Ters Olasılık

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

Ters Olasılık 

Scrisă de: lacusberra

"Aşk bir duygu olarak başlar ama devam etmek bir seçimdir. Ve kendimi her geçen gün daha çok seni seçerken buluyorum." - Justin Wetch


Zifiri karanlığın içinden çığlık sesleri yükseliyordu. Ne olduğunu anlamak için seslere daha bir odaklanmış ama bir türlü ne olduğunu anlayamamıştı. Gözlerinin önündeki karanlığın içine bakmak istercesine göz kapaklarını daha bir açtığında o dehşet verici manzarayla karşılaşmıştı. Etrafa saçılmış bir çok insan kanlar içinde yatıyor ve aldıkları darbenin verdiği acıyla inliyorlardı. Kanlara bulanmış koyu zifiri asfalt yolun üzerinde devrilmiş bir yolcu otobüsü ve bir araba dumanlar içinde öylece duruyordu. Arabanın üstüne elektrik direği devrilmiş şoför koltuğunda oturan kişi sıkışmış birinin yardım etmesi için bağırıp duruyordu. Arabanın yakınına baktığında yan devrilmiş otobüsten benzin büyük bir alana yayılmış elektrik direğinden ise minik kıvılcımlar saçılıyordu. Dehşetle arabanın içinde başka biri var mı diye baktığında adamdan başka kimse yoktu. Diğer insanlar ise kazanın sert darbesinden olsa gerek oldukça ileriye fırlamışlardı. Ayrıca adama yardım eden başka bir kimse de yoktu. Hışımla ayağa kalkmak istediğinde karnındaki dehşet verici acıyla yere kapaklandı. Eliyle kapattığı yarasına dönüp baktığında karnının oldukça şiş olduğunu fark etmişti. Ve bacaklarının arasından akan sıcaklık kan değil suydu. O zaman hamile olduğunu anlamıştı. Ama kaybedecek vakit yoktu. Adama birinin yardım etmesi gerekiyordu. 

Yerden eliyle destek alarak bu sefer daha temkinli hareketlerle ayağa kalktı. Karın kaslarını sıkarak kalkmış olacak ki kasıklarına sert bir ağrı saplandı. Ama buna aldırış etmeden tüm gücüyle yürümeye başladı. Kaybedecek vakti yoktu. Her an burada büyük bir patlama olabilirdi.

Adamın yanına geldiğinde kapıyı zorladı. Kumral saçlı genç adam eli yüzü kan içinde cama vuruyor ve bağırarak ona;

"Kapı kitlendi camı da açamıyorum!" demişti. Zorlamaktan vazgeçmiş ve etrafında camı kıracak bir şeyler aramaya koyulmuştu. Yerden taş bulabilir miyim diye bakınmış ardından aklına bagaj gelmişti. Adamın yanına tekrar koşup ona:

"İçerden bagajı açabilir misin?" diye sordu. Adam hemen eğilmiş ve düğmeleri zorlamaya başlamıştı. Bagajdan tık sesi gelmiş ve açmayı başarmıştı. Bagajın içini hızla karıştırıyor zerzavatlardan camı kırabilecek sert bir cisim arıyordu. Aynı zamanda adamın sıkışmamış olması için de dua ediyordu yoksa bunca çabası boşa gidebilirdi. Eline kriko ve bijon anahtarı gelmişti. Hangisini seçeceğini ve nasıl kullanacağını dahil bilmiyordu. Bijon anahtarında karar kılıp koşarak camın önüne geldi.

"Hey adın ne bilmiyorum. Orada sıkışmadığından emin misin?" Adam zar zor duyduğundan yüzünü buruşturmuş ve neredeyse cama yapışmış bir halde onu anlamaya çalışıyordu. Tekrar bağırarak sorma gereği duydu. O zaman anlamış olacak ki sağına soluna bakmış ve yere bakarak ayaklarını kontrol etmişti.

"Sanırım ayağım sıkışmış kımıldatamıyorum."

"Hay aksi!" diyerek ağzından bir küfür savurmuştu. Kendisi içinde çok vakti olmayabilirdi. Harcadığı enerji ve zorlanmadan ötürü burada bayılıp düşebilirdi. Acilen doğru kararlar alması gerekiyordu. Bu yüzden ön camı kırmaya karar verdi. Olanca gücüyle cama vurmaya başladı. Beklediğinden çok daha fazla sertti. Her ne kadar bunu yapabileceğine inanmasa da denemek zorundaydı. Aklına daha iyi bir fikir gelmiyordu. Tam bu esnada arkasından birisi ona seslendi.

"Hey ne yapıyorsun orada? Burada kurtarılmayı bekleyen birçok insan var. Hemen buraya gelip bana yardım etmelisin!" affallamış bir şekilde yerde yatan çocuğu yolun kenarına sürüklemeye çalışan genç kadına bakıyordu.

"Ne mi yapıyorum? Adamı kurtarmaya çalışıyorum."

"Onu kurtarman imkansız hem de orası patlamak üzere bari işe yara da bana yardım et. Bak çocuk baygın ona müdahale etmemiz gerekiyor." Ayaklarından tutmuş ve zorlanarak bu işi yaptığı oldukça belli olan kıza öylece bakmıştı. Ayaklarının altına kadar gelmiş olan benzinin vermiş olduğu keskin kokuyu fark etmiş ardından hareketini dahil alamadığı bebeğini karnında hissetmek istercesine avucunun içiyle karnına sıcak bir dokunuş kondurmuştu.

Karar vermesi gerekiyordu. Ya bu adamı kurtaracaktı ya da bebeği ile beraber burada ölecekti. Bir an için kaçıp bebeğini ve kendisini kurtarmayı düşündü. Ama ya sonra aklına bir kez olsun burada bıraktığı genç adamı getirmeyecek miydi? Bir kez olsun vicdan azabı duymayacak mıydı? Kendisi ve bebeği kadar onun da yaşamaya hakkı vardı? Belki kim bilir onu evde bekleyen nasıl bir aile ve nasıl bir hayat vardı?

Hışımla cama vurmuş ve ilk çatlağı oluşturmayı başarabilmişti. Tüm gücüyle vuruyor ve aklından tek bir şey geçiriyordu; Buradan hepimiz kurtulacağız.

Bu emeği en sonunda karşılık bulmuş ve cam kırılmıştı. Hızla arabanın üzerine tırmanmış ve adamın bacağını sıkıştığı yerden kurtarmıştı. Ancak ayağını hissetmediği için onu yüklenmesi gerekiyordu. Şimdiye kadar her ne yaptıysa bebeğine çoktan zarar vermişti. Başladığı işi bitirmek zorundaydı. Ve olanca gücüyle sarıldığı adamı çığlık çığlığa yukarı doğru çekmeye başladı. Bir anda her taraf karanlığa bürünmüş ve sanki taşıdığı yük ellerinin arasından sıyrılmıştı. Bir anda sesler yok olmuş ve kulağında tiz bir çınlama belirmişti. Ardından herşey yok oldu...

"Anne, anne!" gözlerinde hafif bir ışık belirmiş duyduğu sesi idrak etmeye çalışıyordu. Her ne kadar açmaya çalışsa da göz kapaklarını bile kıpırdatamıyordu. Kolunu ısrarla sarsan bir kuvvet onu uyandırmaya oldukça kararlı görünüyordu. O ise bir gidip bir gelen bilincini muhafaza etmeye çalışıyor ve bu inatçı uyarana cevap vermek istiyordu. En sonunda çaresizlik içinde boğuklaşan sesin yüreğine bir ok gibi saplandığını hissetmiş ve verdiği acıyla bir anda boğulmak üzereyken sudan kurtulmuşcasına kuvvetle nefes alarak şuan varolduğu mekana geri dönmüştü.

Korku dolu gözlerle etrafına bakınmış neresi olduğunu anlayamadığı camamekan bir yerde güpe gündüz herkesin elleri başında yere kapaklandığını fark etmişti. Dehşetle olduğu yerde doğrulunca bir anda önüne atlayan siyah maskeli elinde silahı olan adamla burun buruna gelmişti. Ellerine yapışmış ısrarla "Anne, anne!" diyerek ağlayan o sese yöneldiğinde kumral uzun saçları olan küçük bir kız çocuğunu görmüştü. Içi bambaşka olmuş yüreğine derinden bir sıcaklık akıvermişti. Bu kızıydı.

Nereden geldiğini anlayamadığı bir güç bir anda onu ellerinin arasından çekip alıvermişti. Dehşetle ona engel olmak istediği an arkasından başka biri onu kavramış ve silahı anlına dayamıştı.

"Şimdi kızına ve karnındaki bebeğe zarar gelmesini istemiyorsan bizi bu bankadan sağsalim çıkarmak için yardım edeceksin ve direnmeyeceksin." Kulağına bu sözleri sessiz ama sertçe fısıldamıştı. O zaman etrafına bakmış ve bir bankada soygunun ortasında kaldığını fark etmişti. Hızla gözleri kızını aramış ve en nihayetinde kızının maskeli adamlardan birinin elinde olduğunu farkedebilmişti. Derin bir nefes almış hala yaşıyor olduğuna sevinmişti.

Tek yapması gereken onlara sıkıntı çıkarmaması gerektiğiydi. Bunu yapabilirdi. Başını onaylar şekilde salladığı an nereden geldiğini anlayamadığı bir patlama sesiyle kulaklarını kapattı. Olayın verdiği şok çok kısa sürmüş hemen gözleri yine kızını aramıştı. Yüzü maskeli adam kızına siper olmuş ve yaralanmıştı. Yere yığılmış olmasına rağmen adam, kızına ısrarla yere yatması gerektiğini söylüyordu.

Bankanın güvenlik görevlisi düşüncesizce bir hamle yapmış ve kızının hayatını riske atarak adama ateş etmişti. Onu tutan adam da güvenliğe ateş etmiş ve o da ağır yaralanmıştı. Ardından maskeli adamlar aldıkları paralarla arka kapıdan kaçıp gitmişlerdi. Neyseki kızına ve kendisine bir zarar gelmemişti. Koşarak yerde yatan güvenliğin yanına geldi. Başını çevirdiğinde kumral saçlı genç adam neredeyse ölmek üzereydi. Bu siması ona çok tanıdık gelmiş ve bunu hiç düşünecek vakti olmadığı için üstelememişti.

Hızla nereden yara aldığını anlamak için her tarafını yokluyordu. Oluk oluk akan kanın nereden geldiğini bir türlü bulamıyordu. Adam ise gözlerini hafiften açmış ve biraz önce hayatını tehlikeye soktuğu kızın annesinin ona yardım ettiğini fark etmişti.

"Çok özür dilerim. Panik yaptım. Karar vermem gerekiyordu. Kızına zarar verebilirlerdi. Bir karar vermem gerekiyordu." Ona durup şöyle bir baktı. Aslında ona hiç olmadığı kadar kızgındı. Ama hayatını kurtarmaktan başka elinden hiçbir şey gelmezdi. Onu kurtarıp kızma işini sonraya bırakmaya karar vermişti. Arkasından kızı ona seslendi:

"Anne?" Bu ses neden böylesine kalbine dehşet vermişti. Adamın çeketini tam açıyorken kızına bakmak için döndüğünde kızının elleri kan içinde olduğunu gördü.

"Hıh!" Bir anda boğazına sert bir düğümün takıldığını hissetmiş ve o düğümün verdiği acı göğsünden tüm vücuduna doğru yayılmıştı. Hızla olduğu yerden doğrulmuş ve kızına koşmuştu. Nereden yara aldığına bakıyordu. Sanki omzundan vurulmuş gibiydi. Korku dolu gözlerle ona baktı ve nefes alıp verişinde hiç bir sıkıntı olmadığını fark etti. Hemen onu yere yatırdı. Yanağına bir öpücük kondurup üzerinde ki ince hırkayı çıkararak omzuna baskı uygulayacak şekilde sardı. Bir anda arkasından boğulma sesinin geldiğini fark etti. Dehşetle arkasına döndüğünde güvenlik görevlisi olan bu adamın ölmek üzere olduğunu gördü.

"Sen burada bekle ve derin derin nefes al. Ben ona bakmalıyım." Diyerek kızının yanından ayrıldığı gibi hızla adamın çeketini açıp yaralandığı yeri bulmuştu. Adamın çeketini tam yarasının üzerine baskı yapacak şekilde sarıp düğüm attı.

Adama kalp masajı yapması gerekiyordu. Nabzı durmuştu. Israrla masaj yapıyor bir yandan hareketsiz bir şekilde yatan kızına sesleniyordu. Kızından cevap geliyor ama sesi her defasında daha bir boğuk çıkıyordu. Yanlış giden bir şeyler vardı. Ama adamın masajına ara veremezdi. Onu da kurtarması gerektiğine inanıyordu.

Artık kızından ses gelmemeye başlamıştı. Kan kaybından dolayı şoka girmiş olabilirdi ya da bayılmış. Ama müdahale ettiği adam neredeyse hayata dönmek üzereydi. Belki de yardım gelmek üzereydi. Bankada çoktan herkes kaçmıştı. Üçünden başka kimse yoktu. Güvenliği yarı yolda bırakamazdı. Her ne kadar yanlış bir hamle yapmış olsa da kızını kurtarmak için kendi hayatını riske atmıştı.

Aydınlık olan etraf bir anda zifiri karanlığa dönmüş ve kendisini boşlukta düşüyor gibi hissetmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor etrafına bakıyordu. Kızı da banka da o adam da bir anda yok olmuştu. Dehşete kapılmış ve korku içinde tam bağırmak için davrandığı bir esnada yattığı yerden fırlamasıyla kendisini bembeyaz bir odanın içinde bulmuştu.

Tüm vücudunun ıslak olduğunu fark etmişti. Terler içindeydi. Ama vücudu ateş gibi yanıyordu. Nefes nefese kalmış bir şekilde etrafına bakıyordu. Bembeyaz bir odanın içinde beyaz önlükleriyle üç adamın ona baktığını fark etmişti. Acaba hastanede miydi?

Yatar pozisyonda olan koltuk oturur pozisyona getirilmişti. Kendisi de beyaz önlükler içindeydi. Beyaz önlüklü adamlardan biri sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Isabel merhaba ben doktor Mike beni hatırladın mı?" soru dolu gözlerle başını hayır şeklinde salladı. Bir anda ön tarafa bir ekran indi. Doktor ekranı işaret ederek konuşmaya devam etti.

"Isabel burası bir klinik. Sana yardım etmemiz için yaklaşık olarak üç ay önce bize başvurmuştun. Küçük bir aşamadan geçtiğin için şuan hatırlamıyor olabilirsin. Hatırlaman için ben sana yardımcı olacağım. Bu durum çok normal korkmana hiç gerek yok. Kısa bir süre içinde kendine geleceksin. Yaklaşık olarak beş yıl önce büyük bir kaza geçirdin. Bu kazadan çok sevdiğin eşin Karl' ı sorumlu tutuyordun. Bu yüzden evliliğiniz büyük bir çıkmaza girmişti. Sen üstesinden gelemeyeceğini anlamış ve profesyonel bir destek almak istemiştin. Istersen önce ilk geldiğin günün kamera kayıtlarını sana izleteyim."

Doktor, elindeki kumandayı kaldırarak ekranı açmış ve ekranda görünen görüntülerden biri oynatılmaya başlanmıştı. Şu anki odadan çok farklı olan başka bir odada kendisinin görüntüsü vardı. Yüzü oldukça solgun ve mutsuzdu.

"Isabel hoşgeldin. Önce seni tanıyabilir miyim?"

"Ben Isabel Blue. Bir şirkette yönetici asistanı olarak çalışıyordum. Sağlıki sorunlarımdan ötürü kısa bir süre önce işten ayrıldım. Çok zaman önce de eşimden ayrılmıştım. Ama aşamadığım bazı mevzularım var bu işime de yansıdı. Size bu yüzden başvurdum. Yani normalde evlilik terapisti olduğunuzu biliyorum ama başka gidebileceğim bir yer aklıma gelmedi."

"Eğer bana her şeyi baştan anlatırsan sana yardımcı olmaya çalışacağım."

"Evet tabi. Yaklaşık olarak beş yıl önce ikinci bebeğime hamileydim. Beş yaşlarında bir de kızım vardı. Gebeliğimde ters giden bir şeyler oldu. Bu yüzden kızımı bile başka bir yere emanet etmeye vakit bulamadan hastaneye gitmemiz gerekmişti. Oldukça geç bir vakitti. Karl yanlış bir sollama yapmış ve karşıdan gelen yolcu otobüsüne çarpmıştı. Yolcu otobüsü karşıdan çok hızlı geliyordu. Feci bir şekilde çarpıştık. Otobüs devrilmiş biz de çarpmanın etkisiyle birkaç takla atmışız ve bir elektrik direğine çarparak durmuşuz. Gözlerimi açtığımda yerde baygın bir şekilde yattığımı anladım. Karşı tarafta ağır yaralı olsa da hayatını kaybeden olmamış ama ben o kazada kızımı da karnımdaki bebeğimi de kaybettim. O günden sonra hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Karl' a karşı ayrıca derinden bir öfke duyuyordum. Bu bana da ona da zarar verse de engel olamıyordum. Karl ceza almış ve bir süre hapiste yatmıştı. Bu yüzden mesleki kariyeri de son bulmuş, kefaret ücretini ödediği için tüm mal varlığını da kaybetmişti. O hapisteyken ona boşanma davası açmıştım. Onu en son o zaman görmüştüm. Dava açtığımı söylemeye gittiğim vakit."

"Üzülmüş müydü peki?" Umursamıyormuş gibi görünen tavrıyla:

"Evet belki hayatında var olan son şeyi de kaybetmişti. Hatta yıkılmıştı bile diyebilirim. Onu bir daha görmeyeceğim için mutluydum. Sanki kalbim huzur bulmuştu. Hayatıma kaldığım yerden devam edeceğimi sanıyordum. Ama hiç de öyle olmadı. Günler geçti aylar geçti ama evlatlarıma duyduğum özlem bir nebze olsun hafiflememişti. Hayatımı spontene devam ettiriyordum. İşten eve evden işe. Ama zamanla işte kontrolü neredeyse yitirmiştim. Sosyal çevrem beni çoktan unutmuştu. Herkes kendi hayatının mücadelesini vermekle meşguldü. Bense hayattan tamamen kopuk yaşıyordum. Bir gün yine işten dönerken metroda onu gördüm."

"Karl' ı mı?"

"Evet onu gördüm. Beklemiyordum. Sanki zaman bir an için durmuş ve üzerini örtmeye çalıştığım acılarım tekrar su yüzüne çıkmıştı. Canımın acısı boğazıma kadar gelmiş ve neredeyse nefes almamı engelliyordu. Ona karşı hislerimden çok acımla boğuşuyordum. Ona karşı duyduğum hisleri yüreğimde yoklamaya kalktığım bir esnada onun da benden hiçbir farkı olmadığını gördüm.

Yere dalgın bir şekilde bakıyor hayattan kopuk bir şekilde var olmaya devam ediyordu. Üstü başı perişandı. Belki kalacak bir yeri dahil yoktu. Kim bilir nasıl para kazanıyor ve hayatta kalmaya devam ediyordu bilemiyorum. Bu sefer aklıma o takılmıştı. Düştüğümüz durumun yasını tutmaya başlamıştım. Bu durumdan işimden kovulmama sebep olmuştu.

Büyük bir çıkmazın içinde debelenip duruyorum. Yardım almak için klinikleri araştırmaya başladım. Bir istasyonda sizin reklamınızı gördüm ve şimdi de buradayım."

Video durmuştu. Şimdiye kadar sanki kendisini değil de başkasını izliyor gibiydi. Doktor yanına bir sandalye çekmiş ve elindeki not defteriyle beraber oturmuştu.

"Isabel biraz hatırlamana yardımcı oldu mu?"

"Sanırım bilemiyorum."

"Bu süreçten sonra senin tedavin ile ilgilenmeye karar verdik. Kısa bir sürede sen de çocuklarına karşı ilerleme kat ettik ama seni kabul etmemizin asıl amacı kliniğimizi ilgilendiren Karl ile tekrar bir hayata başlayıp başlayamayacağın konusuydu."

Bir an oturduğu yerden doğrulmak istemişti:

"Nasıl yani anlayamadım?"

"Şöyle ki Isabel aslında bizim kliniğimiz bir evlilik danışma merkezi. Uzman olduğumuz nokta ise daha çok evlenmeden önce eşlerin birbiriyle olan uyumu üzerinde. Evlilik problemleriyle karşılaşanlar için de destek oluyoruz elbet ama yine doğru bir eşi seçip seçmemiş olma üzerinden terapilerimizi yürütüyoruz.

Geliştirdiğimiz bir teknoloji var. Bu teknoloji üzerinde senelerdir çalıştık ve sonunda "ters olasılık" diye adlandırdığımız bir sistem geliştirdik. Çiftlerin DNA örneği ve kan örneğini sisteme giriyoruz. Ayrıca bazı özel bilgileri de sisteme ekliyoruz. Böylece eşlerin hayatta karşılaşabileceği tüm olasılıkları değerlendirerek bir hayat sürüp süremeyecekleri konusunda bir veri elde ediyoruz.

Sisteme girdiğimiz diğer bilgiler ise meslek, okuduğu okul ve bölüm, hobileri, alışkanlıkları, yaşadıkları yerler, anne ve babaların sosyoekonomik bilgileri. Kan örneği sayesinde zaten neredeyse tüm bilgileri elde ediyoruz. Mesela kullandığı ilaçlar ya da alkol alıp almıyor olması. Hatta uyku düzeni olup olmadığı ya da sağlıklı yaşayıp yaşamadığı konusunda her bilgiyi bize sunuyor.

Bu bilgiler doğrultusunda çiftimizin verilerini sistem üzerinde geliştirdiğimiz neredeyse bir milyonu aşkın olasılıklara sunuyoruz. Böylece hayatlarında karşılarına çıkabilecek tüm olaylara rağmen onunla beraber bu hayatı göğüsleyebilecek mi yoksa birlikte olmak hayatlarını tepetaklak mı edecek onlara görüş sunuyoruz."

"Bir nevi medyumluk yapıyorsunuz." Doktor ona bir şey demeden bakmış ne kadar çalışmasını küçümsemiş olsa da ona ılıman bir şekilde açıklamaya devam etmişti.

"Teknik olarak öyle görünebilir. Kuantum ve belirsizlik teorisini duymuşsundur. Bunları bir bütün olarak ele aldığımızda yani basitçe anlatmak gerekirse; elektronların belirsiz hareketlerinde tüm olasılıkları ele alarak hesaplayamayacığımızı savunan bir teori. Biz de dedik ki peki biz sadece iki kişinin hayatı için hesaplayan bir sistem geliştirirsek? Sonuç ne olur? Ve ne kadar medyumluk gibi gelse de yüzde yüze ulaşabilecek kadar net sonuçlar elde ettik. Senin de hayatına Karl ile devam etmen mantıklı mı biraz önce onu hesapladık. Bazı görüntüler görmüş olabilirsin."

Doktor elindeki kumanda ile ekrana bir çok görüntü getirmişti.

"Bilgilerinizi sisteme yükledik ve olasılıkları hesaplamaya başladık. Burada tek tek tarif edemeyeceğim kadar hayat şekilleri var. Mesela Karl' ın hayatı boyunca karşısına çıkabilecek hastalıklar hesaplandı. Hasta bir eşle süreceğiniz bir hayat karşısında vereceğiniz tepki incelendi ya da yaşadığınız kazaya benzer bir kaza canlandırıldı. Aslında bu kaza sizin bile tahmin edebileceğiniz bir olasılıktı. Karl sürekli alkol alan biriydi. Ayrıca işi oldukça ağırdı. Düzenli bir uykusu yoktu. Ara ara sinirlilik belirtileri vardı. Hatta dikkat dağınıklığı kızınız doğduktan sonra daha bir artmıştı. Böylesine bir kaza kaçınılmazdı."

"Bunların hepsini sistem mi çözdü?"

"Evet."

"Yani alkol aldığı hatta sinirli bir kişiliği bile olduğunu biliyorsunuz. Peki bu durumda bizim yani Karl ile bizim beraber olmamızı sistem sağlıklı buluyor mu?" Doktor uzun uzun onu incelemiş ardından derin bir nefes almıştı.

"Isabel ne yazık ki sistem, böyle bir birlikteliğin olumsuzluklarla sonuçlanacağını gösteriyor." Etrafı soğuk bir hava bürümüştü. Gözleri yaşla dolmuş ve ağlamamak için sağa sola bakmaya başlamıştı.

"Yani biz size daha önce gelseydik bu yaşayacağımız olumsuzlukları baştan görebilecek miydik?"

"Evet öyle denilebilir. Ama sen de ilginç bir şeyle karşılaştık..."

Isabel ağlayarak klinikten çıkmıştı. Yol boyunca hiçbir şey düşünmeden yürümeye devam etmiş ve Bridbon caddesine doğru yaklaşmıştı. Yol kenarında beklemeye başlamıştı. Kurye aracılığı ile çocuklarının mezar başında olabileceğini tahmin ettiği Karl' a bir mesaj iletmiş onun bu caddeye gelmesini ve burada onu bekliyor olacağını söylemişti.

Klinikte doktorun son dediği sözleri düşünmeye başlamıştı.

"Ama sende ilginç bir şeyle karşılaştık. Hangi olasılığı denediysek beynin hep Karl' ı seçmek için direndi. Sonuçların kötü olacağını sistem sana gösterdi ama sen ısrarla onu seçtin." Klinikte verdiği tepki yine yüzünde belirmiş ve dudakları yanaklarına doğru gerilmişti. Kim bilir yıllardır gülümsemediği için dudaklarına bu hareketi yaptırmak oldukça ağır geliyordu. Doktora verdiği cevap hala kulaklarındaydı:

"Sanırım biz buna aşk diyoruz doktor bey. Her ne kadar teknolojiyi geliştirmiş ve geleceği görebiliyor olsak da sanırım kalbimizde hissettiklerimiz seçimlerimizi etkileyecek. Sanırım ben karşıma çıkabilecek her türlü zorluğa rağmen ona aşığım ve bundan kendimi geri alamıyorum. Peki bir şey daha sorabilir miyim doktor bey?"

"Evet tabiki de."

"Bir olasılık bile olsa onunla mutlu olabileceğim bir hayat şekli var mıydı?" Doktorun verdiği tepki gözlerinde canlanmış o sıçrayışını tekrar hayal etmişti.

"Isabel biliyor musun hayatımda ilk defa tek bir olumlu olasılık elde eden çiftle karşılaştım. Hatta tüm doktorlar bu duruma şaştık. Neredeyse yan yana bile gelmemeniz gereken iki insansınız. Evet bir adet bile olsa mutlu olabileceğiniz bir birliktelik var. Bridbon caddesinde ilk karşılaştığınız an; hayatta her şeye sahip olduğunuz en muhteşem anınızdı.

O anı sistemimizin adından esinlendiğimiz "ters olasılık" şeklinde hesaplamaya karar verdik. Var olan herşeyi tersine çevirdik. Şuan da pek ondan kalır yanınız yok ne yazıkki. Ikiniz de hayatınızın tepetaklak olduğu bir vaktindesiniz. O gün bir aracın Karl' a çarpmasını engellemişsin. Sanırım tek yapman gereken onun seni kurtarmasını sağlaman. Ama unutma sistemdeki tüm verileri kendinize sağlayamazsın."

"Ama denemeden göremem öyle değil mi?"

"Isabel!" Arkadan gelen sesle Isabel kendisini yola atmıştı. Karl onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Isabel ona son bir kez bakmış ve kendisine yaklaşmakta olan aracı seyredalmıştı.
Karl dehşetle onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Ama vakti olmadığını fark ettiği gibi koşarak Isabel' in üzerine atladı ve araçla çarpışmaya ramak kala onu kurtardı. Karl yaşlar içinde ona bakıyordu. Aynı ilk karşılaştıklarında Isabel' in ona baktığı gibi;
"Isabel sen ne yaptığını sanıyorsun?" Isabel gözlerinden akan yaşa engel olamıyordu. Ona derinden aşkla dolu bakışlarıyla bakıyordu.

"Son şansımı deniyorum."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro