MAVİ SAÇLI KIZIN KATİLİ

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

     Evine dönerken aklından da dava sürecini düşünüyordu. Caner'in masum olduğunu kanıtlamakla yetinmek istemiyor, aynı zamanda katili de yakalamak istiyordu. Adımları sakindi fakat aklı tam tersine çılgın düşüncelerle boğuşuyordu. Evine yaklaşınca yavaş adımları duraksadı ve dudaklarından can sıkıcı bir "Of!" sözcüğü çıktı. İçine temiz havayı çekip uzun adımlar atarak kapının önündeki kadının karşısına dikildi.

"Ne istiyorsun Peri?" diye sordu sakin görünmeye için çabalayarak.

Peri, Mısra'ya Kaşlarını çatıp şaşkınlıkla baktı. Açık ağzından "Hah!" sözcüğü döküldü sinirle. 

"Nişanlım ile iki gündür buluşuyorsun. Ha, bu yetmiyormuş gibi on beş dakika kadar evin birinde baş başa kalıyorsunuz ve orada neler olduğu belli bile değil. Sonra da beni burada görmek hiç hoşuna gitmiyor. Ne oldu? Doğanay yerine beni görmek hiç hoşuna gitmedi mi?" diye azarladı kızı. 

"Saçma sapan konuşmayı bırak! Yalnızca konuştuk." diye bir açıklama yaptı Mısra. Peri'nin bütün bunları nasıl öğrendiğine bir anlam veremiyordu. Doğanay'ı takip etmiş olması gerekirdi ama ortalıklarda kimsenin olmadığından da emindi. Yine de konu Peri olunca takip etmiş olabilirdi ya da Doğanay'ın peşine birini takmış da olabilirdi.

"Nişanlımdan uzak dur! Bak Mısra, seni üzmemek için bunu senden saklıyordum ama sanırım bilmen gerekiyor bizi rahat bırakman için." dedi sırıtarak. Ellerini karnında gezdirdi.

"Ben hamileyim! Doğanay ile bizim bir çocuğumuz olacak!"

Cümle Mısra'nın kulaklarında yankılanıp durdu. Gözlerini hızla kırpıp gözyaşlarının akmasına engel olmaya çalıştı. Az sonra bunun çok boş bir uğraş olduğunu fark etti. Çünkü gözyaşları çoktan kaldırımı ıslatmaya başlamıştı bile. Peri ise karnını okşayıp gülümsemeye devam ediyordu.

"Bu nişanlımdan uzak durman için yeterli bir sebep değilse Lara için uzak dur en azından."

"Lara mı?"  

"Bana bilmediğini söyleme Mısra. Lara'da Doğanay'ı seviyordu." 

"Yalan söylüyorsun. Lara bana söylerdi."

"Lara çok iyi bir kardeş. İkiz olmanıza rağmen o daha sağduyulu." dedi Peri ve geri dönmek için arkasına döndü.

"Bu arada bu hafta sonu nikâhımız var. Davetlisin tatlım." diye ekledi ve gitti.



     Mısra'nın boş bakan gözlerinden yaşlar birbiri ardına dökülüyorlardı. Aklı almıyordu. Lara nasıl olur da Doğanay'ı sevebilirdi ya da Peri, Doğanay'dan hamile nasıl kalabilirdi? Yere çöküp oturdu. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Tam istediği gibi bir maviydi. İnsanın ne durumda olursa olsun kayıtsız kalamayıp gülümseyebildiği cinstendi. Telefonunun çalmasıyla gözyaşlarını sildi telefonun karşısındaki kişi gözyaşlarını görebilirmiş gibi. Bilmediği bir numaraydı. Açtı.

"Alo?" diye sordu sesine bir tutam merak katarak.

"Benim Mısra Hanım. Leman Çevik. Telefon numaranızı sekreterinizden almıştım."

"Ah! Buyurun Leman Hanım." tam da bu zamanda aramayı mı bekliyordu? "Ağız tadıyla mutsuz olmama bile izin vermiyorsunuz ya! Avukattan öte insanım de mi?" diye söylendi içinden.

"Sizinle buluşabilir miyiz? Davanın gidişatını merak ediyorum. Caner bana pek bir şey anlatmıyor. Büronuza geliyorum."

"Ben büroda değilim yalnız. Büromun yakınlarında bir kafe var. Orada buluşabiliriz." dedi ve telefonu kapattıktan bir müddet sonra ayağa kalktı. "Her güzel şeyin bir bitişi hep oldu Mısra. Erken ya da geç. Büyük yada küçük. Hep bir sonu oldu." dedi kendine ve suratına buruk bir tebessüm takındı.



     Kafeye gittiğinde masanın birinde yalnız oturan yarım asır devirmiş fakat buna karşın dinç bir kadın zarifçe elini salladı. Mısra kadına samimiyetle gülümsedi ve el sıkıştıktan sonra karşısına oturdu.

"Mısra Hanım, avukat olarak sizi neden seçtiğimi biliyorsunuz herhalde. Bu yüzden davanın nasıl ilerlediğini merak ediyorum. Oğlum için endişeliyim. Bu dava için büyük bir başarı elde edeceğinizi de düşünüyorum ama." diye lafa girdi Leman Hanım. Mısra kafasını "Hayır." anlamında hafifçe salladı. Bu konu üzerinde epey kafa yormuştu ve sonunda kendinin bile bilmediği çok hoş özelliklerinin olduğu sonucuna varmıştı.

"Kağan denen şu adamın sizinle olan meselesinden bahsediyorum kuzum. İkimizin de canını yaktı. Sizin bu davada başarılı olabileceğinizi bu yüzden düşünüyorum." dedi Leman Hanım ve elini etrafında nazikçe döndürdü "Boş verin." dercesine Mısra'nın anlamsız bakışlarını görünce. Kahvesinden bir yudum aldı.

"Ne demek istediğinizi anlayamadım Leman Hanım." diye sordu Mısra mahcubiyet ile. Leman Hanım Mısra'nın bildiğini düşündüğü şeyleri kastediyordu ama Mısra kendini bahsettiği şeylerin dışında hissediyordu. Kağan denen adamı tanımıyordu ki düşmanı olsun.

"Biliyorum. Sizin için çok zor. Aradan ne kadar uzun zaman geçerse geçsin yaranız her daim taze." 

"Ben sizi anlayamıyorum ne yazık ki. Daha açık konuşur musunuz?"

"İkiz kardeşinizi söylüyorum. Kağan denen şahsiyet tarafından tecavüze uğradıktan sonra intihar eden genç Lara. Gerçekten çok üzüldüm Mısra Hanım. Aslında bu davanın sizinde davanız olduğunu düşündüğümden..." 

"Bir dakika ya! Lara tecavüze mi uğramış?" diye istemsizce ayağa fırlayıp bağırdı.

"Bilmiyor muydunuz?" diye sordu Leman Hanım ve pot kırdığını anlayınca utandı.

"Çok üzgünüm gitmem gerekiyor Leman Hanım." dedi Mısra ve bir hışımla terk etti kafeyi.



     Evin kapısını tüm gücüyle kırmak istercesine çalmaya başladı. Sinirle gözlerinden boşalan gözyaşlarına hiç aldırmadı. Kapıyı Zahir açtı ama hemen gerisinde Rüzgâr ve Sennur'da merakla ve hatta tedirginlikle bakıyorlardı Mısra'ya. Hepsine teker teker uzunca bir süre baktı ve kendini zemine bıraktı. 

"Bana neden söylemediniz." dedi kısık ve ağlamalı sesi ile bağırabileceği kadar bağırarak. Zahir'de yere çömeldi. Kızının yüzünü ellerinin arasına aldı. Gözleri doluydu. Omzunun üstünden karısına baktı. O çoktan ağlamaya başlamıştı bile. Birkaç saniyelik bakışının ardından karısının aklından da aynı şeyin geçtiğini anlamıştı. 

"Yapma Mısra'm. Kızım. Hadi içeri geçte konuşalım." 

Mısra yüzünü babasının soğuk ve büyük ellerinin arasından çekti ve hatırladığı kadarıyla ilk defa nefretle baktı.

"Lara'm benim ya! Benim yarımın başına neler gelmiş! Ben onun yanında bile olamadım." diye bağırdı. Kelimeler eksik eksik ve sitem dolu çıkıyordu.  

"Benim yüzümden. Doğanay olmadığı için mezuniyete gitmeyi reddetmemiş olsaydım ya da Lara ben gitmiyorum diye gitmek istemeyince onu gitmesi için ısrar etmiş olmasaydım bunlar başına gelmemiş olacaktı." diye yakındı. Zahir ellerini tuttu kızının.

"Senin suçun değildi kızım. Lara'nın da bir suçu yok. Kardeşin her zaman çok güçlüydü." dedi Mısra'nın yüzüne tıpkı onun gibi ağlayan gözleriyle baktı. 

"O zaman benim kardeşimin, benim hep çocuk kalan parçamın neden görünür hiç bir yerde fotoğrafı yok? Ben neden odalarımız dışında mavi saçlarını ve güzel gülüşünü hiç göremiyorum? Utanıyor musunuz?" diye sordu Mısra anne ve babasının yüzünde gezdirdi kızarmış gözlerini.

"Utanmıyorum! Ben kızımdan nasıl utanırım Mısra? Biri görüp de sorarsa eğer ben olanları nasıl anlatırdım? Kızımın başına gelenleri nasıl anlatabilirdim? Ben ağlamıyor muyum zannediyorsun? En azından sen üzülme diye, olanları sana da anlatmayalım diye boğazımız düğümlenirken, nefesimiz kısılırken..." dedi Sennur ama artık ağlaması devam etmesini engelledi. Kızına doğru gitti ve eşinin yanına çömeldi o da. Sarıldı kızına. Hem Mısra'ya hem Lara'ya.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro