yandan aynı şeyleri Jooheon'da düşünüyordu.

"Daha ne kadar burada kalacağız?" diye soran Hoseok ile gerçekler bir bir yüzüne çarpmıştı. Artık Changkyun'un yanına kalmalarına gerek yoktu fakat o kalmak istiyordu.

"Ben gitmek istemiyorum." dedi bir umut Jooheon. Saatlerdir bu konu hakkında tartışıyorlardı ve Hoseok inatla "Burada kalamayız." diyordu.

"Burada kalmayı neden bu kadar istiyorsun ki? Daejung ve Chunghee çıktı hayatımızdan artık yurt bize kaldı. Haftaya da sözleşmeyi imzalayacağız. Kendi hayatımıza neden o çocuğu dâhil etmekte bu kadar ısrarcısın?" diye sinirle sordu Hoseok.

Jooheon utançla kafasını eğerek "Ondan hoşlanıyorum sanırım." diye fısıldadı. Hoseok duyduğu 'hoşlanma' kelimesiyle gözlerini dehşetle açtı. "Sadece flört ediyorsun sanıyordum!" diye sitem etti. Kariyerlerine yeniden başladıkları için en ufak bir pürüzde Kore medyası onları harcardı. "Ben de öyle sanıyordum fakat Hoseok o çok güzel. Onunla ilgilenirken hiç sitem etmiyorum ya da o bana ilgi gösterdiğinde çok mutlu oluyorum. Onu bırakmak istemiyorum ki." diye tüm duyguları olmasa da bir kısmını gösterdi Hoseok'a.

Sinirle ofladı Hoseok. Bu çocuk onun sabrını sınıyordu resmen. "İyi tamam onunla görüşmene bir şey demiyorum fakat yurdumuza dönmemiz gerekiyor burada kalamayız." dedi. Jooheon yenilmiş olmanın siniriyle homurdandı. Saatlerdir tartıştıklarından akşam olduğunun bile sonradan farkına varmışlardı çünkü Changkyun eve gelmişti. Changkyun içeri girdiğinde duyduğu kahkaha sesleriyle rahat bir nefes verdi. Hâlâ buradaydılar.

Yüzünde ki kocaman gülümsemeyle içeri girdi ve kendini Jooheon'un oturduğu koltuğa bıraktı. "Çok yorulmuş gibisin." diyen ilgili ses tabiki Jooheon'a aitti. Ona gülümsedi ve başını salladı. Saat çoktan yediyi geçmişti. "Yemek yediniz mi?" diye sordu Changkyun. İkili kafasını olumsuzca salladığında ayağı kalkarak mutfağa girdi. Malzemeleri çıkarıp tezgâha koyarken arkasından gelen sesle irkildi. "Sen yorgunsun bırak bu sefer ben yapayım." dedi Jooheon. Changkyun hiç itiraz etmeden onu onayladı ve "Ben biraz uyuyacağım yemek hazır olduğunda uyandırır mısın beni?" diye sordu. Jooheon kafasını salladı ve Changkyun odasına girerek üzerini değişti ve yatağına girerek uyumaya başladı.

Jooheon yemeği hazırlamış ve masayı kurarken Hoseok yanına gelerek "Onu sevdiğini ne zaman söyleyeceksin?" diye sordu. Jooheon bir süre sessiz kalmış ve düşünmüştü. "Ona yurda döndükten sonra söyleyeceğim şu an söylemem uygun olmaz." dedi Jooheon. Onlar rahatça konuşuyorlardı fakat mutfağın duvarına yaslanmış bir şekilde onları dinleyen Changkyun'dan haberleri yoktu. Changkyun şu an büyük bir kalp acısı çekiyordu. Hoşlandığı adam bir başkasından hoşlanıyordu. Bir süre sakinleşmeye çalışmış ve öyle mutfağa girmişti.

Onu gören ikili telaşa kapıldığında sanki hiçbir şey duymamış gibi masaya oturup yemeğini yemeye başlamıştı. Jooheon onun bu sessizliğini yorgunluğuna bağlamış ve sesini çıkarmamıştı. "Bizim yarın yurda dönmemiz gerekiyor. Bizi bu süreçte çok iyi ağırladığın için teşekkürler Changkyun." diye söze ilk başlayan Hoseok oldu. Changkyun'un moreli iyice bozulurken "Hiç önemi yok hyung. Burası artık sizin de eviniz." diye konuştu Changkyun.

○●○●

Haftalar geçmiş, Jooheon ve Hoseok sektöre yeniden döndüğünü duyurmuştu. İlk başlarda tüm Kore yaşanılan olaylar yüzünden Jooheon ve Hoseok'u suçlasada gerçekler öğrenildiğinde oluşan kaos ortamı dinmişti. Yeni çıkaracakları albüm için çok sık çalıştıklarından eskisi gibi onunla iletişime geçmiyorlardı. İlk zamanlar bu durum Changkyun için kötü olsa da artık o da alışmıştı. Hatta yavaş yavaş unutulduğunu bile düşünmeye başlamıştı.

Çalıştığı yeni dava dosyasının kapağını kapadı ve kafasını sandalyesine yaslayarak bir süre düşündü. Abisi Kihyun sürekli ona baskı yapıp Kanada'ya dönmesini istiyordu. Eğer onu dinlerse Jooheon'un yüzünü bir daha göremeyebilirdi. Hoş, Kore'de olsa bile Jooheon'un yüzünü göremiyordu. Görebilse de Jooheon'un kalbi ona ait değildi.

Sanırım Kanada'ya dönmesi en iyisiydi. Odasında ki sekretere bağlanan telefon bozuk olduğundan bir sekreterlere ait olan kata girdi. Ona birkaç gün sonrası için Kanada'ya tek yönlü bir uçak bileti almasını istedi ve şirketten çıktı. Biraz yürümek istiyordu. Seul sokakları artık tamamen soğuk olmaya başlamıştı. Elleri paltosunun cebinde bir süre sokaklarda dolaştı.

Kaldırımda durup çevresini izlerken birinin ona çarpmasıyla geriye savruldu. Çarptığı kişi onu tutarken Changkyun eğmiş olduğu kafasını kaldırdı ve ona çarpan kişiye baktı.

Christopher.

Dejavu yaşadığı için gülümsedi ve kendisine şaşkınlıkla bakan çocuğa döndü.

"B-bay Changkyun. Özür dilerim, önüme yine bakmıyordum." dedi Chris. Kendisi sakar olduğundan sürekli birilerine çarpardı fakat ikinci kez Bay Changkyun'a çarptığına kendisi bile şaşırmıştı.

"Önemli değil Chris. Ne yapıyorsun burada?" diye sordu. Chris elinde ki poşetleri göstererek "Üyeler için hediye almıştım. Siz ne yapıyorsunuz burada?" sordu. Changkyun omuzlarını silkerek "Birkaç gün sonra Kanada'ya geri dönmeye karar verdim. Son kez buraları dolaşayım diye düşündüm." dedi.

Chris duydukları yüzünden suratını astı. Karşısındaki bu adamı idolü olarak görüyordu. Sunbaeleri bu adam sayesinde yeniden şirketle sözleşme imzalayabilmişti. Tek kendisi değil şirkette ki çoğu idol onu sevmeye başlamıştı. "Gitmek zorunda mısınız?" diye soran Chris ile Changkyun ona gülümsedi ve "Burada kalmak için bir sebebim yok maalesef." dedi. Biraz daha ayaküstü konuştular ve ayrıldılar.

Bir sonraki gün Changkyun odasında dosyalarla ilgilenirken sekreterinin aramasıyla ara verdi ve telefonu cevapladı. "Efendim, bir beyefendi inatla sizi görmek istediğini söylüyor. Ona randevu alarak gelmesini söylediğimiz hâlde gitmiyor. Ne yapalım?" diye telaşla konuşan sekreterle Changkyun kaşlarını çatarak "Onu odama getirin." dedi. Sekreter onu onaylamış ve hâlâ etrafa ateş püskürten bu adamı patronunun odasına yönlendirdi.

Asansörden indiklerinde kendisini beklemeden hızla odaya ilerleyen adamın arkasından bağırsa da adam durmamış ve patronunun odasına dalmıştı. Sekreter kız telaşla patronundan özür dilemiş ve geri çıkmıştı. Changkyun ona sinirle bakan Jooheon'u gördüğünde şok olmuş bir şekildeydi. Onun buraya kadar neden geldiğini ve neden bu kadar sinirli olduğunu anlamamıştı.

"Neden bu kadar sinirlisin hyung?" diye sordu. Jooheon iyice sinirlenmiş ve aralarında ki masaya vurup oturarak ona bakan Changkyun'un üzerine eğildi. "Bana bu ülkeden gideceğini ne zaman söylemeyi planlıyordun? Gittikten sonra mı?" diye sinirle konuştu. Changkyun onunla göz temasını kesip kafasını masaya doğru çevirdi ve "Söylesemde umurunda olur muydu sanki?" diye sordu. Jooheon ona anlamazca baktı ve "Nasıl umurumda olmasın? Sana değer verdiğimi göremiyor musun?" diye sordu.

"Hayır görmüyorum hyung. Bana aramızda sadece avukat ve müvekkil ilişkisi varmış gibi hissettiriyorsun." dedi Changkyun. Jooheon duyduklarına karşı inanamazca bakıyordu ona. "Sen ne saçmalıyorsun Changkyun?" diye sordu. Changkyun sinirle ayağa kalktı. Daha fazla bu duruma katlanamazdı.

Aralarında ki masayı geçerek karşı karşıya geldiği Jooheon'u iterek bağırdı. "ASIL SEN NE SAÇMALIYORSUN HYUNG!? BU KADAR KÖR OLMAK ZORUNDA MIYDIN?" Jooheon hâlâ ona anlamazca bakarken "Seni sevdiğimi göremeyecek kadar kör müsün hyung?" diye sessizce konuştu Changkyun.

"S-Sen beni mi seviyorsun?" diye şaşkınlıkla sordu Jooheon. Changkyun ona bakmadan başını sallarken Jooheon'un sırıttığını görmemişti. Jooheon hâlâ sırıtırken Changkyun'u belinden tutarak kendisine yasladı. Changkyun refleksle kollarını Jooheon'a dolayınca yüz yüze geldiler. "Hyung ne yapıyorsun?" diye gözlerini Jooheon'dan çekmeden sordu.

Jooheon bir süre Changkyun'un yüzünü izlemiş ve daha sonra ise yavaşça dudaklarına eğilmişti. Changkyun içine titrek bir nefes çekip gözlerini kapatmış ve onun kendisini öpmesini beklemişti. Jooheon dudaklarını birleştirdiğinde hissettiği hazla kısıkça mırıldanmış ve kolları arasındaki adamı kendisine doğru iyice çekmişti. Öpüşmeleri gittikçe derinleşirken Jooheon onu kucağına alarak masaya oturtmuş ve öpmeye devam etmişti.

Nefes almak için birbirlerinden ayrılsalarda hâlâ nefes alış verişlerini hissedecek kadar birbirlerine yakınlardı. Jooheon Changkyun'un şimdiden kızarmış ve şişmiş dudaklarına bakarak "Sanırım burada uzunca bir zaman geçireceğiz." demişti. Changkyun kollarını onun omuzlarına sararak kendine çekmiş ve yeni bir öpüşmeye davet etmişti onu.

Öpüşmeleri hızla devam ederken Changkyun Jooheon'un boşta duran ellerinden birini alarak kendi üyesine koydu. Jooheon hiç itiraz etmeden eliyle onu okşarken Changkyun ise onun omuzlarına doladığı sağ elini Jooheon'un gömleğinin düğmelerini açmak için kullandı. Jooheon onun dudaklarından ayrıldı ve boynuna inerek ilk derince kokusunu içine çekti daha sonra da öperek emmeye başladı. Yakası yüzünden boynunun çoğu yeri kapalı olduğundan sinirle homurdandı ve Changkyun'un kıravatını çekiştirerek düğmelerinin birkaçını açtı hızla.

Yeniden kendini boynuna gömerken Changkyun ona daha çok yer açmak amacıyla kafasını çevirmiş ve Jooheon'un siyaha yeni boyattığı saçlarına elini daldırıp boynuna iyice bastırmıştı. Jooheon boynunu ilk öpücüklere boğuyor sonraysa emerek orayı talan ediyordu. Changkyun Jooheon'un gömleğinin açılmamış son düğmelerini de açarak kaslı vücudunu okşamaya devam ederken diğer eliyle Jooheon'un üyesindeki elini tutarak kendine bastırıyordu. Jooheon boynundan ayrıldı ve kendi üzerinde ki gömleği çıkarıp bir köşeye fırlatırken Changkyun'un da üzerindeki kumaş pantolonun düğmelerini açarak bacaklarından sıyırıp kendi gömleği gibi bir köşeye fırlatmıştı.

Changkyun'un pürüzsüz bacaklarına ellerini yerleştirmiş ve hayranca onları okşamıştı. Altında ki bu adam birkaç dakikanın sonunda tamamen onun olacaktı. Bacakları okşamayı kısa bir süre bırakıp kendi kot pantolonunu da çıkardı ve Changkyun'u kucağına yeniden alarak rahat koltuklardan birine oturdu. Kucağındaki adamın bacaklarını okşamaya kaldığı yerden devam ederken yeniden kendini onun boynuna gömdü. Kısa bir sürede bağımlısı olmuştu resmen.

Changkyun kucağında zevkle kıvranırken biraz daha öne gelerek tam Jooheon'un üyesinin üzerine oturdu. Kendini ona sürterken kıravatının gevşemiş yerinden tutarak çekiştirdi ve çıkardı. Eline aldığı kıravata bir süre bakmış ve aklına gelen fikirle onu Jooheon'un gözlerine bağladı. Jooheon ona güvenerek bir şey dememiş ve kucağında ki çocuğun onu kullanmasına izin verdi.

Changkyun onun ellerini bacaklarından çekip koltuğun yaslanma yerine koydu ve kucağından kalkarak bacaklarının arasına geçti. Jooheon'un kaslı bacaklarını okşayarak siyah baksırına kadar gelmiş ve haber vermeden baksırını bacaklarındam sıyırıp sertleşmeye başlayan üyesini serbest bırakmıştı. Sıcak nefesini üyeye doğru üflerken Jooheon'un kesik kesik nefeslerini duyduğunda güldü ve üyesini eline alarak birkaç kez çekiştirip ucunu ağzına aldı. Jooheon hissettiği ıslaklıkla boğukça inlemiş ve elinin altındaki koltuğu sıkmıştı.

Changkyun ağzına alabildiği kadarını alıp geri kalan yerlerini de eliyle sararken Jooheon bağırmamak için kendini tutuyordu. Changkyun biraz daha üyesiyle oynamış ve ayağa kalkarak Jooheon'un gözlerinde ki kıravatı çıkarıp kucağına yeniden yerleşirken "Bana burada sertçe sahip olmanı istiyorum hyung." diye fısıldamıştı.

Jooheon ona masum olmayacak bir şekilde gülümseyerek "Sen nasıl istersen güzelim." demiş ve yerlerini değiştirmişti. Changkyun üzerinde ki beyaz gömleğinin tamamı açık ve sadece siyah baksırı ile altında uzanırken Jooheon tamamen çıplaktı. Jooheon Changkyun'un baksırını çıkarmış ve dudaklarını bu sefer de bacaklarına yapıştırmıştı. Bacaklarına bir sürü kırmızılıklar bırakırken sağ elinin iki parmağını Changkyun'un ağzına götürmüş ve ıslatmasını istemişti.

Changkyun ağzına aldığı üç parmağı olabildiğince ıslatırken Jooheon onun bacaklarından ayrılıp bir bacağını koltuğun yaslanma yerinden diğerini de oturma yerinden sarkıtarak iki yana açmıştı. Islanmış parmaklarından ilkini küçük deliğin içine yavaşça sokarken Changkyun'un her mimiğini izliyordu. Parmağını tamamen içine soktuğundan birkaç kez gelgit yaptıktan sonra diğer parmaklarını da yanına göndermişti.

Sonunda onun hazır olduğunu düşünüp kendini deliğe konumlandırdı ve yavaşça içine girmeye başladı. Daha üyesinin yarısını bile içine sokamamışken hissettiği darlıkla kendini sıktı Jooheon. Changkyun'un canını acıtmamaya çalışıyordu fakat onun bu darlığı yüzünden kendini itmemek için zor tutuyordu.

Changkyun hissettiği yoğun acıya rağmen "H-hyung... yap hadi." dedi. Jooheon birkaç saniye tereddüte düşse de sonunda dayanamadı ve kendini tamamen Changkyun'un içine gömdü. Changkyun alt tarafındaki acıdan dolayı ses çıkarmamak için kendi kasmış ve Jooheon'un içindeki üyesini sıkıştırmıştı.

"Uhm- Chang rahatla. Canımı acıtıyorsun." diyen Jooheon ile Changkyun bir süre kendini sakinleştirmeye çalışmıştı. Birkaç dakikanın sonunda tamamen rahatladığını hisseden Jooheon yavaşça içinde gelgitlerine başladı. İlk başlarda yavaş olan hareketleri gittikçe hızlanmış altında ki adamı nefessiz bırakmıştı. Changkyun hem içinde ki üye yüzünden hem de kendi üyesine dolanan eller yüzünden aldığı zevkten dolayı gözlerini bile açamadan inleyip duruyordu.

"Hyung... ugh! H-hızlan lütfen!" diyen Changkyun ile Jooheon daha rahat hareket etmek için iyi yana açılmış bacakları Changkyun'a doğru kaldırmış ve hızlı hareketlerine devam etmişti. Changkyun kendi üyesini daha hızlı çekiştirerek sonunda boşalmış ve Jooheon'un da boşalmasını beklemişti.

Jooheon birkaç gelgit yaptıktan sonra içindeki hareketleri düzensizleşmiş ve o da Changkyun'un içine akıtarak boşalmıştı. Jooheon içinden çıkmadan bir süre dinlenmiş ve Changkyun'un canını acıtmadan yavaşça çıkmıştı. Changkyun uzandığı koltukta darmadağın olmuş bir şekilde uzanırken Jooheon onu kucağına alarak terden birbirine girmiş saçlarını düzeltmiş ve yanağına küçük bir öpücük bırakmıştı.

"Canın çok yanıyor mu?" diye sordu Jooheon. Changkyun kafasını olumsuzca sallarken kendini onun vücuduna yaslayıp gözlerini kapatarak dinlenmeye devam etti. Jooheon onun beline sarılmadan önce üzerinde ki terden sırılsıklam olmuş gömleğini çıkardı. Yarım saatin sonunda ikiside tamamen kendilerine geldiklerinde Changkyun odasına göz gezdirdi. Kıyafetlerinin hepsi yerde ve pis durduklarından giymek istemedi. Umutsuzca Jooheon'a baktığında Jooheon ona gülümseyerek masada ki telefonunu alarak Hoseok'u aradı.

"Hey! Changkyun'un ofisindeyim bize kıyafet getirir misin lütfen?" diye nazikçe sordu Jooheon. Hattın diğer tarafındaki Hoseok ilk başta kabul etse de sonradan aklına gelen şeyle bağırdı.

"SAKIN BANA SEVİŞTİK DEMEYİN!"

○●○●

Sonunda bitti. Ben de bittim amk. Smut kısmını can çekişe çekişe yazdım o yüzden kötü olabilir...

Fici düzenlerken neredeyse hiç romantiklik katmadığımı fark ettim. Düzenlemeye çalışsam da pek beceremediğimden hep olay odaklı ilerledi fic bu yüzden pek içime sinmedi. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 1 haftadır bu fic için uğraşıyorum emeğimin karşılığını almam gerektiğini biliyorsunuz.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro