10| ses kaydı.

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0010. BÖLÜM ON

— ses kaydı.

───── Kelime | 5000 ─────

Son kalan sandviç parçasını ağzına atarken biten kahvesini önünden geçtiği çöp tenekesine postaladı genç kadın. Cebinden çıkardığı peçete ile hızlı bir hijyen temizliğinde bulundu. Etrafta işlerini yapmakla meşgul, bedenleri uyku isteyen polis memurlarına baktı. Biri esnemesini bitirirken, bir diğeri onu takip ediyordu.

Bodrum katının önüne geldiğinde merdivenlerden atlaya atlaya indi. Sabahın bu saatinde, burada, ne yaptıklarını bilmiyordu. Sadece, sabah koşusu için uyandığında telefonunda Sherlock'un mesajıyla karşılaşmıştı. Sporunu ekip soluğu merkezde almıştı.

Geçmiş kayıtların biriktirildiği arşiv odasının kapısını aralayıp içeri geçtiğinde Sherlock'la bir süre bakışmışlardı. Onun mavileri altında ela gözlerini kırpıştırdı. Bir tebessüm yüzüne yerleştiren Melora, adımlarını masa başında, dosyaları yığmış Sherlock'a doğru attı. Adamın, dün gece uyuyup uyumadığından emin olamazdı belki Melora ama, yorgun görünmüştü gözüne.

"Sabahın bu saatinde, burada, ne arıyoruz?" Kendini boğmaya başlayan şapka ve atkısından kurtulup, Sherlock'un 'geç kaldın' bakışları altında ezilmişti. Tek yaptığı omuzlarını silkmek oldu. "Uyuyordum. Sen de uyuyan birine mesaj attın."

Olayı çok fazla uzatmadan önüne dönüp bulduklarına göz attı hızlıca Sherlock. Arşivi yerle bir etmesi oldukça verimli olmuştu kendi adına. "Katilimiz hakkında yeni bir teorim var. Daha önce de birisine saldırmış olabilir. Amy Dampier'in oturma odasından çalınan yüzük kutusunu düşünmeden duramıyorum."

"Evet, bir çeşit hatıra. " Melora, kendince mırıldanırken Sherlock'a biraz daha yaklaştı ve dosyaları daha yakından inceleme fırsatı buldu. Eline ilk geçen dosyayı bakmak için alırken, elinden hızlıca çekilip alınmıştı. Dosyanın elinden uçup gitmesiyle Sherlock'un göstermek istediklerine yoğunlaştı.

"Ayrıca hangi tür katillerin hatıra aldığını biliyorsun, değil mi? Seri katiller. Aldıkları eşyalar, kurbanlarını farklılaştırmalarına yardım ediyor. Amy'nin, katilimizin ilk kurbanı olmayabileceği ve benzer davalar olabileceği aklıma geldi."

Masa üstündeki yığılı dosyalardan birine el atıp fotoğrafı Melora'ya gösterdi. Bir kadının, boğulmadan dolayı oluşmuş boynundaki morlukların olduğu bir fotoğraf karesiydi. Gözlerini kısıp fotoğrafa daha çok odaklanırken, Sherlock devam etti sözlerine. "Eileen Renfro, 2 yıl önce Watford'daki evine gizlice giren biri tarafından vahşice dövülmüş ve boğazlanmış. Giderken yanına bir mücevher kutusu almış. Ama arkasından 46 numara ayak izi bırakmış."

Keyif aldığı ve özellikle Melora'nın vereceği tepkiyi merak ettiği noktaya geldiğinde durdu ve aldığı nefesi sırıtarak verdi. "Özellikle Amy ile arasındaki fiziksel benzerlikler dikkat çekiyor. İkisi de balık etli, uzun kızıl saçlı."

Genç kadın, çalışkan bir öğrenci olup adamın her söylediğine baş sallarken bir anda dondu. Bakışlarını Sherlock'a çevirirken kaşları çatılmıştı otomatik olarak. Katilin bir tipi vardı, tıpkı bundan önceki katilde olduğu gibi. "Ben dalgasına demiştim onu. Saçlarımı kızıla boyamayacağım değil mi?"

Melora'nın irileşen gözlerine karşı başını iki yana salladı. Bu sefer durumlar farklıydı. "2 dava arasında belirgin bir fark var. Eileen Renfro saldırıdan kurtulmuş."

Sherlock ve Melora, aldıkları evin adresiyle yola çıkmışlardı. Şanslılardı ki eve vardıklarında, kadın evdeydi. Onları içeri davet etmişti. Salonda herkes bir noktaya dağılmış, olayı aktarırken Amy'nin bir fotoğrafını vermişlerdi kadının eline.

"Kusura bakmayın. Neden aynı adam olabileceğini düşündüğünüzü anlayabiliyorum ama size yardımcı olabileceğimi sanmıyorum." Genç kadın, fotoğraftan bakışlarını kaldırıp karşısında dikilen adama baktı. Parmaklarını bir araya getirmiş, kapı pervazının yanında dikilmekteydi. Melora ise, bir başka koltukta, sessizliğini koruyarak oturuyordu.

"Polis raporuna göre, size saldıran adam bir maske takıyormuş. Bu, adamın kimliğini belirlemenize yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmiyor." Sherlock'un sözlerine karşılık gözlerini hızla kırpıştırdı Eileen. Gözle görülür bir şekilde gerilmiş ve ağlamamak için kendini kasmıştı. "Sizinle konuştu mu?"

"Hayır.." Derin bir nefes aldı Eileen. Anılardan kendini toparlamaya çalışıyordu. "Ön kapıdan içeri girdim ve o öylece karşımdaydı."

"Belirgin bir kokusu var mıydı?"

"Hayır, sanmıyorum." Sherlock'un sorularına karşı bakışlarını kaçırıp elini boynuna attı. Kızıl saçlarının arasından parlayan kolyenin, 'haç' sembollü ucunu tutup parmakları arasında oynadı.

"Uzun muydu? Kısa mı? Yoksa orta boylu mu?" Sözcükleri hızlı bir şekilde peş peşe sıralayan Sherlock'a kısa bir bakış atmıştı Melora. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Sherlock ise tek bir şeye odaklanmıştı, kapalı kutuyu nasıl açmalıydı?

Bakışları onlar dışında her yerde olan kadına çevirdiğinde başını, sesindeki sitemi algılamıştı. "Bilmiyorum, yani bir anda üzerime çıktı, elleri boğazımdaydı. "

"Peki ya maske?"

"Ne olmuş maskeye?" Eileen, Sherlock'a tedirginlikle baktı. Parmaklarındaki oynayış daha çok artmıştı.

"Kar maskesi miydi? Meksika güreş maskesi mi? Karton maske mi?"

"Kar maskesiydi."

"Güzel! Harika!" Sherlock'un bağırmasıyla her iki kadında irkilmişti. Gerilen kadını daha fazla zorlamak istedi. Ne kadar köşeye sıkıştırırsa, kapalı kutu bir o kadar iyi taşardı. Öne çektiği sandalyeyi alıp hızla kızıl kadının karşısına oturdu. Neredeyse eşit göz teması hizası kurmuştu. "Yani, gözlerine iyice bakabildin? Yanlışım varsa düzeltin ama saldırgan tam olarak size bir kol uzaklığından daha fazla uzakta olamaz, değil mi?"

Kadının, söylediklerinin doğrulamasını beklemeden kollarını kaldırdı. Boynuna doğru germişti. Bu da Eileen'in daha çok gerilemesine sebebiyet olmuştu.

"Bay Holmes." Kadının durumunu anlayışla karşıladığı için uyarırcasına bir seste bulunmuştu Melora, Sherlock'a. Ama Sherlock duymazdan geldi ve pozisyonunu hiç bozmadı. Onun yerine, bir insanı boğazlayabileceği bir pozisyona sokmuştu parmaklarını ve devam etti sözlerine.

"Ne kadardı? 60 ya da 70 cm falan mı? Ben şu an sizden bunun iki katı uzaklıktayım ama gözlerinizin kehribara kaçan kahverengi olduğunu görebiliyorum."

Dudaklarını yalayan Eileen ne söyleyeceğini bilemiyordu. Dolan gözleri tekrardan kaçırmıştı Sherlock'tan. "Gitseniz iyi olur sanırım."

"Neden, yalan söylediğinizi anladığım için mi?" Kollarını düşürürken dudaklarının tek çizgi halini almasını sağlamıştı Sherlock. Meydan okurcasına, onu hafife almış kızıl kadına baktı. Ama bu, Melora'nın uyarısıyla hızla kesintiye uğratılmıştı.

"Bay Holmes!" Melora, sıkıntıyla gözlerini daraltırken 'lütfen durur musun' dercesine baktı. Ama Sherlock hızla ona dönmüş ve karşısındaki kadını parmağıyla işaret etmişti. Sesi, biraz öncekine nazaran daha durgundu.

"Ama söylüyor. Her soru soruşumda haçlı kolyesiyle oynayışına bakarak bunu söyleyebilirsin. Bu kendini sakinleştirme belirtisi." Hâlâ parmakların arasındaki kolye ucuna bakıp, Melora'ya döndü. Bu sefer kaşları çatık ve sesi daha bir sert çıkmıştı. "Bu temel bir dokunma iletimi, biraz kitap oku, olur mu? Saldırganın yüzünü gördü!"

"Sherlock!" Melora da Sherlock'un gerilmesiyle sesinin ayarını kaçırmış ve beklemediği bir şekilde yüksek ve kaba çıkmıştı sesi. Biraz önceki azarlamasına ne diyeceğini bilemiyordu. Ona, 'biraz kitap oku mu' demişti gerçekten?

"Saldırganın kimliğini biliyor bile olabilir." Tüm saldırganlığı ile kadına döndü ve onu suçlarcasına işaret parmağını salladı.

"Çık dışarı." Eileen, kolyeyi bırakıp ellerini kucağının üstüne düşürürken dişlerinin arasından Sherlock'a tıslamıştı. Bakışlarında nefret vardı adama karşı.

"Onu 2 yıl önce koruduğun için, şu an ellerinde masum bir kadının kanı olduğunu fark ettin, değil mi? Belki de daha fazla olacak. İki, üç, dört.." Kadının dudakları, kendini sıktığı için titrerken ağlamamak için olabildiğince kendiyle savaş içerisindeydi. Farkına vardığı şeyler karşısında, Sherlock'un daha fazla ilerlememesi için duruma el koyma vakti gelmişti.

"Yeter bu kadar!" Oturduğu koltuktan hızla kalkarken ses tonunu yine koruyamamıştı Melora. Otoriter bir duruş sergilen kadına çevirdi bakışlarını adam. "Burada işin bitti. Gidip taksinin orada bekle."

Oturduğu sandalyeden bir hışımla kalktı Sherlock. Melora'nın etrafından dolanıp çıkış kapısını açtı ve kendini dışarı atar atmaz kapıyı sertçe çarpmıştı. Gürültülü bir yankılanmanın ardından içeriyi aniden saran sessizlikle Melora'nın iç çekişi doldurmuştu.

Üstündeki paltosunu düzeltirken sakinlikle koltuğa geri oturdu. Önüne düşen saçlarını kulağın arkasına sıkıştırıp mahcupça Eileen'e çevirdi. Derin nefesler alıp, duygularını dizginlemeye çalışmaktaydı kızıl kadın.

"Aptal herif!" Tükürürcesine, nefretle söylemişti. Buna karşılık Melora, anlayışla başını usulca salladı. Bir başka nefes alışıyla mırıldanmıştı. "Ben.. Çok özür dilerim."

Melora'ya ait ela gözlerle kesiştiğinde, kadına karşı üzülmüştü. Bu adamla çalıştığı için ne kadar acınası durumdaydı. Onun için şans dilerken, yumuşak tavrına ve biraz önceki olaylara karşı davranışını düşününce duraksadı.

Melora, evden ayrıldığı gibi az ileride, herhangi bir araca yaslanmış Sherlock'a doğru ilerledi. Paltosunun içine kaçan saçlarını çıkarmakla uğraşırken maviler onu bulmuştu. Yüzüne sevimli olduğunu düşündüğü bir gülümseme yerleştirdi. Sherlock'un sert yüzünü yumuşatmak için olabildiğince sevimli kalmaya çalıştı.

"Saldıran kişinin adı Peter Saldua'ymış. Abisinin çocukken en iyi arkadaşıymış. Babası ona kötü davranıyormuş, bu yüzden Eileen'in ailesi lise son sınıfta onu yanlarına almışlar. Eileen abisinden, Peter'ın Chelsae'de bir çiçekçide çalıştığını duymuş."

Pür dikkat Melora'nın aktardığı bilgileri sessizlikle dinledi Sherlock. Daha sonrasında sert yüz ifadesini gevşetmişti. Bakışlarını sokağa atarken belli belirsiz bir gülümseme dudaklarını titretmişti adamın. "Biliyordum. Onun üzerine gidersem, onu savunacağını biliyordum. Ve eğer onu savunursan, sana doğruyu söyleyebilirdi."

Güneşin altında rengini daha bir canlılaştıran elalar, parıldayarak Sherlock'un yandan profiline odaklandı. Dudağını dişlerken başını yan yatırıp adama göz kırptı. "Biliyorum. İyi polis, kötü polis taktiği."

Elini paltosunun cebine atıp, telefonunu çıkardı. Sherlock'un cebinden çıkmadığı için şaşırmış gibi yaparken Sherlock buna göz devirmişti. Sadece şaka yapıyordu, telefonunu istediği zaman kullanabileceğini söylemişti ama haber vererek. Yoksa telefonu koyduğu yerde bulamamak korkutucu olabiliyordu.

Müfettişin kayıtlı numarasını tuşlayıp, telefonunu kulağına dayadığında taksi arayışına geçmişti ikili. Çok geçmeden cevaplanmıştı araması. "Müfettiş Lestrade, Melora Phoenix. Amy Dampier cinayetinin şüphelisi olarak çok sağlam bir isim bulduğumuz için seni arıyorum."

"O ismin Peter Saldua olma ihtimali yok, değil mi?" Telefonun diğer tarafından Lestrade'in söyledikleriyle dönüp yanındaki Sherlock'la bakıştı. "Nereden bildin?"

"Çünkü şu an onun evindeyim ve ona bakıyorum."

"Gözaltına alındığını mı söylüyorsun?" Melora'nın tedirgin sesiyle Sherlock, 'neler oluyor' dercesine bakmıştı kadına. Yaklaşmakta olan boş taksiyi eliyle durmasını işaretlerken, genç kadın sıkıntıyla inlemişti.

"Teknik olarak evet. Tamamen bizim."

Müfettiş, evin kapını açıp içeri geçerken Sherlock ve Melora'nın onu takip etmesini sağlamıştı. Her biri ellerine eldivenleri geçirirken Lestrade'in ya da herhangi birinin açıklama yapmasını bekliyorlardı olay hakkında. Çok geçmeden de bu isteklerini Lestrade karşılaşmıştı.

"Postacı cesedi camdan görmüş, 999'u aramış. Dağıtım güzergahındaki birisinin, kendisini öldürdüğünü söylemiş. Görünüşe göre haklıymış."

Dar holü atlatıp mutfak girişine ulaştıklarında içeride olan biten kargaşaya kısa bir göz atmışlardı. Cesedi daha yeni paketleyen ekip, getirdikleri sedyeye dikkatli bir şekilde yerleştirdi. Çevredeki kanıtlara dikkat ederek olay yerinden ayrılırken, kapıdaki müfettiş ve ekibi geçmeleri için öncelik tanıdı.

Genişleyen mutfağa girdiklerinde, ortadaki kan gölünün etrafında dolandı müfettiş. İlk yerdeki kan birikintisini ve sıçrayışını gösterip daha sonra mutfak masasındakileri işaret etti. "Buraya geldiğimizde silah hâlâ Saldua'nın elindeydi. Kanın sıçrama açısına bak. Amy Dampier'in evinden alınan yüzük kutusunu şurada bulduk."

Sherlock'un önden ilerleyip bakınmasına öncelik verirken kapı pervazında durup geniş açıdan baktı olay yerine. Ama arkasından hissettiği sıcaklık ve yüzünün sol tarafına çarpan nefesle hızla kimin olduğuna baktı. Sherard'ın yeşilleriyle karşılaştığında küçük bir gülümseme sunmuştu. 'Merhaba' diye mırıldanırken adam, sadece Melora'nın duyabileceği bir tonda aynı karşılığı Melora'dan da almıştı.

Bakışlarını genç kadının elalarından çekip müfettişe ve Sherlock'a yöneltti. Elindeki not defterini kaparken edindiği bilgiyi onlarla paylaşacaktı. "Mantlo ve eşinin Saldua'nın çalıştığı çiçekçiyi kullandıkları ortaya çıktı. Haftada bir kere eve taze çiçek siparişi veriyorlarmış. Siparişi teslim eden kişi Saldua'ymış. Bu, o gece onu neden içeri aldığını açıklıyor."

Duvara asılmış fotoğraflarla ilgilenen Sherlock, başıyla onaylamıştı ardındaki bilgilendirici sese. Bir saplantılının hazırladığı panoda Dampier'in uzaktan ve gizliden çekilmiş onlarca fotoğrafı bulunuyordu. Melora'nın sesini duyduğunda dönüp neyi işaretlediğine baktı. "Orada ne olmuş?"

Kiler olduğunu varsaydığı girişten içerisini net bir şekilde görmekteydiler. Eski tip çamaşır makinesi odanın ortasına getirilecek ve yan yatırılacak şekilde baya hırpalanmıştı. Ayak izlerinden de baya tekmelendiği açıktı. Kıyafetler makinenin önünde yığılıydı.

Sherard dönüp, Melora'nın gösterdiği yere baktı. "Renklilerle beyazları karıştırmış? Kim bilir, adam kafadan çatlaktı."

Sherlock, bakışlarını bulundukları odaya geri döndürüp masayı kontrol etti. Üstünde ıvır zıvır ve yüzük kutusu bulunuyordu. Ama 3 numara olarak etiketlenmiş şarja baktı. "Telefonu buldunuz mu?"

"Daha ortaya çıkmadı." Derin bir nefes alıp ellerini beline yerleştirdi Lestrade. "Ama çıkacak."

Lestrade, ekibin başka bir şey elde edip etmediğini öğrenmek için odadan ayrıldığında Melora ve Sherlock'u baş başa bıraktı. Etrafı inceleyen Sherlock'un konuşmak istemediği aşikar olduğundan sessizliğini koruyup fotoğrafların olduğu saplantı panosuna yakından baktı Melora.

Ocağın üstündeki rafta gözünü çeken ilaç kutusunu eline alıp yazıları okumak için yaklaştırdı kendine Sherlock. Xanax.. Bir tür antidepresan ilacıydı.

Melora fotoğrafları incelerken hafif başını Sherlock'a çevirdi ama bakışları hâlâ fotoğrafların üzerindeydi. "Onu bulanın kendin olmasını isterdin, değil mi?"

Derin bir nefes alırken baktığı ilacı aldığı şekilde geri yerleştirdi. Sesi donuktu. "Yaptığım şeyleri övgü almak için yapmıyorum."

"O halde neden yapıyorsun?" Melora dönüp Sherlock'a baktı. Bir an ikisinin de gözleri kesişmiş ve sessiz kalmışlardı. Uzun zamandır aklının bir köşesinde saklanan o merak ettiği soruyu sormuştu sonunda genç kadın. Neden bunu yapıyordu, neden danışman dedektifliği?

Bir cevap almak için tüm bedenini Sherlock'a çevirirken, adam hiçbir şey söylemeden bulundukları odadan ayrılmıştı. Çok geçmeden evin dış kapısının sesini de işitmişti. Alnına elini sertçe vururken yüzünü avuçladı Melora. Yanlış bir şey söylemişti sanırım. Ama sadece Sherlock için, hiçbir şey doğru değildi.

Melora, eve yalnız döndüğünde Sherlock'u kendi dairesinde bulmuştu. Adam boş durmamış, siyah beyaz desenli duvar kağıdına sahip duvarı, bir kanıt panosunu çevirmişti. Onun, bunca şeyi, bu kadar kısa sürede nasıl topladığına dair bir açıklama getirememişti kendine genç kadın.

Sessizlikle boğuşan Sherlock'a istediğini verip mutfağa geçti. Guruldayan karnındaki savaşı bastırmak için atıştırmalık bir şeyler hazırlarken kendine, Sherlock içinde bir tabak çıkardı. Bütün gün bir aradaydılar, hiç yemek yediğini görmemişti. Acıkmış olmalıydı o da, onun gibi.

Her iki tabak için evde olanlarla birer sandviç hazırladı. Dolaptan iki fincan çıkarıp kahveyle doldururken içlerini, televizyon sesi ortamdaki sessizliği delip geçmişti. Sherlock, sessizlik modundan çıkmıştı anlaşılan. Hazırladıklarını tepsiye yerleştirdi çabucak. İçeri geçtiğinde boşta herhangi bir masa aradı. Ama bütün hepsinin üstü dosyalarla ya da belgelerle doluydu.

Koltuğun yanındaki sehpanın, dosyalar tarafından hâlâ keşfedilmemiş olmasına şükredip tepsiyi bıraktı. Yorgun bedenini, Sherlock'un her zaman oturduğu siyah tekli koltuğa atmıştı. Tabağını ve kahvesini tepsiden alırken gözü, açık olan televizyondaki habere kaymıştı. Doktor Mantlo, olay hakkında açıklamada bulunmuştu kameralara.

"Karımın katilini buldukları için polislere tekrardan teşekkür etmek isterim."

Oflayarak, koltuğa daha çok gömdü kendini Melora. Elinde sandviçten koca bir ısırık olup kapanan televizyona göz devirdi. Sherlock, açtığı gibi kapamıştı. Tekrar sessizlik hüküm sürerken dönüp adama baktı.

Normalde koltuğun önünde duran orta sehpayı biraz daha uzağa çekmiş ve oturmuştu. Üstündeki ceketten kurtulmuş ve gömleğinin kollarını yukarı katlamıştı. Tüm odağı ile kendini duvardaki kağıt parçalarına vermişti.

"Görünüşünü değiştirdiğinde, benini aldırmış." Bir çift ela gözün üstünde hissettiğinde kendini düşünce transından çıkardı Sherlock. Melora, adamın söyledikleriyle bakışlarını kaldırıp fotoğraflara baktı. Açıkçası ilk geldiğinde ilgilenmemişti. Kabul etmesi zordu ama dava kapanmıştı. Ama şimdi dönüp daha detaylı baktığında, bu eski fotoğrafları da nereden bulmuştu kadının?

"Bu hiç mantıklı değil." Kendi kendine mırıldandı Sherlock. "O beni seviyordu. Ameliyattan önce ne zaman fotoğraf çekilse, yüzünü özellikle benin olduğu tarafa döndürüyormuş."

"O fotoğrafları nereden buldun?"

Melora'nın sesiyle ilgisi kadına çekilmişti. Açıkçası şaşırmıştı, geldiğinden beri ilgisini çekmemiş gibi görünüyordu. "Amy'nin Facebook'u aracılığıyla arkadaşlarına ulaştım. Harrison Polk haklıydı. Ameliyatlardan önce de sonrası kadar güzelmiş. O halde neden uğraştı? Amacı neydi?"

Genç kadın kahvesinden bir yudum alırken fotoğraflara göz attı. Haklıydı, kadın çok güzeldi. Bu kadar güzelken neden değişmek istesin ki? Estetik ameliyatı bile olsa risk vardı işin içinde.

"Bir başka şey Saldua'nın telefon kayıtları, telefonunu sürekli kullandığını gösteriyor." Birden ayaklandı Sherlock oturduğu yerden. Elleri masanın üstündeki belgelerden birine gitmiş ve Melora'ya uzatmıştı bakması için. "Ama üç gün önce, bir anda kullanmamaya başlamış. Ne bir arama yapmış, ne de bir mesaj atmış. Neden?"

Dudaklarını aralayıp Sherlock'un sorusuna bir yanıtta bulunacağı vakit, Sherlock bir başka belgeyi suratına doğrulttu kadının. "Bu arada, ekstresi Psikolog Roland Jessup'a ait birkaç ödeme gösteriyor. Konuşmaya değer gibi görünüyor, değil mi? Ama olmaz! Çünkü adam 2007'de kalp krizinden ölmüş."

Sherlock'un bağırması Melora'yı beklenmedik bir anda yakalamıştı. İçtiği kahve boğazında takılırken birkaç öksürükte bulundu kurtulmak için. Elindeki dosyaları, koltuğun geniş koluna bıraktı. İstemsizce bakışlarını Sherlock'a sürükledi.

"Amy Dampier davası kapandı, çözülmesine yardım ettin."

"Hayır, çok basit ve hızlı oldu. Bir şeyleri atladık. Hissedebiliyorum." Bakışlarını boşluğa dikmiş, ellerini dua edercesine birleştirip dudaklarına yaslamıştı. Bir şeyler vardı.. Gözünden kaçan bir şey. "İki gündür hiçbir şeye dikkatimi bile veremiyorum. Ama her konuda da haklı çıktım."

"Aslında, bunun sonucuna bakarsak, çıkmadın." Daha fazla bir şey söylememek için ağzına sandviçin kalanını tıkadı Melora çabucak. Sherlock'u bu durumda sinirlendirmek nedense bir tarafı hiç istemiyordu. Sessizliğe geri dönmek en iyisiydi ya da Bayan Hudson'ın dairesine dönmek.

"Melora.." Sherlock'un mırıltısını işittiğinde ağzındaki sertçe yuttu. Boğazı acırken sevimli bir şekilde adama bakmaya çalıştı. "Benim için bir şey almalısın. Hemen."

"Al bakalım. Ölü psikiyatrın ve ölü saldırganımızın hakkındaki her şey. Bana teşekkür edebilirsin." Soluklanmak için sandalyelerden birine geçerken dosyayı Sherlock'un önüne bırakmıştı. Şapka ve atkısından kurtulmaya çalışan Melora'ya kısa bir bakışta bulunup dosyayı kendine daha çok çekti.

"Tozlu bu."

Sherlock'un söylediğiyle göz devirdi. "Adam neredeyse iki yıldır ölüymüş, dul karısı eşyalarını bir depoya koymuş. Bakmama izin verdiği için bile şanslısın."

Böyle olacağını tahmin etmişti Sherlock, o yüzden Melora'yı göndermişti. Ne yapar, ne eder dosyayı elde ederdi genç kadın.

"Burada yazana göre, Saldua adama, Eileen Reinforth'a saldırmasıyla ilgili bir şey anlatmamış. Kızıl saçlı kadınlara takıntısı olduğu ve şiddete eğilimi olduğu yazıyor. 'Bay Saldua, şu an tedavisine takmış durumda seanslarımızı telefonuna kaydediyor, tekrar tekrar dinleyebiliyor'." Okuduğu dosyanın içinden el yazısıyla yazılmış nottan bakışlarını çekti, Melora'ya bakmak için. "Telefon hâlâ ortaya çıkmadı mı?"

"Hayır." Soğuk - sıcak geçişinden dolayı karıncalanan parmaklarıyla oynarken aynı zamanda başıyla da desteklemişti konuşmasını.

Sherlock bir anda oturduğu yerden kalkıp pencerenin önüne geçti. Bakışları, akşam karanlığının ele geçirdiği sokakta dolaştı. Boşluğa, düşüncelere dalıp gideceği vakit gözüne biri takılmıştı. Son günlerde etrafta gördüğü bir adam. Özellikle Melora'yı hayatına aldıktan sonra her yerde görür olmuştu. Bunla ilgili bir teorisi vardı.

"Öfke.." Mırıldanan adamın ne dediğini anlamak için gözlerini kıstığında Melora, Sherlock, her şeyin aklında oturmasının sevinciyle bağırmıştı. "Öfkelendi!"

Hızla paltosunu alıp üstüne geçirdi. Merdivenlerden inerken atkısını çoktan boynuna bağlamıştı adam. Melora'nın ardından çıktığını duyunca önden onun geçmesi için kapıda öncelik tanıdı. Genç kadının yüzündeki merakı ama aynı zamanda heyecanlı ifadesi, açıklamada bulunması gerektiğine işaretti. Bir taksi bulana kadar her şeyi anlatmasını umuyordu Sherlock'un.

"Hasta, yani Saldua, Amy Dampier'i öldürdüğü gece öfkelendi. Kendini kontrol edememe problemi vardı. Eileen Reinforth'layken kendini kontrol edemedi ama Amy'leyken etti. Neden?" Ana caddeye çıktıklarında önden ilerleyen Sherlock durup, ardından atkısını düzelten Melora'ya döndü. "Xanax haplarının tam olarak nasıl bir şekli var söylesene?"

"Küçük, beyaz, elips. Neden?"

Kaldırımın ortasında duran Sherlock, telefonunu cebinden çıkardı. İstemeye istemeye telefondaki numarayı tuşlarken üst dudağını dişleyip nefesini dışarı vermişti. Telefonu kulağına tam götürdüğü sıra kollarından tutulmasıyla, Melora adamı kendine doğru çekmişti. Bu hamlesi Sherlock'u bir an için şaşkına uğratmıştı ama Melora, geçmeleri için önlerindeki aileye yol vermişti. Sherlock'un bakışlarını üstünde hissettiğinde, farkına vardığı ellerini sanki tehlikeli bir nesneden çeker gibi çekmişti adamdan.

"Dedektif Sherard Barton lütfen." Karşı tarafın Sherard'a bağlamasını bekledi. Çok geçmeden de Sherard'ın sesini duyduğu telefonun diğer ucundan. "Sherlock Holmes."

"Hemen söyle Prens Charles, çıkmak üzereydim ben de."

"Saldua'nın masasından kanıt olarak alınan şişedeki hapları bulmanı istiyorum." Sherlock'un emirli sesine karşı Sherard koca bir göz devirmişti. Ama adamın dediğini yaptı ve telefonu peşinden sürükleyerek kanıtları yığdıkları masanın önüne çömeldi.

Ellerini torbaların arasına atıp onca kanıtın arasından ilaç şişesini buldu. "Şimdi ne yapayım?"

"İçindeki haplar beyaz ve elips olmalı ama öyle değil, değil mi?" Sherlock'un sorusuyla torbayı çevirip ilaçlara daha detaylı baktı. Söylediği gibi değildi, evet. "Yuvarlak ve pembeler. Nereden bildin?"

Sherlock bir şey söylemeden telefonu adamın yüzüne kapadı. Melora anladığı kadarıyla yoldan geçen bir taksiyi durdurdu. İkisi arka koltukta yerlerini alırken Chelsae Hastanesinin adresini vermişlerdi.

Londra yağmurlarının yavaş yavaş atıştırmaya başladığı akşamda genç kadın araçtan inip taksinin uzaklaşmasını işitti. Sherlock hızını kesememiş, araçtan indiği gibi hastanenin merdivenlerine doğru ilerlemişti. Aynı anda otoparktan ayrılan Richard'ın merdivenlere yönelmesiyle adamın önünü kesmişti.

"Sen Peter Saldua'nın son terapistiydin, değil mi?" Richard, duyduğu soruyla ve karşılaştığı adamla olduğu basamaktan bir tık aşağı düşmüştü. Ellerini soğuktan dolayı ceplerine atarken çiseleyen yağmurdan dolayı ıslanan gözlüklerinin ardından adama baktı.

"Onu tedavi etmeyi ne zaman bıraktın? 18 ay önce mi? Büyük ihtimalle karını son estetik ameliyatına götürmeden birkaç hafta önce bıraktın."

"Anlayamadım?" Soğukkanlılığını koruyarak karşındaki onu sorgulayan adama kaşlarını kaldırmıştı.

"Saldua tedavi olmak istiyordu. Doktor Jessup ilk denemesiydi, sen de ikincisi. Karısını öldürmek isteyen bir adamın, takıntılı bir kişiliği ve şiddet geçmişi olan bir adamla karşılaşması gerçekten muazzam bir şans."

Sherlock adamı tebrik edercesine dudak büzüp başıyla onaylamıştı. Güzel bir plan oluşturmuştu. Pisliğin tekiydi ama iyi plandı.

"Tek sorun, Amy'nin adamın kurbanlarının profiline uymamasıydı. Ama bu durumu düzeltmek için, dış görünüşünü değiştirene kadar Amy'ye baskı yaptın."

"Bay Holmes'tu, değil mi? Geçen gün tanışmıştık." Küçük görürcesine bakarken adama, sesinde tiksinme vardı. Birkaç basamak aşağıda olanları izleyen kadına ise bir başka küçümse sunmuştu. Ama bu Melora'da, göz devirme ve yumruklama isteği doğmasına sebep olmuştu adama karşı.

Sherlock başını salladı. Bu sallanmadan dolayı ıslak saç tutamlarının ucundaki damlalar yüzüne çarpmıştı. "Saldua'nın evinde bulunan küçük şişedeki ilaçlar senden geliyordu. Şüphesiz, hastanenin örneklerindendi. Takip edilmeleri imkansıza yakın yani. Sakinleştirici aldığını sanıyordu ama almıyordu, steroid alıyordu. Bu da onu öfkeden çıldırtıyor olmalıydı."

"Öfke, kafasını daha fazla karıştırıyordu. Daha fazla şiddete yöneltiyordu, bu da onu daha fazla güç kullanmaya itiyordu." Melora farkına vardığı şeyle mırıldanmıştı yağmurun altında. İki adamda kadını duymuştu ama bakışlarını birbirlerinin üzerinden çekmemişti.

Richard, derin bir nefes verip tüm sakinliğiyle döndürdü bedenini adama. Bir basamak çıkıp eşit hizada olmalarını sağladı. Duruma gösterdiği soğukkanlılığı, karşısındaki insanların sinirlerine daha çok dokunuyordu. Özellikle olan biteni izleyen Melora, adamın yüzüne yumruğunu geçirmek için her şeyi yapabilirdi. Sadece Sherlock gibi sakinliğini korumaya çalıştı.

"Polis bana Amy'nin katili olduğunu söyleyene kadar Peter Saldua adını duymamıştım bile."

"Saçmalık!" Sherlock'un kaşları yukarı kalkarken bağırmıştı. "Buluşmalarınızı, beraber görünmemek için garip yerlerde, garip vakitlerde yaptığınızı düşünüyorum. Sonra da, doğru zaman geldiğinde, işinden, teslimatçı olmasından faydalanıp karının etrafında dolaşmasını sağladın. Haftada bir eve göndermesi için çiçekler ayarladın çünkü kadını görmesi gerekliydi, ona takıntılı olması gerekiyordu. Adamı bir silah gibi doldurdun ve doğruca kendi karına nişan aldırdın."

Derince iç çeken Richard, başını iki yana salladı. "Sen delisin."

"Hayır, deli olan o, doktor! Sen de bundan faydalandın." Duraksadı bir an. Adamın bu kadar emin durması ve soğukkanlı kalması bir şeye daha işaretti. "Sonra da onu öldürdün ve bunu bir intihar gibi gösterip telefonunu aldın. Neden mi? Çünkü telefonunu, seanslarınızı kaydetmek için kullanıyordu."

Richard sertçe yutkunmuştu. Ama görünümünü koruyup Sherlock'un devam etmesine izin verdi. "Bu problem miydi? Elbette değildi. Onu öldürmek, her zaman planın bir parçasıydı sadece işin bittiğinde telefonu alman gerekiyordu."

Yağmur damlaların yeryüzüne çarpma sesi dışında ortamda bir sessizlik olmuştu aniden. Adamın sözlerinin bittiğini, artık konuşma sırasının kendine geldiğini varsaymıştı Richard.

"Varsayım yapıyorum, Bay Holmes. Bir adam çok zengin bir kadınla evlendiği zaman ilişkilerinin gideceği noktayı bilir, bir evlilik öncesi sözleşmesi imzalar. Bu sözleşme, eğer kadını terk edecek olursa, adama hiçbir şey bırakmaz. Ama eğer kadın ölürse, her şey adama kalır durumu da vardır. Varsayımsal olarak bu adamın anlaşmayı rayına oturtacak bir yol bulması ve ikinci durumun geçerli olması zekice olmaz mıydı?"

Richard, Sherlock ve Melora'ya küçümseyici bir gülümseme verip daha fazla onlarla muhatap olmamak adına hastaneye ilerledi. Adamın öylece gidişini izleyen Melora, öfkeyle soludu. Yağmurun ıslattığı saçlarını yüzünden çekerken birkaç basamak daha çıkıp boşluğa dalıp gitmiş Sherlock'un yanına yaklaştı. "Yaptığını söyledi. Polise anlatmalıyız."

"Şu durumda elimizde kanıt yok, o da bunu biliyor." Yüzünü ıslatan damlaları eliyle silip ceketinin yakalarını kaldırdı. Merdivenlerden aşağı hızla inerken Melora'yı ardından bırakıp yolun karşısına ilerledi.

Melora, yanından uzaklaşıp giden Sherlock'un ardından seslenmişti, ama tüm seslenişleri yanıtsız kalmıştı. Elinin tersiyle yüzündeki damlaları silip sırtları dönük bir Richard'a, bir Sherlock'a baktı. Bundan sonra ne olacağını bilmiyordu. Richard'ın kazanmasına izin veremezdi.

Eve geldiğinde Melora, Bayan Hudson'ın dairesine geçmek yerine Sherlock'un dairesine çıkmıştı. Ardındaki kapıyı sessizce kaparken, saatin geç olmasından dolayı Bayan Hudson'ı uyandıracak herhangi bir gürültüden kaçındı.

Işığı açıp dairenin odalarını yokladı. Eşyalar en son bıraktıkları gibi duruyordu, dağınık. Islanan paltosundan kurtulup kuruması için askılık arayışına girmişti. Saçlarını kurulamak için banyodan didikleyerek aldığı saç havlusunu başına sardı. Bedeninin kırgınlığını atlatmak için koltuklardan birine kendini attı.

Yağmur damlaların cama çarpma sesi kulaklarını bir ninni gibi doldurmaktaydı. Göz kapakları kapanmak için genç kadına savaş ilan etmiş gibiydi. Başını geri yaslamışken eli telefona gitti. Aklının bir kısmı Sherlock'daydı. Adam için ikinci bir aramada bulundu ama aynı şekilde cevapsız bırakılmıştı. Yalnız kalıp kafasını dinlemeye ihtiyacı vardı.

Başına giren şiddetli ağrıyla acıyla inle Melora. Başı çatlıyordu sanki. Yorgun bedenini zar zor kaldırıp mutfağa geçti. Ağrıya bir dur demek için, Sherlock'da ağrı kesici olup olmadığını merak ederek rafları kurcaladı. Ayağa kalkmayı da bahane edip kendine bir kahve hazırladı. Hatta Sherlock'un gelme ihtimaline karşı onun için bile sevdiği şekilde bir kahve hazırlayıp köşeye koymuştu.

Kupasını dudaklarıyla birleştirip sıcak sıvıyı yudumladı. Islanan dudaklarını yalayıp birbirine bastırıkken kollarını sıvadı. Etrafı biraz toparlamak kafasını dağıtabilirdi. Sherlock kadar en az onunda buna ihtiyacı vardı.

Akşam üstü hazırlamış olduğu sandviç tepsisinin duruğu sehpanın üstüne bardağı bıraktı. Gözü boş tabak ve bardaktaydı. Adam için hazırlamış olduğu atıştırmalığı yediği gözünden kaçmamıştı. Dosyayı almak için evden ayrılana kadar hiç dokunmamıştı oysa.

Nedensiz bir şekilde gülümseyip iki pencere arasındaki masaya ilerledi. Yığılı belgeleri düzgün bir şekilde bir araya getirip üstü üste yerleştirdi. Eline Peter'ın hasta dosyası geçtiğinde merakına yenik düşmüştü. Ölen psikoloğun karısından rica ederek zar zor aldığı hasta dosyasıydı. Belki bu dosyayı aldığı için başı belaya girebilirdi, özellikle Sherlock'a getirdiği için.

Kapağını kaldırdığı dosyanın içerisindeki belgelerdeki yazılara göz attı. Sayfalardan sayfalara atlarken küçük bir bilgi dikkatini çekmişti. Kaşlarını çatarken Melora, hızla duvardaki fotoğraflara ilerledi. Koltuktan destek alıp üst köşede yapıştırılmış olan fotoğraflardan, özellikle bu dosyadaki bilgiyle ilgili bir durumu olan fotoğrafı çekip aldı yerinden.

Hızla, en son bıraktı yerdeki telefonuna koşup Sherlock'a kısa bir mesaj gönderisinde bulundu. Durumu izah etmek için arama yapmak istese de cevaplanmayacağını biliyordu.

'Sana bir şey göstermem lazım. Bu, Peter Saldua'nın tıbbi dosyası.
-MP'

Adamın bilinen alerjiler kısmında, pirinç alerjisi yazmaktaydı. Ve genç kadının hatıralarında yanılmadığını kanıtlar nitelikteki olay yerinde çekilmiş fotoğrafta, rafların birinde pirinç çuvalı bulunmaktaydı. Melora, alerjik durumları oldukça iyi biliyordu bazı şeylere alerjisi olduğu için. Vücudun bunlara karşı verdiği lanet tepkimeleri de bilirdi. Pirince alerjisi olan birinin, özellikle yalnız yaşadığı evde, pirincin ne işi vardı?

Yeni bir günün yoğunluğundan bulduğu vakitle ofisine geçen Lestrade, içerdeki Richard'a gülümsedi. Her ikisi de ellerini uzatıp tokalaşırken, oturması için ardındaki sandalyeyi gösterdi. "Beklettiğim için özür dilerim. Sizi buraya çağırmamın nedeni, size sormak istediğim bir şeyin olması."

Masanın etrafından geçip kendi koltuğuna oturan müfettiş, masanın üstünde ellerini birleştirdi. Richard ise sandalyeye oturmuş rahat bir şekilde gelecek soruyu bekliyordu. Çok geçmeden de gelmişti soru müfettişten.

"Peter Saldua'yı bir hasta gibi tedavi ettiniz mi?"

"Hayır. Peter Saldua'yı tedavi etmedim. Bu kişiyle tanışmadım bile." Sırtını geriye yaslayan Richard, yan tarafındaki pencereden dışarıdaki havaya baktı ama sonra bakışlarını müfettişe geri çevirdi. Tüm soğukkanlılığıyla ses tonunu korumaya çalışıyordu. Köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarının farkındaydı. "Pekala, eğer sorunuz bu kadarsa hastamla yapacağım bir seansa geç kalıyorum."

Lestrade, Richard'a 'tabii' dercesine mimikte bulunup geriye yaslandı. Sonra kapıya bakıp dışardakilerine seslendi. "Dedektif!"

Richard ayaklandığı sandalyeden, gelenleri gördüğünde şaşkınlıkla geri oturdu. Sherlock ve Melora içeri girerken adama olabildiğince yapmacık bir gülümseme vermişlerdi. Arkalarından gelen Sherard, odaya teşvik ettiğinde kapıyı kapadı. Böylece odada sadece onlara aitti, dışarıdan ekstra bir ses olmadan.

Richard, biraz önceki rahatlığına dönüp bakışları müfettişi bulduğu an, parmağıyla Sherlock ve Melora ikilisine, özellikle Sherlock'u göstererek hiddetlenmişti. "Bu adamı benimle aynı odaya koyarak işleri, içinden çıkılmaz hale getirdiğini biliyorsun sanırım?"

"Doktor Mantlo. Bu, Peter Saldua için başka bir doktor tarafından doldurulmuş tıbbi bir form." Konuşma sırasının artık kendinde olduğu kanaatine varan Sherlock, elindeki dosyayı müfettişin masasının üstüne, her ikisinin de görebileceği şekilde bıraktı.

"Size daha önce de söyledim, Bay Holmes.." Richard'ın soğukkanlı sesine daha fazla tahammülü kalmamıştı adamın. Ayrıca ellerindekilerini sunduktan sonra savunmasını asıl o zaman duymak isterdi. "Dedektif Melora Phoenix, dün gece ortalığı toplarken Saldua'nın pirince aşırı derecede alerjisi olduğunu akıllıca bir şekilde fark etmiş."

"Bu anlamsız." Richard, gerildiğini hissederek dönüp müfettişe isyanda bulundu. Ama tüm bunları umursamayan Sherlock, oldukça keyif alarak karşısındaki sandalyeye oturup konuşmasına devam etti.

"Dediğim gibi Bayan Phoenix, Saldua'nın pirinç alerjisini fark etmiş. Yani, raflarının birinde bir çuval pirinç gördüğünü hatırladığındaki akıl karışıklığını hayal edebilirsiniz."

Kollarını göğsünde birleştiren Melora, Sherlock'un arkasına geçip tek kaşını kaldırdı. "Ayrıca pirinci, tam olarak ölmeden iki gün önce aldığını gösteren kredi kartı fişini de bulduk."

"Garip, değil mi? Adam markete gidiyor ve alerjisinin olduğu tek şeyi alıyor. Gariplikler devam ediyor, aynı gün cep telefonu kullanmayı da bırakıyor. Başta, bunun bir seçim olduğunu düşündüm. Sonra ters çevrilmiş çamaşır makinesini hatırladım."

Richard alayla gülümserken gözlerini daraltmıştı Sherlock'un sözünü keserek. "Bir çuval pirinçle, ters dönmüş çamaşır makinesinin ne ile alakası var?"

"Geçen gün yanıldım. Sizi Saldua'yı öldürdükten sonra telefonunu almakla suçladığım zaman. Almayı istedin ama alamadın, değil mi? Çünkü telefonu bulamadın. Telefonu yıkadı, anladın mı?" Boş bakan gözlüklerin ardındaki mavileri gördüğünde, göz devirmeden duramamıştı. "Pantolonu yıkamaya attığında telefonu cebinde bıraktı. Fark ettiğinde iş işten geçmişti. Terapi seanslarının kayıtlı olduğu telefonu, artık çalışmıyordu."

"Kendine çok kızdı ve büyük ihtimal steroid zehirlenmesinden dolayı olduğunu bilmediği bir acının etkisindeydi ve öfkesini çamaşır makinesine zarar vererek çıkardı. Sonra da en yakın markete gidip, bir çuval pirinç aldı." Melora'nın açıklamasına karşı kadını başıyla onayla Sherlock. Ama Richard ikiliye bakıp müfettişe döndü, 'bunlar ne saçmalıyor' dercesine gülmüştü.

"Pirinç, görünüşe göre bilmiyorsunuz, doğal bir nem çekicidir. Suya düşmüş elektronik aletlerden nem emmek için kullanılabilir. Ve biz de bu sabah Saldua'nın evine gittik ve pirinç çuvalını kontrol ettik. İçinde ne bulduğumuzu tahmin edemezsin." Sherlock, dönüp arkasındaki Melora'ya baktı. Genç kadın onun için bir gülümseme sunarken başıyla onaylayıp ceketinin iç cebinden telefonu çıkardı. Bu, pirinç çuvalının içinde buldukları Saldua'nın telefonuydu.

Telefonu parmaklarının arasında tutup, Richard'a gösterircesine havada salladı. Telefonu gören adamın bozulduğunu, surat ifadesinin hemen değiştiğini tüm gözler görmekteydi. Rahatlığı, soğukkanlılığı buraya kadardı. Zafer gülümsemesini dudaklarını dişleyerek bastıran Melora, ses kayıtlarından birini açıp müfettişin masasının üstüne bıraktı telefonu.

"Adı Amy." Saldua'nın kayıttan gelen sesi, dört duvarı sarmalamıştı. "Ve ben onu gördüğüm an bu hisse kapılıyorum, ve ben.." Derin bir nefes aldı. Ses tonundan adamın cidden yardım istediği açıktı. "Lütfen Doktor Mantlo. Bana yardım etmeniz gerek. Bu içimi yakan şeyi nasıl durduracağımı bana söylemeniz gerek."

"Sorun yok Peter, sorun yok. Yanındayım ben." O an ses kaydındaki diğer bir ses katılmıştı aralarına. Bu, Richard'ın sesiydi. "İlaçlarını arttırmayı deneyelim ve bakalım sonuç ne olacak." Dönüp herkes adama baktığında bakışlarını çekip önüne döndü. Yıkılmış durumdaydı.

Işıkların orda durduklarında yanındaki adama baktı Melora. Çevresine bakan Sherlock'un, dikkatini yoğunlaştırdığı tarafa baktığında gözlerini yumdu. Sabır dilercesine dudaklarını birbirine bastırırken titrek bir iç çekişte bulunmuştu. Bir davayı daha çözmüş olduklarının getirdiği keyfi, saliseler içinde kaçmıştı.

Birkaç küçük öksürük ile mavi gözleri üzerine çekmeye çalıştı. Başarmıştı, Sherlock ne olduğunu anlamak için yüzünü Melora'ya çevirmişti. "Düşündüm de, geçen gece söylediklerin hakkında.."

Karşıya geçmeleri için ışık yandığında Sherlock önden ilerleyerek yanında ona eşlik eden Melora'ya gözlerini daraltmıştı. "Geçen gece çok şey söyledim. Hangisi hakkında düşündün?"

"Şu sınav olayı. Söylediklerinde ciddi miydin?"

"Senin için farklı bir düşünceye sahibim, bu doğru. Diğerleri gibi değilsin, aklını kullanıyorsun. Bu yüzden seni yanımda tutuyorum." Omzunun üstünden genç kadına baktı. Elalarını üstüne dikmiş, merakla dinlemekteydi. Ama kurmuş olduğu son sözcük için adama göz devirdi. "Telfi alarak daha iyi yerlerde olabilirsin."

"Ama ben olduğum yerden memnunum." Tebessüm ile rüzgara karşı mırıldanmıştı. Kahverengi saçlarını geriye atıp ceketinin ön fermuarını boğazına kadar çekti. Görmüyor olsa da mavileri üzerinde hissedebiliyordu. Daha sonra burnunu çekip önüne dönmüştü Sherlock. "Sınava gireceksin?"

Önden ilerlemeye başlamış Sherlock'un gerisinde kaldığını fark eden Melora, büyük adımlara yetişmeye çalıştı. Bakışlarını Sherlock dışında her yerde gezdirmişti. "Tabii, aklıma soktun bir kere. Rahat duramam."

Gülmemek için dudaklarını yaladı Sherlock. Bakışlarını yoldan ayırmasa da Melora'nın ona baktığını tekrardan hissetmişti. Sonra kadının melodik sesi tekrar kulaklarını doldurdu. Ama işittikleriyle başını hızla Melora'ya çevirmesi ve 'sen ciddi misin' bakışında bulunması bir olmuştu.

"Biliyor musun, sen çok iyi bir insansın aslında. Sadece, insanlar bu yönünü görmeden sana sinir oluyor. Hata yapıyorlar. Hadi şimdi gidip kahvaltı yapalım, çünkü çok açım. Ayrıca hesabı ben ödeyeceğim. Hadi!"

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk..

Yazar Notu: 

01. Hiçbir hikayemi doğru dürüst 10. bölüme kadar götürememiştim. Bu benim için bir başka büyük başarı oldu 🎊

02. Bu zamana kadar yanımda olan ponçik okuyucularıma da teşekkür ederim 💋💙

03. Çok sonradan eklenen not, bölüm görsel limitini aştığım için sona koyduğum görselleri koyamadığım gibi bölüm sonu sürprizlerim olan manipi de kaldırmak zorunda kaldım :')

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro