09| eski hayat, yeni düzen.

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0009. BÖLÜM DOKUZ

— eski hayat, yeni düzen.

───── Kelime | 4358 ─────

Odayı sarmalayan tiner kokusunu içine çekerken elinin tersiyle alnını silip soluklandı Melora. Sabahtan beri kıçını yere koyduğu olmamıştı. Ama bütün bu yorgunluğuna değmişti yaptıkları. Eski boğucu odasına nazaran ferah bir odaya sahipti artık genç kadın.

Londra'ya tamamen geri dönme kararı aldığından beri aradan 8 gün geçmişti. O 8 gün içerisinde de Londra'dan ayrılıp en son kaldığı yer olan Kanada'ya uçmuş, kişisel eşyalarını toparlayıp işlerini halletmişti. Bu kadar kısa sürede o kadar çok işi halletmesi güzel bir başarıydı Melora için. Londra'ya daha dün, akşamüstü dönmüştü anca. Sabahta kendini, Londra sokaklarında koşuya attığında, eve badana malzemeleriyle geri dönerken bulmuştu.

Toy zamanlarında sevdiği boğucu atmosferden kurtulmak için odasının duvarlarını kül rengi griyle baştan sona saatlerce boyadı. Artık burada kalacağına göre yenilik gerekiyordu. Gereksiz ve boşuna yer kaplayan eşyaları da, bir ara dışarı çıkacağı vakit atmak için koridora tıkıştırdı. Yatağının her iki köşesinde duran kitaplığı güç gösterisiyle karşı duvarın her iki ucuna yerleştirmişti. İki kitaplığın arasına da mantar panolarıyla, siyah yazı tahtasını sabitleyip boşalan yatağının yanındaki duvara çalışma masasını konumlandırdı. Kıyafet dolabının yeri gözüne iyi geldiği için değişiklikte bulunmamıştı.

Küçük odası eskisine göre daha bir boşalmış ve genişlemiş göründü. Küçük dokunuşlardan birinde bulunmak için sandalyesinin tepesine çıkıp yatağın tam karşı hizasına, panoların üstüne çiviyi çakmaya başladı. Parmaklarına dikkat ederek duvara çiviyi her çaktığında telefonundan bilindik bildirim sesini işitti. Kimin mesaj attığını tahmin edebiliyordu, çünkü biraz önce onun sesinden adını duyumsamıştı. İşi olduğundan duymazlıktan geldi.

"Tatlım.." Bayan Hudson meraklı bir şekilde kapıyı aralayıp başını içeriye uzattı. Etrafa attığı bakışla beğendiğini belli edercesine sesler çıkarmıştı. Ve bu da, Melora'yı ayrı mutlu etmişti.

"Ah Bayan Hudson, bana şuradaki dartı uzatabilir misin?" Masa üzerindeki dart tahtasını gösterirken işi biten çekici yatağına attı. Yaşlı kadın dediğini yapıp daire parçasını genç kadına uzatmıştı. Yaşlı ellerine değen narin elleri hissettiğinde gülümsedi.

Nasıl olduysa Melora artık eldivenlerini takmıyordu. Temas konularında da oldukça atılgandı. Yukarıdaki dairesinde yaşayan adama bir teşekkür borçluydu Bayan Hudson. O gün Melora'yı sarışın ve yara bere içinde gördüğünde sinirinden ve şaşkınlığından fark edememişti. Ama Sherlock, Melora'ya ne yapıp ettiyse, onun tabularını kırmayı 1 gün içerisinde başarmıştı. Ayrıca Londra'ya temelli yerleşmesine de vesileydi.

"Sherlock seni çağırıyor." Yaşlı kadından aldığı dart tahtasıyla duvara geri dönerken başıyla onu onaylamıştı. "İşimin olduğunu söyledin mi?"

"Umurunda olmadığını söyledi."

İşini bitirir bitirmez gidecekti yanına zaten Melora. Sadece, yarına iş bırakmak istemiyordu. Çünkü o, yarına ve ondan sonraki güne ertelenip, işi öylece kalacaktı. Hevesi kaçtıktan sonra zaten uzun süre elini sürmezdi. Keyif almadan yaptığı işten de tatmin olmazdı hiçbir zaman.

Dart tahtasını yerine asıp sandalyeden indiğinde geri adımlarla astığı şeyin duvardaki konumuna baktı. Simetrik bir şekilde uygundu. Simetrik takıntısı yoktu ama yamukluk yerine düzgünlüğü tercih ederdi çoğu şeyde. Tıpkı dağınıklık yerine düzeni tercih ettiği gibi.

Odadan ayrılan Bayan Hudson'ı peşi sıra takip etmiş, yanağına sulu bir öpücük kondurmuştu. Tabularıyla kendini sınamak için elindeki her şeyi, her fırsatı kullanıyordu istisnasız genç kadın. İşe yarıyordu ve mutluydu. Eskiden hayatı o kadar kısıtlıydı ki.. Bu kadar çabuk kurtulmuş olmasına şaşkındı halen daha. Sadece ona güvenen Sherlock'u yarı yolda bırakmak istememişti o gün. Ayrıca kendi de kendine güvenmişti. Önceki denemeleri gibi vazgeçme düşüncesi gelip sürekli aklının karıştırmamıştı, farkında olmadan bu işte kararlıydı.

Tabularını kırdıktan sonraki ilk günler tabi eldivenlerine geri dönmek istemişti. Ama eğitim dışında hiç bu kadar birinin bu denli yakınlaşmasına izin vermemişti kendine. Büyük bir yol kat etmişken geri dönemezdi kısıtlayan haline. Sherlock'a bu konuda minnettardı.

Kapıya yönelip kendini koridora attığında Melora, kırmızı kazağın üstüne giydiği kareli tulumuna çeki düzen verdi. Üstüne yapışmış olan tozlar varsa da silkeledi bir güzel kurtulmak için. Merdiven basamaklarını tırmanırken de önüne düşen, eski rengine geri döndürdüğü saçlarını kulağının arkasına attı.

"Günaydın!" Sesine yansıttığı cıvıltısı ile kapı pervazına yaslanıp içeri girmek için izin istercesine tıklatmıştı. Sadece küçük bir göz teması içeriye adım atmasını sağladı.

Sherlock, üstünde sabahlığı ile kendi tekli koltuğunda oturmaktaydı. Elindeki gazeteden bir makaleyi okurken çayını yudumladı. Melora'nın böylesine cıvıltılı ve enerjik olmasına şaşırsa da, ki aldığı kararlardan memnun olduğunu gösteriyor, bunu fırsata çevirebilirdi.

"Bugün çok fazla enerjiksin."

"Sadece oda temizliği." Adımlarını şömineye doğru atarken görünürdeki odalara göz atmıştı Melora. O kadar her yer, her yerdeydi ki. Bugün buraya da el atabilirdi ama sadece bir kerelik. "Buraya da el atabilirim. Ev arkadaşı edinme olayını düşündün mü?"

"Onda ciddi miydin?" Gazetesini kapatıp katlarken şömineye sırtını vermiş genç kadına baktı. Tek kaşını her zamanki gibi havaya kaldırmış 'evet' dercesine bakıyordu. Demek bu konuda ciddiydi.. Evet ev arkadaşı edinmeyi bir ara düşünmüş ama uygun bir insan bulamadığı için kısa sürede kararından vazgeçmişti. Her şey ortadaydı. "Benimle kimse ev arkadaşı olmak istemez."

"Lestrade seninle çalışıyorsa, Bayan Hudson sana dairesini verdiyse ev arkadaşı da bulabilirsin." Kollarını göğsünde bağlamış tatlı gülümsemesini sunmuştu. Sherlock, o belli ki çevresinde onu sevmeyenleri görmekteydi ama düşünmüyor olsa da seveni vardı. "Ee, beni niye çağırdın?"

"Hatırlattığın iyi oldu, çıkmalıyım."

"Bekle, dur bir dakika, nereye?" Sherlock'un kalktığı koltuğun yanına geçerken koltuğun geniş koluna oturup adamı merakla izledi. Üstündeki sabahlıktan kurtulan Sherlock hızlı bir hamle ile siyah ceketini geçirmişti. Gömleğinin yaka ve kollarını düzeltirken palto ve atkısını dün gece nereye bıraktığını hatırlamaya çalıştı. Merdivenlerin orada olmalıydı.

"Davaya bakmaya gidiyorum."

Bir şey söylemedi Melora, daha doğrusu söyleyemedi. Sherlock'un hızla dairesinden ayrılması ardından sadece 'peki' diye fısıldadı. Ellerini birleştirip kucağını bırakırken derin bir nefes vererek etrafa göz attı. Zihni otomatik olarak saymaya başlamıştı. Çok kısa bir süre içerisinde de, merdivenlerden işittiği adım sesleriyle dudağını ısırıp gülümsemesini saklamaya çalıştı adama karşı. Bakışları kapıyı bulduğunda Sherlock'la tekrar karşılaşmıştı. Surat ifadesi masumdu. Mavi gözleri 'hadi' dercesine basamakları gösteriyordu.

"Sen de benimle geliyorsun. Ortak olduğumuzu söylüyorsun, sonra da unutuyorsun. Hafızan zayıflamış senin."

Sherlock'a göz devirdi alaycı ses tonuna karşılık Melora. Unuttuğu filan yoktu, tepkisini merak ediyordu. Ortak olma düşüncesini paylaştığı geceden sonra hiç bu konuyu konuşmamışlardı.

Adama eşlik etmek için oturduğu yerden kalkıp kapıya yöneldi. Üstüne bir şey almak için Bayan Hudson'ın dairesine inmiş, paltosunu geçirdiği gibi de çıkış kapısına ilerlemişti. Kapının önünde onu bekleyen Sherlock'a çocuksu bir bakış atarken mırıldanmıştı. "Biliyorsun, izinliyim."

"Bana değilsin ama."

Sherlock'un mavilerini yüzünde tuttuğunda söylediği şeyle göz devirirken gülümsemişti. Hızla adamın ayarladığı taksiye ilerlerken gözüne takılan kişiyle, bir an tüm moral ve cıvıltısını yitirip duraksadı. Ama Sherlock'un bunu anlamasına izin vermeden çabucak kendini toparlayıp aracın içerisine yerleşti.

Olay yerine taksinin varmasıyla her iki kapı açılmış, Sherlock ve Melora araçtan inmişlerdi. Ellerini cebine atıp Sherlock'un yanına ilerlerken çevreye küçük bir bakışta bulundu kadın. Etrafta çalışan polislerin arasından sıyrılıp evin basamaklarını tırmandılar. Önden ilerleyen Sherlock'u peşi sıra takip ederken onları girişte karşılayan Lestrade'e küçük bir baş sallamasıyla selamladı.

"Sizin burada ne işiniz var?" Müfettiş, şaşkınlıkla her ikisine bakışta bulunurken gözlerini Sherlock'a dikti. Genç kadın da merak ettiği için ela gözlerini çevirmişti Sherlock'a. Herhangi bir konuşma yapmamışlardı bu olayla ilgili.

"Teknoloji varken haberler çabuk yayılıyor." Gülümserken saniyesinde bundan kurtulmuştu Sherlock. Oluşan düz ifadesiyle içeri girmek için müfettişin çekilmesini ya da önden ilerlemesini bekledi. Onları postalamayacağını biliyordu.

"Bakman gereken davalardan değil, şu an için." Lestrade önden ilerlerken sıkıntılı nefesinin havayla temas etmesine izin verdi. Ardından gelen ikiliye başını olumsuz anlamda sallıyordu. Donovan'ın getirdiği plastik eldivenleri ikiliye teslim etti. Kaşlarını çatarken gülümseyerek Melora'ya döndü. İşini sevdiği kadar tatilleri de severdi genç kadın.. "Pazartesi iş başı yapacağını varsayıyordum."

Çıplak ellerine, plastik eldivenleri geçirirken gelen soruya karşı burun buruşturdu. "Bende öyle sanıyordum. Erkenden başlamanın zararı olmaz ama."

Genç dedektifi başıyla onaylarken onu tekrardan burada iş başında görmekten oldukça mutluydu. Koridoru geçip tüm odaların bağlandığı ana hole geldiklerinde gözlerine çarpan ilk şey kolonu sarmalayan ahşabın zarar görmüş olmasıydı. Zemine dökülmüş parçaların yanına konulan etiket, 2 numara olarak işaretlenmişti.

"Doktor Richard Mantlo birkaç saat önce eve geldiğinde, kapının tekmelendiğini ve karısının, Amy Dampier'in kayıp olduğunu görüyor." Yemek odasının geniş girişinden içeriyi gösterdi. Doktor Richard Mantlo polise yazılı ifadesini vermekteydi. Bir an adamın bakışları onlara dönmüş ve Sherlock'la kısa bir bakışma yaşamışlardı. "İşte oradaki Mantlo. Kendisi, Chelsea Hastanesinde psikiyatr. Anlattığına göre, dün gece acil bir durum olmuş. Sabah 5'de eve gelmiş. Giriş kapısını görmüş, 999'u aramış."

Lestrade durakladığında Sherlock'un baktığı noktaya baktı. Yanında durduğu kapının beyaz zeminindeki koca kirli ayak izini inceliyordu. Botun tabanından çıkacak bir izdi. Melora dönüp müfettişin devam etmesini bekledi. Olayla ilgili daha fazla bilgi almak istiyordu.

Sherlock cebinden çıkardığı Melora'nın telefonu ile kamerasını açıp ayak izinin olduğu duvarın fotoğrafını çekti. Melora, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı buna karşılık. Telefonu ne ara tekrardan onun eline geçmişti? Sherlock'a, kesinlikle ceplerini karıştırmasına yasak koymalıydı.

"Olay yerine gelen ilk memurlar, mutfak ve ebeveyn yatak odasında boğuşma izleri bulmuşlar. Ama Bayan Dampier'den iz yok." Lestrade'in sözleriyle kaşlarını çatmıştı ikili. Sherlock'un bakışları telefonda olsa bile kulağı onlarlaydı. Mutfak ve ebeveyn odasına kadar ilerlemiş olması işin, biraz tuhaftı.

"Fidye istendi mi?" Sherlock telefonu geri ceplerken müfettişe baktı. Dudak büzüp başını iki yana sallamıştı adam, şaşırmadı. Müfettişin önünden geçip oturma odasına geçti. İçerideki polislerden Sherlock'u tanıyanlar göz devirmişti burada olmasına.

Etrafta çalışıp görevini yapanlara aldırmadan odanın ortasına geçip etrafa kısa bir göz attı. Odada boğuşma izleri yoktu, olay buraya taşınmamıştı. Odadaki şömine, duvarı ikiye ayırıyordu. Her iki duvarda da düzenli olarak asılmış fotoğraflar bulunuyordu. Yaklaşıp fotoğrafları inceledi. Kadın ve adamın olduğu bir takım fotoğraflardı sadece ama bence daha fazlası da olabilirdi..

"Ne oldu?" Sherlock'un ardından içeri giren müfettiş onun incelemelinden bir şeyler çıkarmış olduğu düşüncesine kapıldı.

"Emin değilim." Mırıldandığında çoktan odanın ortasına geçip perspektif açıdan şöminenin ikiye ayırdığı odadaki detaylara baktı. Tekli iki koltuk birbirine dönmüşçesine dururken, iki duvara da sabitlenmiş üstü süslerle dizayn edilmiş dolap ve üçerlik sırayla asılmış toplam 12 çerçeveli fotoğraf bulunuyordu. "Bayan Dampier'in telefonu çıktı mı?"

Adama cevap vermeden içerdeki çalışanlardan birine cep telefonunu getirmesini söyledi Lestrade. Plastik torbadaki cep telefonunu alıp Sherlock'un eline teslim ettiğinde yanındaki Melora'ya baktı. Açıkçası genç kadın da Sherlock'u izlemekteydi ne düşündüğünü anlamak için.

Sherlock sessizce torbanın içinden telefonu çıkarıp kadının telefonunu açtı. Galerisine girerken oradaki fotoğrafları yokladı. Bakışları duvardakilerle telefondakiler arasında rota çizmişti. "Ya muazzam miktarda kilo vermiş ya da ameliyat olmuş. Son iki yıl içerisinde ciddi miktarda estetik operasyonu geçirmiş."

"Tüm fotoğraflarda aynı görünüyor." Lestrade, Sherlock'un baktığı fotoğraflara baktı. Bir fark görmüyordu çerçevelerdeki fotoğraflarından.

"Demek istediğimde bu. Elips çerçeveler daha eski, burada daha uzun kalmış." Dönüp elips çerçevelere baktılar. Hiçbirinde kadının fotoğrafı bulunmuyordu, sadece adamın olduğu fotoğraflardı. "Bunu duvarın solukluğuna bakarak söyleyebilirsiniz. Kare çerçeveler daha yeni. Ve bunlar, özellikle Bayan Dampier'e ait."

Bu doğruydu, elips çerçevelerin dışındaki tüm kare çerçevelerde ya eşiyle birlikteydi fotoğraflarda kadın, ya da tekti.

"Tesadüf mü? Hayır, telefonuna bak." Sherlock, duvarın önden ayrılıp Lestrade ve Melora'nın ortasına geçti. Böylelikle kadının telefonundaki fotoğraflarını rahatlıkla gösterebilirdi ikisine. "Kendisinin iki yıldan eski fotoğrafı yok. Ama tanıdıkları insanların beş yıla kadar varan sayısız eski fotoğrafları var."

Pek çok kişinin fotoğrafı vardı. Tarih bakımından iki yıldan oldukça eskiydi. Bakmayı sürdürmesi için telefonu müfettişe teslim edip odadan mutfağa geçti. Olayların olduğu ilk oda. İçeri geçip yerdeki cam kırıklarının etrafından dolanarak Anderson'ın karşısına geçmişti. Birbirlerini gördüklerine zoraki gülümsemede bulundular. Sherlock'un ardından giriş yapan müfettişe, 'onun burada ne işi var ' dercesine dönmüştü.

Sherlock, 6 numara olarak etiketlenmiş yerdeki delile baktı. Parçalara ayrılmış camla, küçük bir kan lekesi.. "Bayan Dampier saldırganı tanıyordu, saldırganı eve kendisi aldı."

"Bunu da nereden çıkardın?" Anderson'ın sözleri tiksinerek çıkmıştı.

Göz devirme isteğini bastırıp Melora'da cam parçalarını incelediğinde kaşlarını çatmıştı. Bir bardaktan daha çok, iki bardaktan çıkacak kadar parça bulunuyordu. Sadece bir bardağın tabanı göz önündeydi. "Burada iki tane kırık bardak var. Cam parçaların çokluğundan bunu söyleyebiliriz. Belli ki, adam saldırdığında kadın, misafiri için bardağa su koyuyordu."

Anderson, dönüp yanındaki kadına baktı. Söyledikleri karşısında alaycı bir yüz ifadesi almıştı. "Tabii ya! Çünkü delinin biri gelip kapına tekme attığında bunu yaparsın. Susayıp susamadığını sorarsın."

Melora'yla uğraşan Anderson'a kısa bir bakışta bulundu Sherlock. Sonra eğilip, Melora'nın da gözünden kaçmamış olan ikinci bardağın tabanını kontrol etti, zeminden birkaç santim yukarıda duran dolap altlarında. Gözüne çarpan parıltı ile gevezelik edip ortamdaki zeka seviyesini sıfırlayan Anderson'ın elinden kalemi kaptı. Parmaklarının yetişemeyeceği için kalemi kullanıp parçayı kendine itti. Kalemi ve cam parçasını geri iade ederek ayaklandı. "Bardak altlığı numara, iki."

Bozulan Anderson'a gülmemek için dudaklarını dişlerken Sherlock'la bakıştılar. Sherlock'un keyfi yerinde görünüyordu. Çünkü ikisi de bu konuda aynı şeyi görüp, düşünmüştü. Cebine elini atıp Melora'nın telefonunu çıkardı. Az önce çektiği fotoğrafı açtığında yakınlaştırıp, bakması için müfettişe vermişti.

"Eğer giriş kapısındaki bot izine bir daha bakarsanız, topuğu temas ettiği yerde neredeyse belli belirsiz bir damla kan görürsünüz. Laboratuvar testleri, eminim, kurbanın kanı olduğu sonucuna varacaktır." Sherlock'un çekmiş olduğu fotoğrafa dikkatli bakıldığında izlerin arasında belli belirsiz kan lekesi bulunmaktaydı gerçekten de. "Ve oraya ancak saldırı meydana geldikten sonra bırakılmış olabilir."

Anderson anlamazcasına Sherlock'a baktı. Lestrade devam etmesi için başıyla onaylarken telefonu Sherlock'a geri vermişti. Sherlock, biraz önce söylediğini bu sefer daha iyi anlayacaklarını düşünerek tekrarladı açıklamasında. "Bayan Dampier adamı içeri aldı çünkü onu tanıyordu. Adam bu gerçeği saklamaya çalıştığı için giderken kapıya tekme attı. Ayrıca oturma odasından bir şey almış."

Sherlock cam parçalarının olduğu kanıtın üstünden atlayıp gerisine geriye oturma odasına geri döndü. Yine şöminenin karşısındaki yerini aldığında Melora ve Lestrade'in de gelmesini bekledi. Anderson da onları takip edip salona vardıklarında, Sherlock iki elini havaya doğrultup şöminenin iki uç kısmında olanları işaretledi. Hâlâ anlamayanlar için Melora onlara, Sherlock'un neyi göstermeye çalıştığını çıtlattı. "Simetrik."

"Boşluğun simetrisine dikkat edin. Bu duvar, diğerinin adeta yansıması. Resimler, resimler. Süsler, süsler. Her yerde denge görüyorum. Bu boşluk hariç." Sherlock, odasının çıkış kısmında kalan dolabın yanına ilerleyip üstündeki boşluğu gösterdi. Diğer dolabın üstünde kutu varken burada olan her ne ise o, yoktu.

Duyduğu seslerle kadının kocası, konuşmaların olduğu odaya gelip, müfettiş ve çevresindeki dedektifleri durgunlukla izledi. Ama bütün bakışlar geldiği gibi üzerine sabitlenmişti. Sherlock, adamı fırsat bilip boşluğu gösterdi sorusunu yöneltirken. "Baksana. Burada bir şey varmış, neydi o?"

Richard soruyla beraber işaretlenen yere çevirmişti bakışlarını. Anlamadığını belli edercesine tekrar bakışlarını karşısındaki, paltosuyla durmakta olan siyah saçlı adam yöneltti. "Anlamadım?"

"Eskiden şu boşlukta bir şey vardı. Ne olduğunu bana söylemeniz gerek." Israrcı ses tonuyla emin bakışlarını adamın üzerinde tuttu.

Richard ısrar üzerine dönüp boşluğa tekrar baktı. Kitaplar duruyordu, beyaz kutu da yerindeydi. Abajurda olduğu yerde durmaktaydı. Ama karısının, diğer tarafa koyduğu gibi bu tarafa koyduğu kutu eksikti. "Eski bir yüzük kutusu vardı. Amy'ye büyükannesi vermişti. Neden ki?"

Sherlock, adamın sorusuna karşı duraksadı. Yanında duran Melora'nın sıkıntılı nefes verişini duymuştu. Dönüp, diğerleri gibi bir sonuç bekleyen Lestrade'e baktı. "Ebeveyn yatak odasında da boğuşma izleri vardı demiştin."

Müfettiş başıyla onaylayıp görmek isteyeceği için onlara yolu gösterdi. Liderlik yapıp koridorda önden ilerlerken ardından Sherlock ve Melora gelmekteydi. Merdivenleri çıkıp bir başka dar koridora girdiklerinde Melora duyabilecekleri şekilde mırıldandı. Aşağıda, adamın yanında söylemek istememişti. "Kaçıran kişiler hatıra almaz, katiller alır."

"Ortada ceset yok, dahi şey." Kadının ardından gelen Anderson, Melora'ya göz kırparken sırıtmıştı. Melora ise omzunun üstünden Anderson'a bakıp göz devirdi. Önlerinden ilerleyen Sherlock ve müfettişin durmasıyla adımlarını kesti.

"Ne ana girişte, ne de yolda kan vardı. Kanaması olan birini kaçırıp da hiç iz bırakmamak bayağı zordur, hemfikir miyiz?" Sherlock, cevabını duymak istemediği soruyu ortaya atarken müfettişe yeni bir soruda bulunmuştu. "Adamlarının bu evin her santimini aradığına emin misin?"

"Elbette." Lestrade adamı onayladı. Aralık olan yatak odası kapısını tamamen açıp içeriye geçtiler. Çarşafı dağılmış, dağınık yatağı işaret etti. "Gördüğünüz üzere, şurada bir boğuşma olmuş."

Sherlock, Lestrade'in arkasından sıyrılıp önüne geçti. Ellerini paltosunun cebine yerleştirip etrafına bakındı. Yatağın bitiştirildiği duvar boyunca küçük adımlarda bulunurken bir şeyin farkına vardı. Kaşlarını çatarken zemindeki oynamadan emin olmak için tekrar aynı yerden geri dönmüştü. "Kadın güvenli odada."

"Ne güvenli odası?" Lestrade, anlamadığı için sormuştu. Güvenli oda olduğunu kimse söylememişti ona.

Hiçbir şeyi umursamadan dönüp, duvarın girintisini gösterdi Sherlock. "Şu duvarın ardında."

Melora, farkına vardığı düşünce ile gözlerini kırpıştırırken nefesini tutmuştu. Sherlock ile aynı şeyi düşünmekteydi ve hiç memnun değildi düşündüğü şeyden.

Anderson kollarını göğsünde bağlamış, başını iki yana salladı. "Kocası güvenli oda olduğundan falan bahsetmedi."

"Neden çeneni kapamayı denemiyorsun?" Sherlock dönüp, boş ve düşünmeyerek konuşan Anderson'a söylendi. Ama sonra onunla ilgilenerek vakit kaybetmek istemediği için işine devam etti.

"Zeminde belli belirsiz bir açı var. " Sherlock mırıldandı. Onlara kanıtlamak istercesine etrafındaki eşyaları hızlı bir göz attı. Cam vazonun içine süs olarak doldurulmuş bilyelerden birini aldı. Ahşap zemine bırakıp bahsettiği duvara yavaş yavaş yuvarlanmasını izlediler.

Melora, kafalarda oluşan soru işaretlerini dağıtmak için durumla ilgili bilgilerini sundu onlar için. "Güvenli odanın çelik zırhının ağırlığı zeminde az bir meyle neden olur. Bir ila beş derece arası bir eğim oluşturur." Sherlock ve Lestrade'in arasından geçip duvarın yanındaki, yatağın dibinde duran komodinin arkasına el attığında devam etti. "Ve genellikle etkileşim düğmesi buralardadır."

Parmaklarını pürüzlü zeminde gezdirdiğinde çarptığı çıkıntıya bastı. Kilit sesini işittiklerinde hepsi birden bakışlarını duvara çevirmişti. Duvar kapı, mekanik sistemle otomatik açılırken eğildiği yerden doğrulup ona 'aferin' dercesine bakan Sherlock'a döndü Melora. Kendini hiç memnun hissetmiyordu. Çünkü Sherlock haklıysa, içerideki şey onları memnun etmeyecekti.

Uzanıp içerisinin ışığını açtıklarında kanlı zeminde gözleri ve ağzı açık bir şekilde yatan kızıl kadının cansız bedeniyle karşılaştılar. Melora mırıldanırken Sherlock dudaklarını birbirini bastırmıştı. "Keşke yanıldığım konular bunlar olsa."

Kollarını göğsünde bağlarken camın ardındakileri izledi Melora yanındaki adamla. Amy'nin cesedini bulduktan sonra doğruca Richard'ı gözaltına almışlardı. Şimdi ise sorgu odasında sorguya çekilmekteydi. Adam, gözlüklerinin ardından karşısındaki müfettişe kendi olayıyla ilgili olabildiğince açıklamada bulunmaya çalışıyordu. "Son kez söylüyorum, karımı sevdim ben. Ona zarar vermedim ve şu ana kadar evimde güvenli oda olduğundan haberim bile yoktu."

Lestrade başını iki yana sallarken arkasına yaslandı ve omuz silkti. "Buna inanmamızın neden zor olduğunu anlıyorsun, değil mi?"

"Amy ile oraya taşındığımızda, yani 2 yıl önce evin içi sıfırdan yapıldı. İnşaat işlerini Amy denetledi."

"Kusura bakmayın ama güvenli odayı size söylemeden yaptırdığını mı söylüyorsun?" Sherard, sıkılmışçasına yüzünü ovuşturduğunda bunu sesine de vurgulamıştı.

Sorgu işlemi devam ederken cam duvarın diğer tarafında duran Sherlock ve Melora, pür dikkat izlemekteydi. Sherlock, elini cebinden çıkarıp tuttuğu telefonu usulca yukarı kaldırdı. Richard'ın masa üstünde duran ellerinin küçük bir karesini çekmişti. Çok normal bir davranışta bulunuyormuş gibi devam ederken,  Melora gözlerini devirip gülmüştü. "Bakıyorum telefonumu benden çok kullanır oldun."

"Kamerası iyi." Sherlock mırıldanırken yanındaki kadına kısa bir bakışta bulundu. Daha sonrasında telefona geri dönüp, çektiği elleri daha dikkatli inceledi. "Hobin için güzel tercih."

Hayretle kaşlarını kaldırırken kendini hızla toparlamıştı. Telefonun kurcalarken çektiği fotoğraflarla karşılaşmış olmalı. Bir ara fotoğrafçılığa merak salmıştı, doğruydu. Kafa dağıtmak için güzel bir aktiviteydi onun için.

Sorgu odasındaki hareketlenme ile kısa sürede, bulundukları odanın kapısı açılmıştı. İçeri giren ilk Lestrade olup ardından onu Sherard takip etmişti. Melora'yı tekrar görmenin verdiği hisle belli belirsiz bir gülümseme sunmuştu sarışın adam. Ama kendini hızla toparlayıp birkaç küçük öksürükle elini Sherlock'a tokalaşmak için uzattı. Ne kadar istemese de müfettişten uyarısını almıştı

"Bugünkü yardımlarınız için teşekkür etmek istemiştim. Siz, adamı bize teslim ettiniz ve size bir teşekkür borçluyuz. Buradan sonrasını biz hallederiz."

Sherlock derin bir nefes aldığında zoraki uzatılmış ele dikti bakışlarını. "Saygısızlık etmek istemem dedektif, bu konuda oldukça şüpheliyim, çünkü Richard Mantlo'nun karısını öldürmediğine inanıyorum."

Müfettiş ve Sherard birbirlerine bir bakışta bulunduğunda Sherlock aralarına dalıp fazla kalabalık ve karanlık odadan dışarı attı kendini. Odadan ayrılan adamın peşinden Melora'da gitmişti. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Lestrade arkalarından çıkıp önden ilerleyen Sherlock'a seslendi. "Dur, dur, dur tekrar söylesene?"

Sherlock, aniden arkasına döndüğünde Melora'yla burun buruna gelmiş ve bu onu duraksatmıştı. Bu durumdan hızla kendilerini kurtardılar. Açıklama bekleyen meraklı gözlere çevirdi mavilerini. "Doktor Mantlo'nun ayakları küçük. 42 numara, fark etmediyseniz. Ama ön kapıdaki bot izi 46 numara."

"Yani? Akıllı bir adam o, bizi atlatmak için daha büyük ayakkabı giymiştir." Sherard bu konu hakkında fikrini savunurken Sherlock, sakinliğini koruyarak alaylı bir bakışta bulundu. "Aynı zamanda karısını boğazlarken, daha büyük eller mi giymiş?"

Gün içerisinde defalarca cebinden çıkardığı telefonu tekrardan eline alıp kilidi açtı. Çektiği fotoğraflar arasında gezinip onları, müfettiş ve dedektiflerle paylaştı. "Boğulma izleri Mantlo'dan daha büyük kalıplı bir adamın belirtisi."

Kadının boynundaki boğmaktan dolayı oluşan morlukları incelemiş olmalarına rağmen daha yakından baktılar bu sefer. Sherlock parmaklarıyla izlerin üstünde yol çizerek işaretlemelerde bulundu. "Sadece daha ağır biri değil, aynı zamanda daha uzun. Yaklaşık 185 cm ile 190 cm arası olmalı. Adli tıp doktorunuz da birkaç saat içinde aynı sonuca ulaşacaktır. Ben sana şu an söylüyorum. Melora, sen de bir ara adli tıpla ilgilendin."

Sherlock, ekranı Melora'ya çevirdiğinde onunda bir şerler söylemesini bekledi. Daha çok, ona katılıyor olmasını duymak.. Ama Melora 'ben bir doktor değilim' bakışıyla onu karşılamış ve küçük bir parıltıyla uyarıda bulunmuştu. Israrcı bakışlarını kadının üzerinde tuttuğunda, onun pes edişini izledi.

Günün kaçıncı sıkıntılı nefesi olduğunu bilmeden aldığı nefesi dışarı verip, ekrandaki fotoğrafa çevirdi ela gözlerini. Adli tıp eğitimini resmi olarak almamıştı, kendince kendini bu konuda eğitmişti sadece bir dönem. Bilgi hazinesinde biriktirdiği tüm bilgiler doğrultusunda fotoğrafı inceledi, Sherlock'un bulgusu doğruydu.

"Peki, doğru, evet. Bu eller, bu ezikler için çok küçük görünüyor."

Sherlock, istediği cevabı Melora'dan da aldığı için memnundu. Ellerini ceplerine atıp Lestrade'e döndü. "İzninizle Müfettiş, Doktor Mantlo ile biraz yalnız kalmak isterim."

"Müfettişim, bu.." Huysuzca gevelenmeye çalışsa da sözcükler ağzına tıkanmıştı Lestrade tarafından sarışın dedektifin. "İki dakikan var."

Belli etmese de zafer kazanmışçasına içinden koca bir kahkaha atmıştı Sherlock. Daha fazla vakit kaybetmemek adına sorgu odasına girdi hızla. Kağıt ve kalemi masaya bırakırken onları, şaşkınlığını koruyamayan Richard'a sürükler. "Tanıdığın uzun erkeklerin bir listesini yapmanı istiyorum."

Sherlock ve Melora listeyi aldıkları gibi emniyetten çıkmışlardı. İlk şüphelileriyle görüşmek için hastaneye bir taksiyle varmışlardı. Hastanenin müdürü olan adamı yakaladıklarında koridorda, adımlarına eşlik ettiler.

"Amy iyi bir insandı ama eğer bu olayla bir ilgim olduğunu düşündüğünüz için buradaysanız.. " Adamın sözünü kesmek zorunda kalan Melora, konuyla ilgili bir açıklık getirme gerekliliği olduğunu düşünmüştü. "Doktor Mantlo geçen yıl bir tatil partisinde, ona kur yaptığınızı söyledi."

"Aslında hayır, yapmadım." Durup ikiliye döndü. Sherlock'a gözlerini kısarken doğrudan yanındaki genç kadına çevirmişti bakışlarını. "Ona, sadece estetik ameliyatları ile ilgili sorular sordum."

"Estetik ameliyatı mı?" Sherlock devam etmesini işaret etti adama kaşlarını kaldırıp. Bu olaydaki estetik ameliyatını merak ediyordu, heniz cevaplayamamıştı kendi sorularını.

"Pekala, bakın. İki yıl önce hastaneye bağış toplanması etkinliğinin planlamasına yardım ettim. Ameliyatlardan önceydi, ben de hâlâ fotoğrafları var."

Adam peşlerinden gelmelerini işaret edip ikiliyi ofisine getirdi. Bilgisayarının başına geçip eski fotoğrafları yedeklediği klasörü bulmak için küçük bir arayış içine girmişti. O sırada etrafa küçük bir göz atma gereği duyan Melora, gözlerine çarpan şeyle Sherlock'a geri döndü.

Bir çift ela gözün üzerinde oluşunu hissettiğinde adamı inceleyen bakışlarını yanındaki Melora'ya çevirdi. Gözleriyle göstermek istediği yere, omzunun üstünden çabucak yokladı. Cam kenarının önüne konmuş karşılıklı koltuklardan birinin üstünde spor çantası bulunuyordu. Üstüne ise ayakkabı kutusu bırakılmıştı. Etikette numara, 46 yazmaktaydı.

"İşte." Adam, sonunda bulduğu fotoğrafı açtığında daha rahat görmeleri için bilgisayar ekranını onlara çevirdi. "Amy ve Doktor Mantlo'nun bu resmini, o gece ben çektim. Tamam mı?"

Fotoğraftaki çift kol kola girmiş, objektife gülümsüyordu. Tuhaf bir durum vardı ki ellerindeki fotoğraflarda kadın kızıldı, ama bu karede sarışındı. Ve estetik gerektirecek bir durumu hiç yoktu. Gayet güzeldi.

Doktor bunu anlamışçasına sanki, onlara döndü. "Ona neden yaptırma gereği duyduğunu sormak istemediğini söyle bana."

"İki yıl önce size yöneltilen taciz suçlamalarından bahsedin bana." Sherlock hâlâ fotoğrafa bakarken sorusunu sormuştu doktora. Sonra bakışlarını adama yöneltti cevabını vermesi için.

"Komşuma çıkma teklif ettim. Aşırı tepki verdi." Omuzlarını silkti. Melora anlayışla başını sallarken, protokoldeki sorularına geri döndü. "Bay Polk, bize dün nerede olduğunuzu söyleyebilir misiniz?"

"Evimdeydim. Yalnızdım. Biliyorum, iyi bir mazeret değil. Ama umurumda değil. Ben yapmadım".

Melora ve Sherlock günün sonunda eve geri dönmüşlerdi. Her ikisi dairelerine dağıldığında, oturma odasında Bayan Hudson'ı yakaladı Melora. Gün hakkında kısa özet geçerlerken birbirlerine, küçük bir sohbete girmişlerdi. Daha sonra genç kadın odasına çekildi. Yatıp, dinlenmeyecekti. Sabahtan yarım kalan bazı işleri vardı. Onlardan en temeli de kitaplarını yerleştirmekti. Kutu kutu kitabı bulunuyordu. Neden bu kadar çok okuduğunu anlamış değildi. Sade okumak onun can sıkıntısını alıp götürüyordu.

Üstündekilerden kurtulup rahat şeyler geçirdiğinde kitaplarını raflara yerleştirmeye koyuldu. Her türden kitaplardı. Gerek roman olsun gerek eğitim kitapları olsun, her birini kendi kategorisinde alfabetik sıralamayla raflarla buluşturdu. Daha çabuk bulmak içindi. Ayrıca baktıkça tatmin oluyordu.

Kutudan eline geçen eski adli tıp kitabıyla gülümsedi. İçini açıp sayfaları karıştırdığında bir öğrenci gibi altını çizdiği, daire içine aldığı kayıtlarına göz atmıştı. 'Garip bir hobi' diye mırıldanıp raflardaki, onu bekleyen arkadaşlarının yanına koydu.

Odadaki işlerini bitirdiğinde etraftaki karmaşa da ortadan kalkmıştı. Sonunda yorgun bedenini yatağın üstüne bırakmıştı. Uyku isteyen gözleri kapanmak için savaş verirken inleyerek onları geri açtı. Yataktan zorla doğrulurken ihtiyacı olan telefonunun hâlâ Sherlock'un elinde olduğu aklına gelmişti. Gidip telefonu almalı ve yarına hazır olması için şarja takmalıydı. Ayrıca rahat bir uyku çekebilmesi için dinlemesi gereken bir 'çocuk şarkısı' vardı.

Bayan Hudson'ı salonda görmediği için onun kendi odasına çekildiğini anlamıştı. Bayan Hudson için uyku saati. Kapıyı ardından yavaşça örtüp basamakları olabildiğince sessiz tırmandı. Sherlock'un bu saatte uyuduğunu sanmıyordu. Ahşap kapıya bir iki vuruşta bulundu. Neyse ki adam onu çok bekletmemişti.

"Telefonumu izninle alacağım."

"Şarjı az var." Sherlock kapıdan çekilip girmesi için izin verdi. Adımlarını kendi tekli koltuğuna yönlendirip bakmadan telefonun yerini gösterdi.

"Evet, onun için geldim."

Telefonu için olan diğer saçma nedeni geriye atmıştı. Psikolojik problemlerinin bir başka dışa yansımasıydı sadece, bilinmesine gerek yoktu. Sherlock'un eliyle işaret ettiği mutfaktaki masanın yanına gitti. Üstündeki dağınıklığa aldırmadan telefonunu kaptı. Artık Sherlock'un dağınıklığına alışmıştı.

Kilit ekranını açıp %7'lik olan pil imgesiyle bakıştığında sessizce gülümsedi. Şarjını bu kadar düşük seviyeye getirecek kadar ne yapmıştı bütün gün telefonunda. Bir şarj edişle iki günü rahatlıkla çıkarıyordu kendisi.

"Lestrade'le, o ürkütücü müdür hakkında konuştun mu?"

"Hayır." Tek tük çıkan Sherlock'un sesiyle bakışları üzerinde toplamıştı. "Bay Polk götün teki, buna şüphe yok. Ama vücut dili baskın değil uysaldı. Onda, başka bir hayatı sona erdirecek cesaret olduğunu sanmıyorum."

Sherlock, bedenini koltuğuna yaymış başını da geri yaslamıştı. Yüzünü tavana sabitlerken gözlerini çoktan yummuştu. Melora, daha fazla onun dairesinde kalıp rahatsızlık vermek istemedi. Bugün yorucu bir gündü onlar için. Neredeyse tüm Londra'yı gezmişlerdi ve elde ettikleri tek kesin bilgi, harap olan bedenleriydi.

Geldiği gibi sessiz sedasız döneceği vakit eli kapı kolunda duraklamıştı. Derin bir nefes alıp, gün içerisinde merak edipte soramadığı bir sorusu vardı. "Adli tıpla bir zamanlar ilgilendiğimi nasıl bildin?"

"Kitapların. Adli tıpla ilgili kitapların vardı kutuların içinde. Ayrıca o gece, insan dili üzerinde deney yaparken büyük bir ilgiyle izliyordun beni. Ne yaptığımı biliyordun, hiçbir şeyi sorgulamadın." Pozisyonu hiç bozmamıştı. Ama Melora'nın gülümserken, dudaklarını dişlediğini görmese de biliyordu. Durumlara karşı verdiği tepkilerini ezberlemiş gibiydi. Gülmeyi çok seviyordu. Ve yalan yoktu, Melora'nın yüzüne gülümseme yakışıyordu başkalarına nazaran.

"Peki neden okumadığımı biliyor musun?"

"Çünkü ilgini ne kadar çekse de, aslında dedektiflik senin çocukluk hayalin." Melora'nın nadiren karşılaştığı durgunluğu ile gözlerini aralayıp başını ona çevirdi. "Her çocuk ilk etapta ebeveynlerinin mesleklerine ilgi duyar. Baban kadar başarılı olmak istedin. Belki babanla çalışmak."

"Tam olarak bu değil." Mırıldanırken sert bir yutkunuşta bulundu. Sormakta iyi yapıp yapmadığını düşündü. Kendi, kendinin kabuklaşan yarasıyla oynamıştı. Sherlock'un bir yanlışı yoktu, söylemesini istedi ve o da gördüklerini söyledi.

"Sonra hırs yaptın. Asıl bu yüzden vazgeçtin acaba dediğin adli tıptan. Baban gibi olmadığını göstermek için herkese. Onun yolundan ilerlediğini ama asla onun gibi olmayacağını gösteren emin adımlarla. Haklısın, Ulusal Polis Teşvik Çerçevesine katılmayı düşündün mü? Bence seneye katılmalısın."

Gülmesini tutamadı, bu da Melora'dan ortama hoş bir ses katmıştı. Başını usulca sallarken dönüp kapıyı açtı. Gitmeden önce son defa dönüp Sherlock'a baktı. "Bunu düşüneceğim. Yarın sabah görüşürüz."

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

*Bilgisayara geçemeyip telefondan yaptım, çok şey etmeyin*

01. Olayları iki bölüme sığdırıyorum ya, bakalım ne kadar böyle sürdürebileceğim.

02. Bu arada hoşunuza gidiyor mu? *cevap alamadı*

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro