11| 'arkadaş'.

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0011. BÖLÜM ON BİR

— 'arkadaş'.

───── Kelime | 5312 ─────

"Bir dakika, buna inanmakta güçlük çekiyorum." Oturduğu sandalyede bağdaş kurarken Sherlock'a baktı genç kadın. İşe başlayalı bir buçuk hafta olmuştu ve Lestrade, o sözünde durup dosyalarla boğuşmasını sağlıyordu kadının. Sadece birazcık nefes almak için, o küflenmiş sayfalardan uzaklaşıp eline bilimle ilgili bir kitap almıştı. Sherlock'un uyanıp mutfağındaki kadının ne yaptığını kontrol etmesiyle olanlar da olmuştu.

Eline aldığı kitabı yüzünü buruşturup geri yerine bırakırken kendine bir çay koydu adam. Melora'nın bir şeyleri anlamaya çalıştığı ses tonundan belliydi. "Şimdi, cidden, senin bu konularda bir bilgin yok mu?"

"Önemli bilgiler için bir depo alanı." İşaret parmağıyla alnına dokundu Sherlock nefesini dudaklarının arasından verdiğinde. Bardağına hâlâ çayı doldururken devam etti konuşmasına. "Ama bu alan sınırlı olduğundan burası sadece en gerekli şeylerle doldurulmalıdır. Bu yüzden gereksiz bilgilerle doldurulmaması çok önemli. Güneş sistemiyle ilgili boş bilgiler mesela, gerekli bilgilerin bulunacağı yerleri işgal ederler. Örneğin.."

Elindekileri tezgaha bırakıp mutfak dolabından su bardağı çıkardı ve Melora'ya gösterdi. "Bu, senin beynin." Dönüp tezgahın bir köşesine konmuş sıvı yağ şişesine uzandı. Tuttuğu bardağın yarısına kadar doldururken sözlerine devam etti. "Gerekli bilgiler. Gerekli, saf, değerli."

Sıvı yağ şişesini tezgaha geri bırakıp masaya yaklaştı. Hâlâ onu merakla izleyen Melora'ya kısa bir bakışta bulunmuş, sonra uzanıp kadının önündeki su dolu bardağını almıştı masadan Sherlock.

"Boş bilgiler." Su dolu bardağı Melora'nın gözüne sokarcasına gösterdiğinde üstünü kirletmemek için bedeninden bardakları uzakta tuttu ve suyu, sıvı yağ dolu bardağın içine dökmeye başladı. İçi suyla dolan bardak, yapılarından dolayı hızla üste attığı yağ tabakasının bardaktan taşmasına sebep olmuştu. Böylece yağ bardaktan arınmış ve geriye sadece su kalmıştı. Saf bilgilerden arınmış beyin, boş bilgilerle doluydu.

Beyin yerine konan bardaktaki suya ve yere dökülen sıvı yağa bakıp dudaklarını sarkıttı Sherlock, aşırı üzülmüş görünümü vermek için. Melora ise göz devirmişti adamın bu küçük deneyine. "Beyin böyle çalışmaz ki."

"Benimki böyle çalışıyor." Elindeki bardakları lavabonun içine bırakıp yerdeki yağın üstünden atlayarak çayıyla beraber salondaki koltuğuna kuruldu. Üstündeki sabahlığı düzeltirken uzanıp günün gazetesini eline almıştı.

Adamın her şeyi bırakıp gitmesi ardından yerdeki yağla bir süre bakıştı Melora. Kaşlarını çatarken onu temizlemeyeceğini mırıldandı kendi kendine. Ama o temizleyecekti yine de. Sherlock elini sürmezdi. Bayan Hudson'a da izin vermezdi gönlü. Sherlock'un deneyi, Melora'ya patlamıştı.

"Pekala.." Zemindeki sıvıya basmamaya dikkat ederek sandalyeden kalkarken lavaboya yöneldi genç kadın. İçeri girmeden önce girişte duraklamıştı, sonra Sherlock'a geri döndü. Sıkıntılı bir yüz ifadesi almıştı istemeden yüzü. "Boş bilgi ama bu akşam bir arkadaşımla dışarı çıkıyorum. Saat 10:00'dan önce dönmüş olurum. Yani o saate kadar beni ararsan, bulamazsın."

"Sensiz dava çözerim diye korkmuyor musun?"

Bakışlarını gazetesinden kaydıran Sherlock, göz önünde olmayan Melora'ya seslendi. Muhtemelen gülümserken göz deviriyordu kadın ona, bu sık yaptığı bir yüz hareketiydi.. Sorusuna karşı cevap beklerken telefon sesi doldurdu odayı. Melora'nın, telefonunu cevaplama gibi bir acelesi olmadığından ve telefonun kendine yakınlığından, arayana kendi cevap verdi Sherlock.

"Müfettiş Lestrade! Nasıl yardımcı olabilirim?"

Ahşap basamakların gıcırdama sesleri eşliğinde dönüp bir kat merdiven daha çıktılar. Melora, önden ilerleyen müfettişi dikkatle dinlerken ellerine verilen eldivenleri geçirmekle uğraşıyordu. Sonunda altıncı katın son basamaklarını çıkmaktaydılar. "Adı Casey McManus. Bu gece ön kapısından içeri girmiş ve tam iki kaşının arasına kurşun yemiş.. Anderson ve Donovan başka bir görevde. İzin günün olduğunu biliyorum ama bu olayda en iyi adamlarım çalışmalı. Sherlock.."

Melora, kendi için sorun olmayacağını belirtmek amacıyla Lestrade'e gülümsedi. Dosyalardan kurtulduğu için memnundu, davalara her zaman vardı. Çömelip ölü bedene daha yakından baktı. Ahşap korkuluklara yaslanmış olan erkek bedeni, kaşının ortasındaki kurşun deliği ile ölü bir bakışla yere bakmaktaydı.

Sherlock da aynı şeyi yapıp yanına çömelmişti. Yüzünde belirsiz bir ifade vardı. "Telefonda soyguna uğradığını söylemiştin."

Müfettişin ardını döndüğü failin dairesinden çıkan Sherard, kalemini not defterinin arasına sıkıştırıp Lestrade'in yerine kendi cevaplandırdı gelen soruyu. "Öyle. Cüzdanı ve saati kayıp. Çekmeceleri de karıştırılmış. Kurban içeri girdiği zaman faili korkmuş olmalı."

"Dedektif Sherard Barton, bu davadan sorumlu memurdur." Lestrade, Melora'ya bilgilendirmede bulundu. Sonra da dönüp Sherlock'a imayla bakmıştı. Anderson'la olan husumetini Sherard'la sürdürmesini istemiyordu.

Melora sarışın adam çevirdiğinde bakışlarını, adamın yeşil gözlerini üzerinde bulmuştu. Birbirlerine bakarlarken Sherard başını hafif yan yatırmış, beli belirsiz bir üzüntü görünümü vermişti. Genç kadın ise omuzlarını silkerken dudaklarını birbirine bastırmıştı. Bu onlar için küçük bir konuşmaydı.

Sherlock çömeldiği yerden Sherard'a, daha doğrusu Sherard'ın ardındaki görüntüye odağını yoğunlaştırmıştı. Koridorun bir ucunda kel ve hafif göbekli, pasaklı giyimi olan bir adam durmaktaydı. Yanındaki polislere bakılırsa görgü tanığı o olmalıydı ki ayak üstü ifadesi alınıyordu.

Çömeldiği yerden kalkıp Sherard'ın ardını işaret etti kurbanın dairesine geçerken. "Şu kim?"

Lestrade, dönüp gösterdiği kişiye baktı. Ardından cevaplamak için yanına döndü Sherlock'u bulmak amacıyla ama boşlukla karşılaşınca adamın çoktan olay yerine girdiğini anlamıştı. Dönüp bu sefer, dairenin içine baktı. "Koridorun sonunda oturan komşusu. Kapı deliğinden cesedi görüp, 999'u arayan oymuş."

"Müfettişim." Sherard, Lestrade'in sözünü bitirmesiyle adamın içeri girmesini önledi. Bir şeyler konuşmak istercesine bakmıştı.

Melora onları yalnız bırakıp Sherlock'un yanına ilerledi. Botlarının altından çıkan gıcırtının rahatsızlığını geri plana atıp evi gözlemlemeye başladı. Klasik eski binalardaki sıradan dairelerdendi. Diğerlerinden ayıran farklı bir özelliği yoktu.

Odadan ayrılıp mutfağa ve başka odalara açılan koridora geçti. Gözlemlediğine göre adamın durumu öyle çok şahane değildi. Eşyalara baktıkça yalnız yaşayan bir adam görmekteydi.

Sherlock ilk önce, gözüne takılan girişteki duvarı inceledi. Krem rengi duvarda boydan boya sıçramış bir kan çizgisi bulunuyordu. Ve duvarın köşesi gözüne çok boş görünmüştü. Bir şey varmış ama gitmiş.

Duvarı bırakıp koltukların oraya ilerledi. Polis memurunun patlattığı flaş yüzünden gözlerini kısarken ilgisini çeken deri koltuğun yanında durdu. Tuhaf bir şekilde konumu, salona değil dışarı bakmaktaydı. Tam olarak hizası dış kapıya, cesedi görebilecek şekildeydi. Eğilip koltuğun başlığına burnunu dayadı. Çektiği birkaç derin iç çekişle burnuna bir tür koku yayılmıştı.

"Müfettiş Lestrade!" Koltuk başlığından burnunu çektiği gibi kapı başındaki adama seslendi. Lestrade, kendisine seslenilmesiyle içeri adımını attı ve Sherard'la beraber söyleyeceği şeyi sakince beklediler. "Bu davayı cinayetle biten soygun kategorisine alırdınız, değil mi?"

Gelen tuhaf soruya karşı cevabını kendi vermek yerine Sherard'a topu atmıştı Lestrade. Davadan sorumlu oydu. Sarışın adam, müfettişin bakışlarını kendine çevirdiğini gördüğünde küçük kuru bir öksürükte bulundu boğazını temizlemek için. "Evet."

"O zaman yanılıyor olurdunuz. Bu bir soygun ve cinayet davası. Ayrı ayrı, birleşik değil. Burada iki farklı fail tarafından iki farklı suç işlenmiş. Bay McManus'u öldüren merminin güzergahı bu koltuğa doğru uzanıyor." Alayla başladığı sözcüklerine ciddiyetle devam etmişti Sherlock. İşaret parmağıyla kapıdan, korkuluklara yaslanmış kurbanı gösterip, çizdiği rotayı deri koltukta noktalayarak bitirmişti. "Cinayeti işleyen kadın tetiği çekerken burada oturuyormuş. "

"Kadın mı?" Lestrade merakla sorduğu soruyla ellerini ceketinin altından beline yerleştirdi. Kadın olduğunu nereden çıkardığını cidden merak etmişti.

"Koltuğun derisinde 'T-Blossom' marka deodorant kokusu alıyorum. Bu bir bayan deodorantı. Çok kısa bir süre önce burada bir kadın oturmuş. Kadın sizden biri değildi, tabii ki. Burası aktif bir suç mahalli ve adamlarınız sizi benden daha iyi tanıyorlar, Müfettişim." Dönüp, tekrar deri koltuğa baktı Sherlock. "Geriye tetiği çeken kişi kalıyor."

"Devam et." Müfettişin işaretiyle derin bir nefes aldı Sherlock, tek seferde anlamalarını umuyordu.

"İkinci suç, yani soygun, bir erkek tarafından işlenmiş. Daireden çıkarttığı eşyalara bakacak olursak gerçekten de çok güçlü bir erkek olmalı."

"Bir cüzdan ve saat çalabilmek için ne kadar güçlü olması gerekir ki?" Sherard bakışlarını çekip ellerini sarı saçlarına atarken, Sherlock'a iğnelemede bulunmuştu. Ama Sherlock, boş duvarın yanında duran Sherard'a gözlerini daraltmış.

"Elbise dolabını unutuyorsunuz." Boş duvarın önünde duran Lestrade'i geriye itip, duvarın önünü açtı. Duvardaki boyanın rengi o kadar çok fark ediyordu ki, gözlerinden nasıl kaçırdıklarını aklı almıyordu adamın. "Duvardaki ve zemindeki toz birikintilerine bakacak olursak, tam burada duruyormuş. Yerdeki çizikler de bunu destekliyor."

Ayaklarının altındaki zemine baktı herkes Sherlock'u takip edip. Dediği gibi; kahverengi ahşap parkelerin üstünde ovalimsi siyah çizgiler yer alıyordu kapı yolu boyunca.

"Sen kafayı yemişsin." Sarışın adam, sonunda içinde tuttuğu sözcük havuzunu Sherlock'un yüzüne sakinlikle kusmuştu. Ama içeriyi dolduran birkaç küçük keskin öksürükle kendini toparladı ve aralarına katılan Melora'ya çevirdi bakışlarını. Sherard'a karşı başını iki yana sallamıştı Melora. "Kafayı yemedi."

Etrafa bakınırken kulak misafiri olmuştu sadece. Elindeki çerçeveyi adamların yanına geldiğinde müfettişe teslim etti. Sherlock, Melora'nın geldiğini görünce kısa bir bakış alışverişinde bulunmuşlardı. Bunu bitirmek için küçük bir gülümseme vermişti adama, fotoğrafa geri dönmeden önce Melora.

Bu evde düzenlenmiş partiden bir kareydi sadece. Bir iki kişinin arasında birbirlerine sarılan adamla kadın bulunuyordu. Ellerindeki şişeleri kaldırmış kadraja poz vermekteydiler koca gülümsemeleriyle. Fotoğraftaki adam, ölen kişiydi. Ama bunlardan en önemlisi kim oldukları değil, ikilinin sırtlarını verdikleri dolaptı. Sherlock'un bahsettiği dolap boşluktaki yerde duruyordu. Bu da Sherlock'un haklı olduğunu gösteren görsel bir kanıttı.

Sherlock, haklı olduğunu gösteren fotoğraftan bakışlarını çekip zemindeki izleri tekrardan yokladı ve dönüp, her şeyden kendi gibi emin olan Sherard'a baktı. "Çok ağır bir mobilyaymış. Ve bu binanın asansörü yok. O zaman hırsız, polis gelmeden önce merdivenleri kullanarak dolabı altı kat aşağıya mı taşıdı? Tabii ki hayır."

Sherlock'un bilmişlik tavrına karşı, sinirlerini korumak adına derin bir nefes alıp bakışlarını evin içinde gezdirdi dedektif. Sonunda Melora'nın üstünde durduğunda derin bir iç çekmişti. Genç kadının yapmakta olduğu gibi tekrar çevirmişti bakışlarını konuşmayı sürdüren Sherlock'a.

"Yerdeki çizikler bize dolabın fayans kaplı koridora doğru sürüklendiğini gösteriyor." Yerdeki çizgileri adım adım takip ederek dış koridora çıktı Sherlock. Kendi etrafında dönüp, ardına cesedi alarak yüzünü dairedekilere çevirmişti. "Bu da beni dolabın bu katı hiç terk etmediği sonucuna ulaştırıyor." Üstünde hissettiği bir çift başka bir gözle, başını gözlerin sahibine döndürdü. "Siz ne düşünüyorsunuz?"

Adam, polislerin arasından Sherlock'a bakakalmıştı. Suçlu psikolojisi, beyin işlevini durdurmuştu adeta. Kendini durumdan kurtarmak için söyleyecek bir şeyler bulmaya çalıştı. Ama yaptığı tek şey dudaklarını açıp kapamak olmuştu. Ki bu da Sherlock'un göz devirmesine sebebiyetti. "Evet, ben de öyle düşünmüştüm."

"Koridorun sonunda mı oturuyor demiştiniz?" Melora başını kapıdan uzatıp, Sherlock'un koridorun sonuna doğru hızlı adımlar atmasını izlerken müfettişe yöneltmişti sorusunu. Müfettiş sıkıntıyla nefesini dışarıya verdi. Ardından, Melora'yla birlikte adamın peşine takıldılar.

Dairesine ilerlendiğini gören adam, durdurmak için ileriye doğru bir atakta bulunmuştu. Ama ifadesini alan polisler tarafından tutulup, durduruldu. "İçeri, içeri giremezsiniz. Arama emri getirmeniz lazım!"

Büyük adımlarla koridorun sonuna varan Sherlock, adamın bağrışlarına karşılık duymayacağını bilerek mırıldandı. Aynı zamanda kapının kolunu denemiş ama açılmayınca geriye çekilip ayağıyla vurmaya başlamıştı. "Bürokrasi. Polis olmamamın sebeplerinden birisi de bu."

"Holmes, dur." Lestrade ve Melora ardından gelirken, Lestrade durması için uyarıda bulunmuştu. Bazen kendini fazla kaptırıyordu.

Uyarılara aldırmadan son bir tekmede bulunmuş, sonunda kapı kulpunu zedelemişti. Ne tesadüftür ki, kapı sonuna kadar aralandığında ölü adamın evindeki dolap onları karşılamıştı. Üstünü düzeltip soluk aldı, daha sonra dönüp ardındaki adamlara baktı Sherlock. Polislerin elindeki adamı gördüğünde onu işaretledi. "İşte hırsızımız. Artık geriye katili bulmak kaldı."

"Ben onu bulduğumda Casey çoktan ölmüştü. Biliyorum ilk önce polisi aramalıydım ama işler son zamanlarda benim için çok kötü gidiyordu. Bilirsiniz, ben sadece.." Derin bir nefes aldı adam. Sherard'ın yönetimi altında sorgu odasındaydılar. "Lanet olası ekonomi, ben.. O elbise dolabı bir antikaydı. En azından 2000 sterlin ederdi. Ama ben, ben ona parmağımı bile sürmedim."

Son cümlesinde adamın sesi yüksek çıkmıştı. Kendini savunmak için elinden gelini yapıyordu. Sherard, adamın etrafında dönmeye son verip masanın ucuna oturdu. "Hayır, sürmedin. Kafasına bir kurşun sıktın, değil mi?"

Tüm bu sorgulamayı diğer odadan, cam sayesinde izlemekteydi Sherlock, Melora ve Lestrade. Melora sırtını duvara vermiş, adamın polise daha önceki verdi ifadesini okuyordu. Lestrade ve Sherlock ise camın ardındakine odaklıydı. Ama odadaki sessizlik, Sherlock'un yavaş yavaş ses tonunu arttırdığı mırıldanmasıyla sonlanmıştı.

"Yanlış, yanlış, yanlış, yanlış, yanlış!"

"Yanlış olan ne?" Sherlock'un ardında duran Lestrade, kollarını göğsünde bağlamış bakışlarını camdan adama doğru çevirmişti.

"Üzgünüm ama bundan daha açık bir şekilde nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. İki farklı suç ve iki farklı fail vardı." Bakışlarını camın ardındaki soruşturmadan bir santim bile çekmeden yanıtlamıştı müfettişin sorusunu.

"Kurbanın bütün eşyaları bu adamdaydı."

"Ama silah yoktu. O apartmanın hiçbir yerinde hem de." Melora, başını okuduğu dosyadan kaldırmadan müfettişi cevapladı. Sherlock da ardından eşlik etmişti, daha derine dalarak. "Adamlarının yapacağı barut tortusu testi muhtemelen bu adamın yakın bir zamanda ateş etmediğini de gösterecektir. Ayrıca bir bayan deodorantı olan 'T-Blossom' şöyle dursun, üstünde herhangi bir deodorant kokusu da yoktu. Fark etmediniz mi yoksa?"

Sherlock ve Melora'nın ittifakına karşı başıyla onayladı her ikisini ama unuttukları bir şey vardı. "O koltuktan herhangi bir koku alabilen tek sizsiniz."

"Koltuk, evet. Hatırlattığın için teşekkürler. Eğer, adamın olan Dedektif Barton'ın dediği gibi fail, kurbanın beklemedik dönüşünden korkmuş olsa, niye o koltukta oturuyor olsun ki? Sizce de oturmak için ilginç bir zaman değil mi?"

Camın ardından gelen tıklama sesiyle, Sherard sorgunun daha fazla ilerlemeyeceğini işaret etti. Kapıya yakın olan Melora, odadan ilk çıkan kişi olurken Sherlock hemen ardından takip etmişti kadını.

"Komşusu bir türlü vurduğunu itiraf etmiyor. Avukat istediğini söyledi." İzleme odasından en son ayrılan müfettişe durum raporunda bulundu sarışın adam, ardındaki sorgu odasının kapısını kaparken.

Lestrade, Sherard'la fikir alışverişinde bulunmak için sözcüklerine başvuracakken ardında duran Sherlock tarafından buna izin verilmemişti. Sherlock iğneleyici bir şekilde, kimsenin konuşmasına izin vermeden sözcüklerini döktü. "Akıllı adammış. Kimseyi öldürmedi. Avukat istemekte haklı."

Ekipteki tüm bakışlar Lestrade ve Melora'nın ardında dikilen Sherlock'a kaydı. Ortamda kısa bir sessizlik oluşmuştu. Elini kravatına atıp, sabır dilercesine müfettişe döndü Sherard daha sonrasında. "Ayrıca kurbanın cesedini bulmadan önce merdivenlerde 'tuhaf bir kadın' ile karşılaştığını söylüyor."

"Harika! Yüzüne iyice bakabilmiş mi?" Müfettişin düşüncelerini tekrar beyan etmesine izin vermeyip atılan Sherlock, Melora tarafından yanıtlanmıştı. Genç kadın, elindeki dosyayı Sherlock'a gösterdi. "Evet, görünüşünün ayrıntılarını da vermiş."

"Adamın garip bir hayal ürününden başka bir şey değildir gerçi." Sherard, adamın kendini haklı çıkarmak için uydurduğunu düşünmekteydi ve onu dinleyenlerle de paylaşmıştı bu düşüncesini. Ardından müfettişe yaklaşıp, Sherlock'u işaretledi yeşil gözleriyle. "Muhtemelen buradaki Harry Potter'ın olay yerindeki kadın katil hakkında söylediklerini duydu. Ve şimdi de bize hayali bir tane sunuyor."

"Onu hemen bir polis ressamının yanına oturtun. Bir an önce bu kadının bir eşkali çıkarılsın." Sarışın adamın müfettişi kendi safhasına çekmesine onay vermeyerek, Lestrade'in ilgisini kendi üzerine tekrardan çekti Sherlock. Bakışlar tekrar Sherlock'a toparlanırken Sherard başını iki yana olumsuzca salladı. "Affedersin ama bu soruşturmayı kim yürütüyor diye sorabilir miyim? Sanırım bu adam bizi hayali birinin peşinden koşturacak."

"Gerçekten de yanlış kişiyi cinayetle suçlamak istediğine emin misin? Geçende bunu yaptınız."

Müfettiş, Sherlock ve Sherard tarafında darlanırken sakinliğini korumaya çalıştı. İki tarafında ağzından farklı farklı düşünceler çıkmakta, kendi düşüncelerini savunmaktaydılar. İkilinin arasında kalan ve maç izler gibi iki adamı izleyen Melora'ya döndü kargaşanın arasında. Genç kadın da, Lestrade'in bakışlarını üzerinde hissettiğinde gelecek emri bekledi. "Melora, polis ressamını buraya çağır."

Tahminler üzerine Lestrade'in bu kararına karşı oldukça sinirlenmişti sarışın dedektif. Onun dinlenilmemesinin şaşkınlığı ile karşı çıkmaya çalıştı ama müfettiş onu kesti. "Eğer yanılıyorsa yanılıyordur. Ama yanıldığından emin olmak istiyorum."

Kargaşaya burada nokta koyup giden Lestrade'in ardından Sherard da öfkesini bastırarak yanlarından uzaklaştı. Kendi aralarında oluşan sessizlikle bir an, az önceki iki adamın düşünce maçının ne kadar gürültülü ve baş ağrıtıcı olduğu kanısına varmıştı Melora. Sherlock'un elindeki dosyayı geri alıp, adamın yüzünde; kazandığı zaferden dolayı takındığı surat ifadesine bir bakışta bulunarak koridora ilerlemeye koyuldu.

"Söylediklerimi kanıtlamak için ona ihtiyacım yoktu ama şüphesiz yardımı oldu." Peşi sıra gelen ayak seslerine ek, adamın sözcüklerini duyduğunda yüzündeki gülümsemesini gizlemeye çalıştı. Dolabın olduğu fotoğraf çerçevesinden bahsettiğini biliyordu. Teşekkür etme biçimi, en az kendisi kadar farklıydı. "Rica ederim. Burada işim var, çıkışta da bir buluşmam. Sorunsuz tek başına eve dönebilirsin, değil mi?"

Merdivenlerin başına geldiğinde muzipçe Sherlock'a dönüp gülümserken, adamın göz devirmesine maruz kalmıştı. Ve bu, Melora'nın gülümsemesini daha çok canlılaştırmıştı. Sherlock bir süreliğine bakışlarını Melora'da tuttu.

"Bu buluşacağın 'arkadaşın' aptalın teki." Sherlock'un kimden bahsettiğini gayet iyi biliyordu. Kim olduğunu çözebileceğini biliyordu ama yine de ismiyle bahsetmek istememişti Melora. Bu yüzden derin bir nefes verip yanındaki adama çevirdi başını. "Bugünkü bakışlarınız çok açıktı, özellikle Sherard'ın sana olan bakışları. Ayrıca her 'arkadaş' dediğinde bakışlarını kaçırıyorsun. Birlikte olmanız seni köreltir."

Sherlock'a uyarıcı bir bakış verirken, bunun işe yaramayacağını bilerek kendini durdurdu. Sherard ile birlikte oldukları falan yoktu. Şu an için gerçek anlamda arkadaşlardı. "Haklı olduğun kadar hatalı olman da üzücü değil mi? İkimizin de merakla bekledi bir filme gideceğiz, belki bir yemek yeriz. Ve bunları sadece arkadaşça yapacağız."

Üstündeki paltosunu düzeltip derin bir nefesle merdivenlerden inmeye başladığında Melora'ya tekrardan bir bakışta bulunmuştu Sherlock. Hatalı olduğunu söylüyordu genç kadın ama değildi. "Konuşmadığın halde dudaklarına bakıyordu. Onun için arkadaşça değil bu durum."

Melora ve Sherard gerçekten güzel ve iyi bir akşam geçirmişlerdi. İşten erken çıktıkları için ilk iş, bir restorana gidip akşam yemeği yemek olmuştu. Daha sonra, ikisinin de büyük bir ilgiyle beklediği filmi izlemek için sinemaya geçmişlerdi. Şimdi ise yürüyerek Baker sokağına adımlarını atmışlardı.

"Sherlock ile aynı yerde kalıyorsun demek." Gözle görülecek şekilde 221B nolu ev onları uzaktan karşıladığında, sakin sokakta mırıldanmıştı sarışın adam. Akşama doğru adamın şansı yaver gitmişti. Etraf hem daha bir sakindi hem de Londra havası çokça güzeldi.

"Bayan Hudson ile de." Gülümserken, Sherard'ın sözlerine dip not düştü. Bu, ikisinin yüzünde küçük bir tebessüme neden olmuştu. Adamın adımları yavaşladığında, Melora da ona eşlik edip temposunu düşürdü. Sherard'ın konuşmak istediği, aklına gelen bir şeyler vardı demek ki. Ya da ayrılmalarını biraz daha ertelettirme çabasındaydı.

"Kalmaya karar verdiğinde, açıkçası başka bir yere yerleşirsin diye düşündüm. Yaşadığım apartmanın karşısında güzel bir daire bulunuyor, boş. Ev sahibine yardımım dokunmuştu.."

"Hayır, yani, bir daire bakmıyorum. Bayan Hudson'a, yük olmak istemediğimi belirttim ama bulmuşken beni bırakmamakta ısrarcı. Benim için de sorun değil, burayı seviyorum. Yine de teşekkürler." Rüzgardan önüne düşen kahverengi saç tutamını kulağın arkasına sıkıştırırken aniden bölmüş, Sherard'ın konuşmasına karşı durumla ilgili bir açıklamada bulunmuştu. Kuru soğuktan kızaran yanakları ve burnu ile Melora, gözünde çok sevimli görünmüştü sarışın adamın.

Melora ona göre çok güzeldi. Doğal bir görünüme sahipti. Sevimli olduğu kadar etkileyiciydi de. Onu ilk gördüğünde, merkezde ifadesi alınmaktaydı. İlk dakikalar soğuk görünüyordu. Ama yine de o görüneme rağmen kendine çekip etkiliyordu insanı. Lestrade ile karşılaştıktan sonra etrafta dedikodusu dönmüş, bu sayede Scotland Yard'ın eski çalışanı olduğunu öğrenmişti. Kulağına başka şeyler de çalınmıştı ama çok umursamadı. İnsanlar arasında, bazı konular olduğundan daha fazla abartılırdı.

Daha sonra kalıcı olmadığını, Melora'nın gideceğini duyduğunda dışına yansıtmadı ama içten içe üzülmüştü. Kadını daha çok tanımak istiyordu, onunla iş dışında vakit geçirmek. Onu güldürmek ve nedeni kendisi olmak istiyordu. Sonra onu kan revan içinde sarışın bir halde gördüğünde, görümüne şaşırmış ama çokça korkmuştu. Ardından güzel haber gelmişti Sherard için.

Bilemiyordu, Melora'ya karşı içinde tuhaf bir şeyler oluyordu. Konuşurken zorluk çekiyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Normalde böyle olmazdı, hazır cevaptı her şeye karşı. Ona, diğerlerine karşı hissettiğinden daha başka şeyler hissetmekteydi. En azından Melora'yı öpme istediğini körükleyecek duygular.

"Onunla nasıl anlaşıyorsun?"

"Kimle? Bayan Hudson'la mı?" Şakaya vurdu o an sözcüklerini Melora. Yanağının içini ısırırken kıkırdamıştı aynı zamanda. Kimden bahsettiğini biliyordu ama sorusunun cevabını kendi de hâlâ daha bilmiyordu. Sherlock'un diğer herkese olan tepkilerini haftalar içerisinde görmüştü. Ona karşı biraz daha sakin ve kibar denilebilirdi. Tabii bu sakinlik ve kibarlık Sherlock tarzındaydı. Teşekkürünü bile başka sözcüklerle döküyordu.

"Kimden bahsettiğimi biliyorsun, o ucubeyle." Sherard ilerlerken Melora'nın ardında kalmasıyla durakladı. Kadının yanındaki yokluğuyla arkasını dönmüştü.

"Sherard.." Melora'nın az önceki canlılığı yok olmuştu bir anda. Nefesini dışarıya üflerken oluşan sis tabakası aralarından uçup gitmişti. Durgunluğunu toparlamaya çalışan genç kadın, yavaşça Sherard'a ilerledi. "Kurduğun son sözcük ve sesinde oluşan o ton hiç hoşuma gitmedi. Güzel bir akşam geçirdik, bence kötü kapamayalım."

Melora'yı belki uzun süredir tanımıyordu ama ilk defa böyle görmekteydi onu. Durgun ve donuk. Sherlock'u koruyordu. Tabii ki onu koruyacaktı, arkadaşlar birbirlerini korurdu. Bunu sadece arkadaşlığa yoracaktı. Çünkü diğer türlüsü çok.. çok.. olanaksız ve tekrar olanaksızdı.

"Benim hatam. Ben sadece merak ettim, tahammül süreleri kısa olduğundan çok kalan olmaz onunla." Sherard ortamı toparlamak ve kendini haklı çıkarmak arasında gevelense de işi iyice bastırmıştı. Melora'nın yanında neden her zamanki gibi davranamıyordu?

"Bayan Hudson ve Müfettiş Lestrade?" Eski halini toparlayan ve üzerindeki durgunluğu atan Melora, tek kaşını kaldırıp yüzündeki tebessümle Sherard'a dönmüştü. Bu iki değerli insanı örnek vermekten yorulmuştu ama insanlar gözlerinin önündekileri görmemekten bıkmamıştı. Üstünde 221B yazan kapının önüne geldiklerinde paltosunun iç cebini yokladı anahtar için.

Sherard, Melora'nın sorusuna karşı burun buruşturup omzunu silkti. Ellerini ensesine, sarı saçlarının bitimine atıp orayı kaşırken genç kadının anahtarını arayışını izledi. Bulduğu anahtar ile zafer bakışı atarken, kadının bu haline gülümsemişti otomatik olarak.

"Bence Müfettiş, işi için katlanıyor. Tıpkı bizler gibi. Bayan Hudson için kesin bir şey söyleyemem, ama senin yokluğunu onunla doldurmuş olabilir. Peki ya sen?"

Akşam karanlığında, sokak ışıklarının altında sarışın adama dikti ela gözlerini. Yüzü bir anda masumane bir görünüm almıştı. Dudaklarının ucunda küçük bir kıvrım ile omuz silkti. "Evet, kabul ediyorum, sinir bozucu olabiliyor arada.."

"Arada?" Sherlock, adama göre hep sinir bozucuydu. Her şeyi o biliyormuş tavırları, insanları aşağılayıp iğnelemesi, huysuzlukları.

"Arada." Sherard için tekrardan bastırdı sözcüklerini Melora. "Ama Sherlock'un yanında isteyerek kalıyorum, zorla değil. Katlanma gibi bir durum yok. Bilmiyorum. Belki de sizler gibi ona gardımı almadığım içindir anlaşıyor olmamız. Belki sizler onu 'tuhaf' bulduğunuz kadar, ben de tuhafımdır."

"Sen tuhaf değilsin." Biraz daha yaklaşıp esen rüzgardan kargaşaya yakalanan saç tutamlarını genç kadının kulağının arkasına sıkıştırdı. Sherard'ın bu yaklaşımlarına karşı nefesini tutarak mırıldanmıştı. Bu yakınlıktan dolayı onu rahatlıkla duyacağını biliyordu. "Demek ki hakkımda bilmediğin çok şey var. Oysa kulağına bir şeyler çoktan gelmiştir diye umuyordum."

"Evet, ama senden duymak daha iyi olur."

Ama Sherard'ın sözlerine karşı başını iki yana salladı umutsuzca. Yıllar içerisinde insanlara kendini anlatabilmek için çok çabalamıştı. Yapılan hataları kendinin yapmayacağını göstermek için, ama insanların önyargıları çok sağlamdı. Yüzlerini farklı gösterirdi ama içten içe farklı düşünürlerdi. Onunla ilerlerler ama en ufak bir hata oldu mu, oklarını Melora'ya saplarlardı. O, 'babasının kızıydı' sonuçta. Bu yüzden, olduğu gibi olan insanları çok severdi. Yüzlerine gösterdikleri de, düşünceleri de aynı olurdu.

"Ben birilerine hayatım hakkında bir şeyler anlatmayı çoktan bıraktım. Benim için neye inanmak istiyorlarsa, ona inansınlar. Ama benim duruşum onlara karşı değişmeyecek."

"Bu yüzden farklısın.. Güzelsin." Sherard, hayranlıkla kadının gözlerinin içine bakarken fısıldadı. Bu da, Melora'nın başını sola yatırıp tatlı tatlı bakmasına neden olmuştu. Sherlock haklıydı, bu buluşma gerçek anlamda 'arkadaşça' değildi.

"Hey, çay ister misin?" Yeni demlenmiş çay ile daireye giren Melora, etrafa bakmadan hızlıca mutfağa geçti. Masanın üstüne dikkatlice bırakırken boştaki koluna attığı ütülü ceketini sandalyeye astı. Kendi için fincanına biraz çay doldururken sonunda Sherlock'a ve evin haline bir bakışta bulunabilmişti.

"Olur." Yanındaki kupayı arkaya dönük Melora'ya uzattı, bakışlarını ekrandan çekmeyerek küçük masanın orada otururken. Adamın uzattığı kupaya ifadesizce baktı öylece. Gidip koyabilirdi, sorun değildi ama ona bunu veremezdi, özel uşağı değildi. Bu yüzden uzattığı bardağı görmezden gelip çaydanlığı bırakarak kendi fincanını eline aldı. "Buraya koyuyorum, istediğin zaman alırsın."

Çayını yudumlarken cebinden telefonunu çıkardı. Dün geceden beri birikmekte olan bildirimlere hızlı bir göz atma seansına girmişti. Elinin havada öylece kalmasıyla sonunda bakışlarını bilgisayar ekranından ayırdı Sherlock. Dönüp bardağına ardından da Melora'ya bir bakışta bulundu.

Bir şey söylemeden oturduğu sandalyeden kalktı. Küçük adımlarla usulca genç kadının yanına geçerken bardağını masaya bırakıp porselen demliği eline aldı. Çayı, kendi kupasına boşaltırken bakışlarını tamamen Melora'nın üzerinde tutmuştu. Genç kadını baştan aşağı süzdü. Klasik beyaz gömlekle, siyah pantolon giymişti. Kahve saçları her zamanki gibi salık ve omuzlarından aşağı kıvrılıyordu. Ayrıca çayını üfleyip aynı zamanda hızlı hızlı yudumlarken telefonuyla ilgilenmekteydi. Aynıydı ama farklıydı. Yanına geldiğinde bile bakışlarını telefonundan çekmemiş olması, Sherlock'un tek kaşının havalanmasına neden olmuştu.

"Bakıyorum da dediğim gibi olmuş. Arkadaşlıktan bir adım öteye geçmişsiniz."

Çayını doldurduğu gibi bilgisayar başına geri dönen Sherlock'a karşı bakakalmıştı. İğneleyici tonundan daha çok söylediği sözcükler genç kadını şaşırtmıştı. Bu duruma bir şeyler söylemek için dudaklarını birbirinden ayırsa da ardından vazgeçti. Fincanını bırakıp cep telefonunu pantolonunun arka cebine sıkıştırdı.

Siyah ceketini beyaz gömleğinin üstüne geçirirken Sherlock'un yanına ilerledi. Ceketinin altında hapsolmuş saçlarını özgürce dalgalanmalarını sağlayan Melora, kendi bilgisayarını gördüğünde istemsiz tebessümde bulunmuştu. Dün akşam, eve girer girmez istemişti ondan. "Ne üzerine çalışıyorsun?"

"Casey McManus'un ön otopsi raporu. Biraz önce elime ulaştı. Bazı hususların kapsamlı olarak üstünden geçiyorlar." Sherlock, ölü adamın otopsisindeki çekilen fotoğrafları bir bir gezerken, Melora bir elini Sherlock'un oturduğu sandalyeye koyup destek alarak uzanıp masaya yığılmış dosyalardan birini eline aldı. Tek kaşı havaya kalkarken sesi meraklı bir tonda çıkmıştı. "Buradaki tek hususun kafasına yediği kurşun olduğunu sanıyordum."

Dolandığı fotoğraf arasında istediğinde durduğunda iyice yakınlaştırdı Sherlock. Bu adamın gözüydü ve göz durumu farklıydı. "Kurban ayrıca endotel korneal distrofi hastasıymış."

"Bu korneanın üstünde gri tabaka oluşması hastalığı." Gözlerini okuduğu dosyadan çekip ekrana çevirdiğinde kaşlarını daha çok çatmıştı. Sherlock'un omzunun üzerinden eğilirken, ekrandaki açık göze daha yakından bakma fırsatı bulmuştu. "Genetik bozukluk sonucu ortaya çıkar. Ama bu olayla nasıl bir bağlantısı var?"

"Nasıl yok ki?" Cevabın soru olarak gelmesiyle başını adama çevirdi. Ama Sherlock'un sıcak nefesi tenine çarpmıştı. Maviler ve elalar birbirleriyle çakışırken ortamda aniden oluşan sessizliği bölen arka cepte çalan telefon olmuştu.

Yüksek sesle çalan melodi ve bedenini titreten titreşim ile çabucak kendini toparlayıp doğruldu genç kadın. Sherlock'tan bir dakika istercesine el hareketinde bulunup cep telefonuna baktı. Ekranda, Sherard'ın ismini görmesiyle istemsiz olarak saate kaydı gözleri. Şu an metroda olması gerekiyordu Melora'nın, Scotland Yard'a gitmek için.

"Dedektif Barton, günaydın." Aramayı cevaplandırıp kulağına telefonu dayarken baş parmağını ısırmıştı. Sherlock, 'dedektif' sözcüğünü duymasıyla bakışlarını Melora'ya sabitledi. Söylenecek sözleri bekliyordu.

"Günaydın. Bak, bunu söylediğime ben de inanamıyorum ama dün gece, resmi çizilen kadını buldum."

"Komşunun Casey McManus'nın dairesinden ayrılırken gördüğü kadın mı?" Emin olmak için sorma gereği duymuştu Melora. Çünkü Sherlock ne kadar bunu savunsa da dün, Sherard tamamen hayal ürünü olduğunu söylüyordu.

"Evet, Epsom Hastanesine gelmeniz ne kadar sürer?"

Sherlock ve Melora hastanenin olduğu sokağa girdiklerinde binanın önünde bekleyen Sherard ile karşılaştılar. Elinde dosyası, Londra güneşinin altında parıldayan saçlarıyla etrafa göz atmaktaydı. Gelenleri görünce yaslandığı duvardan çekildi. Üstüne çeki düzen verirken Melora'ya küçük bir gülümseme sunmuştu, Sherlock'u çok umursamayıp.

Yanına vardıklarında, dosyanın içinde üstünde çizim olan kağıdı çıkarıp ikiliye gösterdi. "Sanırım bunlardan bir tanesi sende de var."

Melora, sarışın adamı başıyla onaylamıştı. Eliyle, Sherlock'un elindeki kağıdı işaretledi. "Evet, siyah saçlı, 30'lu yaşlarda, 163 cm boyunda. Nerede bu kadın?"

Merakla sorduğu bu sorunun cevaplanmasını bekledi Sherlock'la. Çünkü, neden hastanede olduklarını bilmiyorlardı.

"Ben de oraya geliyordum. İlk olarak onu nasıl bulduğumu anlatayım. Dün gece çizimi dağıtmaya hazırlanırken eski üniversite arkadaşlarımdan biri, çizimdeki kızın tanıdık geldiğini söyledi." Dosyasının içini karıştırırken merdivenlerden çıkıp hastanenin içine geçtiler. Sherlock ve Melora sessizliklerini koruyarak adamı takip ederken söylediklerini de kaçırmaksızın dinliyorlardı. "Bana ismini verdi. Ve bu isimden de bu fotoğrafa ulaştım."

Dosyanın içinden çıkardığı fotoğrafı yanında yürüyen Melora'ya verdi. Melora, fotoğrafı incelemek için yukarı da tutarken Sherlock da elindeki robot resmi yanına hizaladı. Böylece ikisi ellerindeki görselleri karşılaştırmışlardı. Görseller aynıydı, aradıkları kişi buydu.

"Yvette Ellison.. Siyah saçlı, 30'lu yaşlarda." Melora'nın elinden fotoğrafı geri aldı sarışın dedektif. Hastane koridorlarından birine saparlarken dosyanın içine atmıştı. "Fotoğrafını birçok fotoğrafın arasına karıştırıp komşusuna gösterdim. Anında teşhis etti. Kelimesi kelimesine şöyle dedi; 'Hiç şüphesiz bu o.'. Dün gece merdivenlerde gördüğü kız buymuş."

Sherard, son sözlerini Sherlock'a bakarak yarım bir gülümseme ile söylemişti. Bu, Melora'nın rahatsız hissetmesine neden olmuştu ama yine de sessizliğini koruyup, işin sonuna gelinmesini bekledi. Sherard, Sherlock'un haklı olduğu bir durumu bu kadar dinginlikle anlatmazdı.

Sherlock, sonunda bıkarak Sherard'a baktı koridorun ortasında durduklarında. "Yerini tahmin etmemi mi isteyeceksiniz, Dedektif yoksa bana yerini mi göstereceksiniz?"

"Sana yerini göstereceğim." Keyifle sözcüklerini dudakları arasından döktü adam. Sonra, kapısı açık hastane odalarından birine geçti. Melora ve Sherlock da peşi sıra dedektifi takip etmişti. "Bay Holmes, Bayan Phoenix, Yvette Ellison ile tanışın."

Sherlock ve Melora gördükleriyle bir an afallamışlardı. Özellikle Melora'nın kafası iyice karışmıştı. Hasta yatağında yatan kadın, onların şüphelileriydi. Ama kadın cihazlar bağlıydı ve bilincinin açık olduğu söylenemezdi.

"3 gün önce intihar etmeye çalıştı. Bir şişe votka ile bir şişe ilaç içti. Ambulansla hastaneye kaldırılırken arkadaşım olay yerindeymiş. Onu da bu sayede tanıdı zaten. O zamandan beri komada."

Sherard'ın açıklamaları sürerken dönüp Sherlock'a baktı Melora. Adamın yüzünden ufakta olsa bir şey yakalamayı umdu ama yoktu, ifadesiz bir şekilde hasta yatağındaki kadına bakmaktaydı. Sessizliğini korumakta ısrarcı olan Sherlock'u anlayışla karşılayıp kendini tamamen sarışın adama çevirdi. Kollarını göğsünde bağlayıp derin bir iç çekti. "3 gün önce mi?"

Ela gözlerle buluşturduğunda yeşil gözlerini Sherard, genç dedektifi başıyla onayladı. "Evet, komşu yalan söylüyordu. Bir eşkal uydurdu ve bu eşkal dün gece şehirdeki Casey McManus'u öldüremeyecek tek insan ile birebir uyuştu." Bu durumdan oldukça keyif alıyormuşçasına Sherlock'a döndü ardından. "Yani, danışmanlığın için teşekkürler. Ama buradan sonrasını biz devralacağız."

Parmağı ile Melora'yla kendini gösteren Sherard, Sherlock'a bir nevi meydan okurcasına sırıtışta bulunmuştu. Ardından, hiçbir şey söylemeden hastane odasından çekip gitmişti. Melora'nın da Sherlock'la işini bitirip sonradan yanına gelmesini umdu.

Adamın bulunduğu bu atağa karşı şaşkınlıkla kaşları yukarı kalkarken, kirpiklerini kırpıştırdı kadın. Ela gözlerini yanındaki danışman dedektife dikti. Olaya karşı vereceği tepkiyi ölçmeye çalıştı, sonuçta Sherard'ın davranışı normal değildi.

Ama hiçbir şey olmadı. Ortamdaki sessizlik çok daha dibe çökerken maviler elalarla birleşmiş ardından da hızlıca kaçmıştı. Adamın uzun ince parmakları bir araya gelip dua pozisyonu alırken dudaklara yaslandı. Adımlarını usulca yatağı yanına, komadaki kadının baş ucuna doğru attı.

Kadının suratına doğru eğilirken gözlerini kanının çilli yüzünde gezdirdi. Ağzındaki tüp sayesinde daha kolay nefes alıyordu. Kapalı gözkapakları hareketsizdi. Uyuyan bir insanın görünümüne sahipti. Komada olmasına inanamıyordu, özellikle komşunun direk teşhisinden dolayı. Adam bir hırsız olabilirdi, başı bundan dolayı yanmıştı ama yalan söyleyeceğini düşünmüyordu. Cinayet işleyecek bir adam değildi.

"Yani Sherard haklıymış. Bu, bu kadar büyük bir.." Boş durmamak adına kadının hasta dosyasına göz atarken Sherlock tarafından sakince susma uyarısı aldı. Adamın talimatına uyup çenesini kapadı ve dosyayı geri yerine bıraktı. Ama Sherlock'tan gelen ani bağırış ile yerinden sıçramıştı. Bu sessizlikte, bunu hiç beklemiyordu.

"Yvette!"

"Neyin var senin?" Durum karmaşası yaşarken hızla Sherlock'un yanında soluğu aldı. Sesinde adam için uyarıcı bir ton vardı ve kısıktı. Hastaneydiler, böylece bağıramazdı.

"Gözlerinin kapalı olması için illa ki komada olması şart değil." Hâlâ kadının başında Azrail gibi dikilen ve gözlerini çekmeyen Sherlock'a bir göz devirmesi sundu. Komada olmasa bile kadın, gözlerini açıp adamın bu halini görse kalpten giderdi zaten. "Numara yaptığını mı düşünüyorsun?"

Sherlock derin bir iç çekti kadının üstüne biraz daha eğilip. "'T-Blossom' deodorantı kokusu bu." Ardında dikilen Melora'ya çevirdi bakışlarını düşünceli bir şekilde. "Suç mahallindeki kokuyla aynı."

Sherlock'un önünden çıkmasını fırsat bilip adamın biraz önceki konumunu kendi aldı. Kadını koklamak için üzerine eğildiğinde derince havayı içine çekti. Haklıydı, bu seferki koku daha yoğundu o günkünden.

Ardına aldığı odadan kurcalanma sesleri şiddetlendiğinde başını kaldırıp etrafı karıştıran Sherlock'a merakla baktı. "Ne yapıyorsun?"

"Şırınga arıyorum." Dolapları açıp kapayan Sherlock'un cevabına karşılık eğildiği pozisyonu düzeltti ve masanın üstünde biraz önce gördüğü şırıngaya uzandı. Parmakları arasında kavradığı şırıngayı sallarken bir elini beline attı.

Sherlock, Melora'nın elindeki şırıngayı gördüğünde memnunca gülümseyip almak için yeltendi. Ama Melora hızla göz önünden çekerken merakla sorusunu yöneltti. "Ne için peki?"

"Bayan Ellison'nun kalçasının en yumuşak yerine saplamak için. Orada birçok sinir ucu mevcuttur. Verdiği acıya kimse dayanamaz." Melora'ya cevap yetiştirirken hızlıca elindekini kapmıştı. Şırınga ile yatakta yatan kadına istikrarlı bir ilerleyiş gösterdi. Şırıngayı saplamak için tüplerle çevrili kadının bedenini hareket ettirmek için atakta bulunurken olaya hızlıca Melora müdahalede bulundu. Birinin komada olduğunu anlamak için başka yollarda vardı.

Adamı durdurmak için elindeki şırıngaya davranmışta ama Sherlock'un pes etmeye niyeti olmadığı için elindekini vermemekte ısrarcıydı. İkisi de kendi istediklerini yapmak için debelenirken işin sonunda kazançlı Sherlock çıkmış, Melora'nın engelleri arasında şırıngayı kadının kalçasına saplamıştı.

Melora, şaşkınlık ve öfke arasında kalmış solurken kendini Sherlock'tan çekti. Artık kendi elinde olan şırıngayı sertçe yanındaki masaya bıraktı. Bu hamle elini acıtmıştı ama dışa belli etmedi. Sherlock ise zaferle yatağın ucuna geriledi. Eline takılan kitap, gözüne de takılmıştı. Merakla kapağını kaldırıp ilk sayfayı kontrol etti. Birinden hediye edilmiş görünüyordu, ilk sayfadaki nottan bu anlaşılmaktaydı.

Ağzını aralayan Melora, Sherlock'a durum hakkında sözcükler sarf edecekken, sesli bir şekilde açılan kapıyla dudakları sımsıkı geri kapadı. Bakışlar birden içeri giren doktora gitmişti. Adam elini kapıdan çekip ikiliyi işaret etti merakla. "Yardımcı olabilir miyim?"

"Sizin hastanız mı?" Ellerini yavaşça kitaptan çeken Sherlock, zoraki gülümsemeyle yataktaki kadını işaret etti. Adam anlamsızca hasta yatağındaki kadına baktı, sonra Sherlock'a bakıp başıyla onayladı. "Öyle."

"Gerçekten de komadaymış." Uzanıp, Melora'nın ceketinin kolundan tutarak peşinden sürükledi şaşkın adamın yanından geçip çıkarken.

Hastaneden Sherlock'un sürüklemeleriyle çıkarken sonunda onu bırakmıştı. Toparlanmak için merdivenlerde adımlarını yavaşlattı Sherlock önden hızlıca inerken. Üstünde oluşan ani ağırlıkla bakışlarını Londra'nın güneşli caddesinde gezdirdi. Çok geçmeden bu ağırlığı omuzlarına veren gözlerle buluşmuştu gözleri kadının.

Ambulansın yanında bekleyen takım elbiseli adam başıyla selamladı genç kadını. Derin bir nefesle iki yana salladı başını. Bu durum gittikçe çok daha rahatız eder olmuştu. Başını çevirip merdivenlerdeki hızını arttı, böylece Sherlock'a yetişebilmişti. "Çıkmaza girdik."

"Aslında bakarsan girmedik." Paltosunun yakasını dikleştiren Sherlock'a kısa bir bakış atıp daha sonra bakışlarını hızla kaçırdı. Adamın devam etmesini bekledi saatini kontrol ederken, Sherlock da devam etti ellerini cebine atıp. "Dedektif Barton'ın bulduğu yüz doğruydu ama bulduğu kız yanlıştı."

Sherlock'a bir bakışta bulundu 'nasıl' dercesine. "Yvette'in baş ucundaki sehpanın üzerinde bir kitap vardı. Belli ki birisi ona kitap okuyormuş. Kapağın altındaki yazıda 'Yvette ve Rebecca'ya. On beşinci doğum gününüz kutlu olsun.' yazıyorsa?"

Sherlock başını Melora'ya çevirip sorusunu cevaplamasını bekledi. Onunla aynı sonuca çıkıp çıkmayacağını merak ediyordu. Ve Melora onu yanıltmadı.

"'Doğum gününüz,' yazıyorsa yani söz konusu, bir ikizinin olması mı?" Sherlock, Melora'nın soruna başıyla yavaşça onaylar. Kadının yüzünde koca bir gülümseme oluşsa da daha sonrasında yavaşça azalmıştı. Sherard onu, iş için karakolda bekliyor olmalıydı. "Gitmem gerek."

Sıkıntıyla ellerini saçlarına atan Melora'yı onaylamadı Sherlock. Lestrade'in Melora'ya verdiği bizzat görev onunla çalışmasıydı. Ve Sherlock hâlâ bu davanın içerisindeydi. "Hayır, benimle geliyorsun."

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro