19| doktorlar doktor olarak kalmaz. kısım 2

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0019. BÖLÜM ON DOKUZ

- doktorlar doktor olarak kalmaz. kısım 2

───── Kelime | 9441 ─────

"Saçmalık." Binaya giriş yapan Sherlock, ardındaki kapıyı Melora için açık bırakmıştı. Sinirli bir şekilde, dairesine çıkan ahşap merdivenleri tırmanmaya başladı. Dışarıdaki soğuktan dolayı buz tutmuş elleri tenine çarpsa da hissettiği soğuğu umursamadan, boynunu sarmalamakta olan mavi kumaş parçasını tek hamlede çıkardı. Basamaklara attığı her adımı daha da sertleşirken, ardında oluşan hareketliliği görmezden gelmişti. "Kanlı gözlerini ve vücudunun seğirdiğini fark ettim. Uykusuzluktandır diye düşündüm. Bağımlı olduğunu anlamalıydım!"

Sessizliğini koruyan binada bir anda oluşan bu hareketlilik dikkat çekici bir gürültüye neden olmuşken, haliyle yaşlı kadını dairesinden çıkarmaya yetmişti. Bayan Hudson merakla koridordan çıkmışken tek gördüğü, kiracısı olan Sherlock'un öfkesiydi. Adamın öfkesine karşı yersiz tedirginliğini bastıramamıştı. Holü aydınlatan loş ışığın altında gözleri hızlıca Melora'yı aradı. Genç kadını binaya girerken gördüğünde rahat bir nefes alabilmişti sonunda.

Melora, Sherlock'un açık bıraktığı kapıdan binanın içerisine giriş yaptığında gözlerini devirerek gerisine geri kapıyı kapadı. Dar koridoru atlattığında ise merdiven başında durmuş, her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol eden Bayan Hudson ile karşılaşmıştı. Yaşlı kadının tedirgin merakına karşı, her şeyin yolunda olduğunu gösteren bir gülümseme sunmuştu. Sonuçta, Sherlock'un günlük rutinlerinden biriydi bir şeye sinirlenmek.

Kollarını, kendisinden biraz daha kısa olan yaşlı bedenin omuzlarına sarıp salmalarken; kadının yanağını öpmüştü genç kadın. Melora'nın göstermiş olduğu şirin sevecen tavrına karşı, genç kadının omzuna şaplak atmış fakat gülümseyerek sarılışa karşılık vermişti saniyesinde. Uzun süre düşünse, genç kadının bu hallerini göreceği aklına hiç gelmezdi. Daha aylar önce, geldiğinde, sarılmasına müdahale etmiş ve söylenmişti. Melora'nın gözler önündeki gelişimi, Bayan Hudson için harika bir haberdi.

Vakti zamanında, Melora'yı insanlığa kazandırmak için elinden geleni yapmıştı. Yaşadıkları, hayatının gidişatını çok büyük etkilemişti. Bakımı kolay bir çocuk değildi. Küçük Melora'yı zorla dışarıya çıkarıyor, sosyalleşebilmesi için pek çok etkinliğe adını yazdırıyordu. Fakat küçük Melora, Rebecca'nın vefatından sonra sanata karşı oluşturduğu küslüğüyle, sanatla bağlı olan her şeyden kaçmaya başlamıştı. Bayan Hudson'ın, küçük kız için başvurabileceği etkinlik seçenekleri de bu yüzden bir hayli daralmıştı. Bir dönem onu izciliğe yazdırmış; doğanın bilinmezliği ile iç içe kalırsa belki bu bilinmezlik sayesinde grup içerisine daha çok adapte olup, çevresiyle kaynaşır diye düşünmüştü. Fakat nafileydi, küçük Melora eve her döndüğünde bir yerlerini kırmış olurdu ve her seferinde vaftiz annesinin yüreğini hoplatırdı. Başına bela alıp kimseden yardım istememesi huyundan asla küçük kızı vazgeçiremediğinden, daha fazla sosyalleşmesi için Melora'nın hayatına müdahale etmeme kararı almıştı.

"Durumu oldukça ciddi duruyor. Evime zarar vermesini istemem." Bayan Hudson'ın şakacı mırıltısına karşı geriye doğru çekti kendini Melora. Böylece samimi sarılmalarını noktalamış ve yaşlı kadının uykulu gözlerine bakabilmişti. Londra'nın soğuğundan sıcaklığını kaybetmiş parmaklarını doğruca Bayan Hudson'ın kısa saçlarına atıp, dağılmış tutamları düzeltti. Konuşmasına başladığında, temin edercesine sözcüklerini bastıran Melora, kadına karşı göz kırpmıştı. "Sen merak etme, bende o iş."

Genç kadının konuşurken ki takındığı çocuksu tavra gülmeden edemedi Bayan Hudson. Sherlock'la Melora'nın anlaşmasında oldukça memnun kalan taraftı. Birbirlerini anlıyorlardı ve birbirlerini dinliyorlardı da. Aralarında, daha önce akla gelmeyecek bir şekilde güzel bir uyum, güzel bir saygı çerçevesi vardı. Özellikle Sherlock'un Melora'ya olan tavrı, yaşlı kadının bir hayli hoşuna gidiyordu. Kimi zaman Sherlock'a, Melora'ya fazlaca yük bindirdiği için kızıyor olsa da bu sorun dışında ikiliden başka şikayeti yoktu.

"Onda ne şüphe." Genç kadının tavrına ayak uydurarak imamlı bir bakışta bulunduğunda Hudson, Melora'nın şaşkınlıkla yukarı kalkan kaşlarını izlemişti. Melora, açıkçası şaşkınlığını gizleme gereği duymamıştı tepkiye karşı. Kendi eliyle sunmuştu sonuçta. Yine de bu durumun aralarında sadece şakayla kalması için yaşlı kadını uyarırcasına gözlerini daraltmışken, sıkı bir gülümseme yerleştirmişti dudaklarına. Fakat Melora'nın bu hamlesi Bayan Hudson'ın eğlencesine daha çok eğlence katmış, işi ilerleterek kıkırtısını dışa vurmuştu.

Yaşlı kadının bu haline hiçbir şey diyememişti. Onun yerine, kadının bu halini görmek Melora'yı daha çok mutlu etmekteydi. Geçmişte yaptıklarının belki de küçük bir telafisi olabilirdi tüm bunlar. Yüzündeki ifadeyi yumuşattı ve hiç eksik olmayan gülümsemesi ufaktan dudaklarında can buldu. Başını Bayan Hudson için iki yana, 'ne yapabilirim ki' dercesine sallarken adımlarını basamaklara doğru komutlandırdı.

"İş başında morfin kullanıp hastalarını tehlikeye atan biriydi. Onu sen yakaladın. Önemli olan bu." Bayan Hudson'ı geride bırakarak; adımını attığı her basamakta Sherlock'a, kendini duyurabileceği kadar sesini yüksek tutmuştu konuşması sırasında. Adamın moralinin bozuk olduğunu biliyordu, yol boyunca hiç konuşmamış ama birçok kez homurdanmıştı durumdan şikayetçiymişçesine. Katili bulamadığı için, diğer yaptıkları da adamı mutlu etmemişti. Oysa bir başka suçluyu yakalamışlardı.

Yavaşça merdivenleri ve küçük giriş alanını atlattığında, bir başka açık bırakılmış kapıya doğru ilerledi Melora. Omzunu kapı pervazına yaslarken ellerini de birbirlerine kenetlemiş, aşağı doğru düşmesine izin vermişti. Ela gözlerini, Sherlock'un ne yapmaya çalıştığını anlayabilmek için otomatik olarak kısmıştı. "Onları neden kaldırıyorsun?"

"Çünkü artık şüpheli değiller." Dava için duvara astıkları her bir şüpheli belgesini söküp alan adam, genç kadının yüzüne dahi bakmamıştı. Kadının ona sıkıntılı bir yüz ifadesi verdiğini biliyordu ama umurunda değildi. Duygu ve düşünce karmaşasının içerisindeydi. İlk başta o adamın katil olmayacağını düşünmüştü ama ardından katil olabileceği olasılığı can bulduğunda aklında, kendinin yanıldığını düşünmüştü. Fakat katil olmadığı ortaya çıktığında, kendinin yanıldığını düşünerek bir kere daha yanılmıştı. Aklındaki ilk düşünce doğruydu. Yine de bu yanılmaya düşmemeliydi. Basit bir şeyi fark edememişti, bu nedenle en büyük öfkesi kendineydi şu an için. Melora'nın tesellisi bile hiçbir işe yaramıyordu dinginleşmesine. "Doktor Chaill'in bağımlılığı cinayetler ile ilgili olsaydı söylediklerin içimi rahatlatabilirdi. Biz konuşurken katil sıradaki kurbanını seçiyordur. Bu sabahtan beri yakalamaya bir adım bile yaklaşamadığım katil."

Sherlock bir belgeden bir başka belgeye geçtiğinde, öfkeyle yerinden çıkarmıştı. Tüm bu oluşan öfkeye karşı derin bir iç çekişte bulunan Melora, gözlerini devirdi. Yaslandığı kapı pervazını terk edip, mutfak masasında yığılı olan belgelere ilerledi. Adamdaki öfkeyi yakalamıştı ama dışarıya belli etmediği bir başka duyguyu da yakalamıştı. Hayal kırıklığı. Sherlock'un böylesine pes edip bu duygulara kapılmasına izin veremezdi Melora. Özellikle adamın, ona o kadar iyiliği dokunmuşken. Dava için yol gösterecek kağıt parçalarını toplamak yerine, masanın üstünde onları daha çok yaydı. "Bir günde yirmi üç kişiyle tanıştın. Belki gözünden bir şey kaçmıştır."

"Bütün günümü yirmi üç eski şüphelinin her kelimesini, her jestini, her bilinçsiz hareketini sünger gibi çekerek geçirdim. Doktor Cahill dikkat çeken tek kişiydi." Melora'nın tüm destekleyici tavrına karşı tavrını aynı şekilde korumuştu Sherlock. Duvardaki, eski şüphelilere ait tüm belgeleri toplama işini bitirdiğinde elindekilerle birlikte yakınındaki küçük masaya ilerledi. Dağınıklığı hiç umursamadan, üst üste duracak bir vaziyette bırakmıştı elindekileri. Sadece bir dakikalığına durup, dağınıklığı oluşturan her bir kağıt parçasına sıkıntılı bakışlarını dikti. Gözünden kaçan bir şey vardı. Odaklanmalıydı, daha çok odaklanmalıydı. Atladığı, görmediği düğümü bulmalıydı. O düğümü bulduğunda her şey çözüme ulaşacaktı.

"Belki de değildi... " Melora, Sherlock'un sessizliğini mırıltısıyla kesintiye uğratmıştı. Yüzünün önüne düşen kahve saç tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırıp, gözüne kestirdiği belgeyi diğer belgelerden ayırdı. Güzel bir kızın resmi üstüne zımbalanmıştı belgenin. Onca yaşlının arasındaki tek genç kadındı ama dikkatini çeken bu değildi Melora'nın. Asıl dikkatini çeken, genç kadının yavaş yavaş iyileşiyor olmasıydı. "... Katilin tüm kurbanları ölmeye yakındı. Bu hasta dışında. Samantha Cropsey. Sondan ikinci kurban."

Sherlock, Melora'nın sesini işittiğinde düşüncelerinden kısmen kurtulmuştu. Hasta dosyalarının her birinin üzerinden geçmişti, hafızasının bir kısmında mükemmel bir şekilde not alınmıştı. Fakat Melora'nın, durumu neye bağlamaya çalıştığını merak etmemiş değildi. Kadının, dosyalara bakma fırsatı pek olmamıştı. İşinden dolayı başka dosyalarla da ilgilenmesi gerekiyordu gün içerisinde.

"Epey hastaymış. İki hafta boyunca yoğun bakımda kalmış." Mavi gözlerini odakladığı belgelerden çekip, kadının söylediklerini onaylarcasına başını salladı. Kaşları otomatik olarak çatılırken Melora'nın devam etmesini bekledi.

"Ama çizelgesinde yazana bak. CABG." Derin bir nefes alırken doğruca Sherlock'un yanına yürüdü. Elindeki belgeyi, Sherlock'a teslim ederek daha iyi bakmasına izin vermişti adama. Belgede çirkin ve anlaşılması zor bir doktor yazısı vardı ama tıp terimleri yine de Melora'nın gözünden kaçmamıştı. Sherlock'un da daha kolay yakalayabilmesi için belgenin üzerinde parmağıyla işaretledi. "Yani bypass ameliyatı olmuş. Büyük bir ameliyat atlatmış. Ağır ağır iyileşiyormuş ama en azından iyileşiyormuş. Ölmeyecekmiş."

Belgeye oldukça dikkatli ve düşünceli bakan adamın yüzünde gezdirdi, bir şeyler bulmanın verdiği sevinçle loş ışığın altında parıldayan elalarını. Keskin yüz hatları ve çıkık elmacık kemikleriyle, oldukça ciddi bir ifadeye bürünmüştü Sherlock. Her şeyi zihninde tekrardan gözden geçirdiğine ve buldukları bilgi ile her şeyi tarttığına emindi Melora, adamın. Sessizliğe gömülüp, bir şeyler söylemesini bekledi fakat odak noktası dosyalar olan mavilerini, yanındaki genç kadının elalarına çevirmişti. Aklında dönüp duran ve cevabını oldukça merak ettiği tek bir soru vardı. Bu katil çok hasta, ölmek üzere olup oldukça acı çekenlere merhamet ediyordu. "Peki katil neden onda istisna yaptı?"

Sherlock, bakışlarını tekrar belgenin üzerine çektiğinde uzun bir süre sonra ilk defa telefonun çaldığını duymuştu. Boştaki elini kaldırıp, uzun parmaklarını ceketinin iç cebine kaydırdı ve çalmakta olan telefonunu kavradı. Aydınlanan telefon ekranı yüzüne ışığın çarpmasına vesile olurken, onu bu saatte kimin arayarak rahatsız ettiğine göz attı. Sherlock'u, özellikle bu saatlerde, arayacak pek kişi olmazdı.

"Müfettiş." Telefonu kulağına götürdüğünden, arayan Lestrade için bir yanıtta bulunmuştu. Müfettiş durduk yere aramazdı, çok önemli bir konu değilse de arayacağı kişi Melora olurdu. Davayla ilgili büyük bir gelişme olmuş olmalıydı ki doğrudan onunla muhatap olmaya göz yummuştu. Ve Sherlock yanılmamıştı. Hattın öteki ucundaki müfettiş, düşüncelerini doğrularcasına konuya hızla giriş yapmıştı. "Hastanede yakaladığımız keş doktor vardı ya? Konuştu. Hem de çok. Katili bulmamıza gerçekten yardımcı olacak gibi görünüyor."

Akşamın karanlığı, dışarıdaki aktif şehir hayatına kendini belli etse de ikiliyi karşılayan bina, karanlığa meydan okurcasına fazlaca aydınlıktı. Sherlock, müfettişten gelen aramayla apar topar hazırlanıp kendini taksi yolculuğuna atmıştı. Peşinden Melora'yı sürüklemeyi de ihmal etmemişti tabii. Şahsen Melora, Sherlock onun gelmesini istese de, istemese de adamın ardından gelecekti. Davanın nereye bağlanacağını merak ettiği kadar, bir an önce ölüm meleğini bulmak istiyordu.

Mesaiye kalan Lestrade, ikiliyi koridorun başında gördüğünde onları karşılamak için elindeki diğer işi hızlıca bir başka meslektaşına teslim etmişti. Melora, Sherlock ile hararetli bir konuşma içerisindeyken müfettişini gördüğünde konuşmaya ara vererek adamı selamladı. Her ikisi, Lestrade'den durumla ilgili hızlı bir açıklama yapmasını bekliyordu. Fakat Lestrade, konuşmak yerine doğruca sorgu odasına yönlendi. Aldığı bilgileri kendisinden değil, doğruca bilgi kaynağından almalarının en iyisi olduğunu düşünüyordu. Çünkü Sherlock'u tanıyordu, onun çeşitli sorularına maruz kalacağının farkındaydı eğer kendisi anlatırsa. Yorucu iş günleri geçirmekteydi, Sherlock'la birebir soru-cevap yapmak en son isteyeceği şeydi.

Beyaz ışıkla aydınlatılmış küçük odada tek başına oturmakta olan Cahill, kapının açılış sesini işitmesiyle doğruca bakışlarını gelenlere çevirmişti. Bunaltıcı odada artık tek başına olmayacağı için mutluydu fakat gelen kişileri görünce ister istemez yüzü sıkıntılı bir ifadeye bürünmüştü. Onu suç üstü yakaveyan kadın ve adama kızgındı ama yaptıklarından dolayı da utanç duyuyordu. Yanlış olduğunu biliyordu ve bu durumun, onun için bir işaret olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. Bağımlı olduğu için kendini durduramıyordu ve bu hayatının merkezi olmuştu. Bunca zamana kadar yakalanmamış olması da onu daha çok körüklemişti ama şimdi durumlar değişmişti.

Genç doktor, tüm bu olanlara ve içindeki duygu karmaşasına rağmen içeriye giriş yapanları başıyla selamladı. Adam ve kadının, oturduğu yerin karşısındaki boş olan iki sandalyeye yerleşmelerini izlemişti sessizliğini koruyarak. Daha önce de sorgusunda bulunan, saçlarına yavaş yavaş aklar düşmeye başlamış olan adam ise oturmak yerine, omzunu duvara yaslayarak ayakta durmayı tercih etmişti. Herkes yerlerini aldığında odayı tamamen nefes alış veriş sesleri doldurmuştu.

Tüm gözler üzerine toplandığında Cahill, konuya nereden başlayacağını tartamamıştı. Bir anda, tekrardan kendini stres altında hissederek parmak uçlarını masaya vurmaya başladı. Bağımlılığından kaynaklı olarak kızarık gözleri, elinde belgelerle bir köşede duran müfettişe dikildi. Adamdan herhangi bir yardım beklemişti fakat Lestrade, karşısında oturan ikiliye konuşması için işarette bulunmuştu. Sonunda derin bir nefes alan genç doktor, daha fazla uzatma gereği duymadan bildiklerini anlatmaya koyuldu. "Ameliyattan çıktıktan sonra hemen kafayı bulurum. Morfin olmadan uyuyamıyorum bile."

"Sorun değil. Sonuçta morfini dayanılmaz acılarıyla baş etmeye çalışan hastalardan çalmıyorsun." Genç doktorun, kendilerine bulunduğu itirafa karşı yüz ifadesini düz tutsa da konuşmasındaki iğnelemeyi eksik etmemişti Sherlock. Cahill, hakkında böylesine konuşan adamdan memnun kalmadığını kaşlarını çatarak kendini belli etmişti. Bağımlılığının doğru bir şey olmadığını biliyordu ama konu kendisinin bağımlılığı değildi. Tüm bunları memnuniyetle, keyfe anlatmıyordu.

"Bunları yardımcı olmak için anlatıyorum." Öfkeli ses tonunu kontrol edememişti genç doktor. Geriye doğru yaslandığı sandalyeden, biraz daha öne eğmişti gövdesini. Bakışlarını Sherlock'a sabitlemişti fakat konunun uzaklaşacağını hisseden Lestrade, konuşmanın dışında kalma kararından geri dönerek olaya el attı. Sorgu esnasındaki kullandığı ciddiyetinin fazlasını takınıp, bulundukları mekanda kimin sözünün geçtiğini herkese hatırlattırmıştı. "Yardımcı ol o zaman. Bana anlattığını onlara da anlat."

Müfettişten, genç doktor için bir işaretti. Herhangi bir şeye kafa tutmamasını, hızlıca konuyu anlatmasını istiyordu. Eğer konuyu gereksizce uzatırsa, Sherlock'un sivri dilinden kimse kurtulamazdı. Cahill, derin bir nefes daha çekti içine. Masanın altındaki ellerini ovuşturarak üstündeki gerginliği bir nebze atmaya çalıştı.

"Birkaç ay önce bir hastanın odasına sızdım. Yaşlı biriydi. Karaciğer kanserinin son evrelerindeydi. Morfini olduğundan emindim."
"Raymond Sutter, yedi numaralı kurban." Lestrade, Cahill'in konuşmasını desteklemek için, odaya girdiklerinden beri elinde tuttuğu belgeyi açarak yakınında olan Melora'nın önüne bıraktı. Genç kadın, merakla çatılan kaşlarına engel olamamıştı. Başını yana eğip hızla göz atarken, yanı başında oturan Sherlock'un da belgeyi rahatça görebilmesi için ortalamıştı. Belgeyi daha yakından incelebilmek için hafiften Melora'ya yaklaşan Sherlock, dosyayı temel olarak ezberlediği için değişik bir şey olup olmadığına ya da gözünden kaçırdığı bir şeyin var olup olmadığına karşı hızla göz attı. Belki tekrardan gözden kaçan bir kanıt çıkardı.

Tekrardan bir anda oluşan sessizlik, genç doktorun tekrardan rahatsızlık hissetmesine neden olmuştu. Bir an önce, daha önce veremediği bilgiyi verip kurtulmak istiyordu ama hikayedeki konumu onu oldukça zorlamaktaydı. Kuruyan dudaklarını ıslatıp cesaretini bir kez daha toplarken, sözünün kesildiği yerden yaşadığı olayın devamını getirmeye çalıştı. "Makineden morfini aldıktan sonra tuvalete dalıp morfini..."

Konuşmak için toparladığı özgüvenini bir anda yitirmişti Cahill. Oluşan sessizlikle Melora ve Sherlock, başlarını dosyadan kaldırmıştı. Cahill'in durumunu daha iyi bildiğinden, eskisine göre sessinde öfke duygusunu barındırmayarak genç doktorun cümlesini tamamladı Sherlock. Genç kadın Sherlock'un genç doktor için yaptığı atağa eşlik ederek; konuşmasına cesaret vermek adına, başını sallayarak küçük gülümsemesiyle Cahill'i onayladı. "Damardan aldım diyecektin galiba."

Cahill, suçlulukla başını sallayarak Sherlock'un sözlerini onayladı. Yaptığının doğru olmadığını biliyordu ve yaptıklarını dile getirmek onun için fazlaca zordu. "Kendime geldiğimde odaya doğru birinin geldiğini fark ettim."

"Yüzünü gördün mü?" Önündeki dosyadan tamamen kurtulan Melora, kirpiklerini kırpıştırarak meraklı elalarını Cahill'in yüzüne odakladı. Genç doktor, kadının elalarını bir şeyler beklercesine kendine odaklandığını fark ettiğinde utanarak ve fazlaca suçluluk duygusuna batarak başını aşağı indirmişti. Omuzlarını silkip, olumsuzca başını iki yana salladı. "Gidene kadar tuvalette saklandım. Bir saat kadar konuştular. Adamın sesini hatırlamıyorum ama doktor olduğu kesindi. Tıp konusunda bilgiliydi."

"Sutter'ın durumunu mu konuştular?" Cahill'in konuşmasını teyit etmek istercesine, düz bir tonda sorusunu yöneltmişti Sherlock. Katilin hastayla, hastanın hastalığı hakkında konuştuğunu biliyorlardı, en azından öyle olduğunu düşünüyorlardı ama bunu kimseye söylememişlerdi.

"Evet. Hastaya karaciğerinin nasıl iflas ettiğini açıkladı. Toksinlerin vücudunda yavaşça biriktiğinden bahsetti. Her şeyi etraflıca anlattı. Bu konu hakkında ilk defa konuşmadığı belliydi. Hastanın aile namına kimsesinin olmadığını biliyordu. Ertesi gün adam kalp krizinden öldü. Hiç umurumda olmamıştı."

"Morfin kaynağını kaybetmen dışında." Lestrade, araya girerek adam için kendi yorumunda bulundu. Sherlock ve Melora'nın bakışları yavaşça müfettişe çevrilirken Cahill, durumunu bozmadan anlatmaya devam etmişti. "Siz katil hakkında sorular sorunca ne olduğunu anladım. Neden hastanın tuvaletinde olduğumu söylemeden durumu nasıl açıklayacağımı bilemedim."

"Yakalandıktan sonra, insan aniden vicdan sahibi oluveriyor." Son sözü söyleyen müfettiş, sırtını yasladığı duvardan ayrılıp Melora'nın omzuna dokundu. Genç kadın, omzunda hissettiği el ile iletilmek istenen mesajı algılamıştı. Lestrade'i başıyla hafifçe onayladı ve oturduğu sandalyeyi geriye çekti. Ayaklanırken, Sherlock da genç kadının adımlarını izlemişti hemen ardından.

Soruşturma onlar için noktalanmış olduğundan, odadan ayrılma vakti de gelmişti. Sherlock ardındaki sorgu odasının kapısını kapatırken, bakışları yanı başında duran Melora'ya kaymıştı. Adamın yüzündeki küçük gülümsemeyi gören Melora, kendi gülümsemesine engel olamadı. Bu soruşturmadan sonra Sherlock'u iyi görmüştü, saatler önceki çökmüş halinden hiçbir eser yoktu ve bu, adamın sesine de yansımıştı. Adamın bu hallerini seviyordu. Bazen yoruyor ve hızına yetişemiyordu ama onunla geçirdiği zamanlarda aldığı keyif tüm şikayetlerini bastırmaya yetiyordu.

"Katilin izindeyiz, Melora. Doktor Cahill'in tarif ettiği şüpheli Kelty'nin komşusunun anlattığının aynısı."

Birlikte koridor boyunca ilerlemeye başlarlarken Melora, tüm dikkatini Sherlock'a vermişti. Adamın keyifle çıkan ses tonuna karşı, yüzündeki gülümseme istemsizce genişlemişti. Elalarını, tekrardan iş başında olduğu için parıldayan mavilere diktiğinde söz hakkını kendine aldı. Elini kaldırıp, parmaklarıyla tek tek katil hakkındaki kesinleştirdikleri ipuçlarını saymıştı. "Kurbanlarını öldürmeden önce tanıyor. Onlarla konuşuyor."

"Ölüm meleğinin gerçek olduğu anlaşıldı." Neşeli bir mırıltıda bulundu Melora'ya karşı. Artık bir teori değildi. Ellerinde, ölüm meleğinin gerçek olduğuna dair fazlaca kanıt vardı. Bu kişi o hastanedendi ve tıp konusunda oldukça bilgiliydi. Kurban bellediği hastalarla konuşmak ise favori aktivitelerindendi.

Melora giymiş olduğu ceketini düzeltip, kendini Londra'nın dışarıdaki gece soğuğuna hazırladı. Eve gitmek için, Scotland Yard'ın çıkış koridoruna doğru ilerlemişti ama Sherlock'un başka koridora sapmasıyla hızlıca adımlarını durdurdu. Adamın neyin peşinde olduğunu bile anlayamadan, adımlarını çıkış koridorundan çarptırarak Sherlock'un yanında soluğu aldı. "Nereye gidiyorsun?"

"Hastane kayıtlarına bakmaya. Doktor Cahill'in anlattıkları onlara yeni bir ışık tutabilir." Sherlock ilerideki, orijinal belgelerin tutulduğu odayı parmağıyla işaretledi. Doğruca odaya atarken adımlarını, peşinden gelmekte olan Melora'ya da kısa bir bakışta bulunmayı ihmal etmemişti. Ellerini, gün içerisinde kaçıncı kez attığı atkısına atarak onlardan kurtulmuştu.

"Evde kopyaları vardı."

"Orijinallerinde çalışmayı yeğlerim. Daha çok detay, daha çok doku var." Sağ elini kaldırıp, sanki kağıdın dokusunu kontrol ediyormuş gibi parmaklarını birbirine sürttü Sherlock. Aldıkları fotokopilerde bu dokular, üzerine sinen kokular gelmezdi. Oysa onlarda bile küçük ama önemli olabilecek bilgiler saklıydı. "Ölüm meleği konusunda haklıydım. Bir düşünürün de dediği gibi: 'Akla ilk gelen genellikle doğrudur'."

"Bu düşünür bana çok tanıdık geldi." Sherlock'un kendinden emin ve 'mükemmelim' dercesine gülümsemesine karşılık, başını iki yana sallayarak kıkırdayıp kendince mırıldanmıştı genç kadın. Adamın, kendini ima ettiğini biliyordu. Aklına ilk gelenlerle genel olarak nokta atışında bulunuyordu davalarda. Bu davada bile, Cahill'den şüphelenmemişti. Daha sonra kafalar karışmış, durumlar iç içe girişmişti ama sonuçta yine Sherlock haklı çıkmış. Katil Cahill değildi. Evet, suçuydu ama odaklandıkları suçlu değildi. Sherlock'un, park alanındaki konuşması tekrardan Melora'nın zihninde canlanmıştı o an. Eğer bu sözler kadın için de geçerliyse, yarın sabah halletmesi gereken oldukça önemli bir işi vardı.

Günlük koşusu için kurduğu telefon alarmının sesiyle yeni bir güne uyanan Melora, yataktan kalkmadan önce derin bir iç çekti. Bedenini rahatlatmak için kendini gererken pencereden dışarıya göz atmıştı. Hava, normal sabah aydınlığına göre daha karanlıktı. Londra, halkına bir başka yağmurlu havanın geldiğinin haberini vermekteydi. Londra'nın sonbaharını seviyordu ama kış mevsimini ayrı seviyordu. Üşümeyi seviyordu, üşüdüğünde sıcaklığa sokulmayı da. Ve o geçiş esnasında oluşan hisler kadını mutlu ediyordu. Ayrıca kar, hayatında önemli bir yerdeydi. Hayatı boyunca, karla bir bütün olmuş ülkelerde yaşamıştı. Annesinin doğup büyüdüğü Kanada olmak üzere, Norveç ve İsviçre gibi. Yağmurun şehri olan Londra'nın kara verdiği tepkiler komiğine gitse de, hoşuna da gidiyordu Melora'nın. Doğup da büyüdüğü büyüleyici şehri, karın altında bir başka güzel oluyordu.

Kendini yataktan atıp, hazırlanmaya koyuldu. Dün gece yatağa geçmeden önce hazırladığı ve ütüsünü vurduğu vazgeçilmez gömleklerinden birini giyerken, pantolon askılıklarına uzanmak yerine gömleğinin üstüne giyebileceği ve kendini ısıtacak kazaklarından birine uzandı. Paltosunu ve kırmızı atkısını üzerine geçirirken son olarak, ceplerini her zamanki gibi günlük ihtiyaçlarıyla doldurdu.

Bu sabahki koşusunu iptal etmişti. Hâlâ oturtamadı düzeninde erken saatlerde uyanıp koşuya çıkar, geri dönüp iş için hazırlanarak teşkilatın yolunu tutardı. Bugün rutininde değişiklik vardı. Sherlock'la olan dünkü konuşmalarının hepsini gözden geçirmişti ve adamın haklı olabileceğini düşünüyordu. Yanlış veya doğru olsun, düşüncesinin peşinden gitmeliydi. Gerçekten aklına ilk gelen şey doğru olabilirdi ve söz konusu insan hayatıydı burada.

Bayan Hudson, doğal olarak bu erken saatlerde uykusunu sürdürmekteydi. Yaşlı kadını uyandırmamaya özen göstererek daireden olabildiğince sessiz ayrılırken, kendini bir o kadar da hızlı koridora atmıştı. Bayan Hudson'ı uyandırmadan daireden çıkabilmişti, şimdi sıra Sherlock'a yakalanmadan binadan ayrılmaktı. Eğer Sherlock ayakta ise, biliyordu ki elinden kurtulamazdı genç kadın. Özellikle erken saatte böylesine hazır ise kadın, peşine takarak bir yerlere götürüp başına yeni işler çıkarırdı. Normal zamanlarda sıkıntı değildi Melora için. Sherlock'la ilgilendiği işlerden zevk alıyordu sonuçta. Ama özellikle şimdi kaybedecek çok bir vakti yoktu. Hastanedeki işinin ne kadar ve nasıl süreceğini tam olarak kestiremiyordu. Sadece kısa ve olumlu geçmesini umuyordu.

Üzerinde '221B' yazan kara kapıyı arkasından kapayarak sonunda kendini Baker Sokağına atmıştı. Botlarını taşlı kaldırıma çarptırarak kendine uygun, boş bir taksi aradı. Sonunda yaklaşmakta olan taksiyi gördüğünde, el işaretiyle durmasını belirtmişti. İki gündür üst üste gittiği hastaneni adresini vererek yolculuğa bırakmıştı kendini.

Sabah yoğunluğunun normalden daha az olduğu vakitte araç yolculuğu yaptığı için hastaneye varmaları da oldukça kısa sürmüştü. Taksiciye ödemesini yapıp hiç zaman kaybetmeden kendini binanın içerisine attı. Günlerdir uğrak noktalarından biri olmasından kaynaklı olarak ezberlemiş olduğu koridorlardan, istediği yere dolanma gereği olmadan varmıştı.

Carrie, elindeki hasta belgesine hastaya yapılmasını istediği son testleri eklerken masanın öbür ucundaki hemşire ile güncel konular hakkında konuşmaktaydı. Önüne düşen kıvırcıklarını parmaklarıyla geriye taramış ve başının üzerinden, koridordaki eski arkadaşını fark etmişti. Hemşire ile konuşmasını noktalayıp, elindeki belgeyi kadına teslim etti. Böylece Melora ile tek kalmıştı. "Melly."

"Günaydın Carrie." Hastaneye giriş yaptığı adımlara nazaran, adımlarını daha da küçülten Melora yavaşça eski dostuna yaklaştı. Yüzüne her zaman yerleştirdiği gülümsemeyle doktor kadını hafif bir baş eğmesiyle selamlamıştı. Hâlâ eski tanıdıkları görmeye alışkın değildi, garip hissediyordu. Özellikle Carrie ile bu durum biraz daha tuhaftı, ikisi de aralarındaki kırgınlığa neden olan tartışmayı dile getirmemişti. Melora o tartışmayı konuşmama kararındaydı ve anlaşılan Carrie de aynı kararı almıştı. Ama yine de, konuyu geride bırakma kararında olsalar da bir araya geldiklerinde oluşan o garip sıkıntılı hissi geride bırakamamışlardı.

"Günaydın..." Şaşkınlığını gizleyememiş olan Carrie, harfleri dudaklarından zor dökmüştü. Hızlıca kendini toparlamaya çalışarak yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirdi. "Kusura bakma lütfen şaşkınlığıma. Sadece, bilirsin, seni görmeyi beklemiyordum. Yani bu saatte."

Carrie'yi başıyla onayladı genç kadın. Şaşırmış olmasına şaşırmamıştı. Durum tam tersi olsaydı ve Carrie, beklenmedik bir saatte karşısına çıksaydı kendi de şaşırırdı. Hayatını adadığı dedektifliğinden evrimleşmiş duyularını kabartır ve baştan aşağı kadını incelerdi. Ama durum bu değildi. Elleri boğazını sarmalayan kırmızı atkısına giderken, sıcak - soğuk ortam geçişinden dolayı hissettiği yoğun sıcaklıktan kaynaklı olarak çekiştirmişti kumaş parçasını. "Seninle bir konu hakkında konuşmam gerekiyor. En uygun zaman da çok yoğun olmayan bu saatler."

"Bu saatte burada olacağımı nereden bildin?" İstemsizce bir soru dudaklarının arasından kopup gitmişti doktor kadının. Melora, gülümseyen dudaklarını birbirine bastırırken tek kaşını kaldırıp 'sence' dercesine bir bakışta bulunmuştu. Ama hızla toparladı bakışlarını. Yakın bulduğu insanlara karşı, bilgi bakımından üstünlük taslayarak onların ezilme duygusuna kapılmalarını pek de istemiyordu. Elinde olmadan davranışları kontrolden çıkabiliyordu bazen. Durup, empati bağlarını tekrardan onarması gerekiyordu o esnada. "Benim hatam, cevabını bildiğim sorular sormamalıyım. Peki, cevabını bilmediğim soruya geçeyim o zaman. Ne hakkında konuşmak istiyorsun, umarım kötü bir şey değildir."

Gülümsemesini sıkıntılı bir gülümsemeyle değiştirmişti işte o an Melora. Şimdiye kadar her şey normaldi ama bundan sonrası için büyük bir sıkıntı vardı. Derin bir nefes alıp önündeki saçları geriye attı. Dostane konuşmadan, ciddi bir konuşmaya duruşunu hazırlamıştı. "Bence ameliyattan önce Morgan TEE'YE girmeli."

Carrie, ilk başta konuşulan mevzuyu anlamak için bakışlarını Melora'nın yüzüne odaklamıştı onları daraltarak. Daha sonrasında kafasına dank etmişti ki konudan sıkılmışçasına gülümseyerek tüm ilgisini çekmişti kadının üzerinden. Bunun olacağını görmeliydi. Melora bir şeye kafayı taktı mı kolay kolay vazgeçmezdi. Bu kadar başarılı olmasının nedeni buydu. Sıkıntılı bir yaşamı vardı ama yine de Melora harika bir insandı. O hep bazı konularda sınıfta kalsa da çoğu konuda bir numaraydı. Zamanında özenmiş ve örnek almıştı ama Melora kadar sabırlı bir insan olamadığı için çabucak pes etmişti. Şimdi ise kendinin başarılı olduğu bir alandaydı ve Melora onun alanına karışıyordu. "Ekokardiyografi beklediğim gibi temizdi. Endokarditi yok."

Sabırlı bir şekilde tekrardan başıyla onayladı Carrie'yi Melora. Bunu söyleyeceğini tahmin etmişti, kim olursa olsun bu sonucu sunacaktı önüne. Bu nedenle, dersine oldukça iyi çalışmıştı genç kadın. Sherlock ile dün gece teşkilattaki belgelerin bir kısmını inceleyip eve döndüklerinde, kendi odasına çekilip biraz araştırma yapmıştı. Yaptığı araştırma faydalı olmuştu kadın için. Tozlanmış eski bilgilerinin tozunu atıp, tazelettirmişti. "Vakaların %25'i ekokardiyografide ortaya çıkmaz. Tırnağındaki kanamaya ek olarak rengi de soluk."

"Sırf senin içine bir şey doğdu diye 12 yaşındaki bir çocuğu korkutucu bir teste sokamam." Durumdan hiç de memnun olmayan Carrie, başını iki yana sallarken eliyle de fikre olan negatifliğini desteklemişti. Elinin altına bir başka hasta dosyası geçerken, boş gözlerle yazıları gözden geçirdi. Sadece konuyu noktalayıp, Melora'yı yanından uzaklaştırmayı ümit ediyordu bu hareketiyle. Fakat yanılıyordu.

Melora, avuçlarını birbirine yaslayıp dua pozisyonuna getirirken, çenesinin altına dayamıştı ellerini. Ela gözlerini kısarak, durumla alakalı mahcupluğunu yansıtmıştı doktor kadına. "Sınırı biraz aşıyorum ama..."

"Evet, aşıyorsun. Senin hastan değil, benim hastam." Sonunda sabır sınırı taşan Carrie, Melora'ya yaklaşarak öfkeli bir şekilde dişlerinin arasından tıslamıştı. Ardından geriye birkaç adım atıp, çevresine göz attı. Doktor kadının imdadına yetişecek kimse yoktu. Elindeki dosyayı bırakarak, kendi adımlarıyla olduğu yeri terk etmek tek çözüm görünüyordu Carrie için.

"Anlıyorum." Kendince mırıldanmış ama sesini Carrie'ye de duyurmuştu Melora. Sesli bir şekilde yutkunup, gözlerini yumdu. Derin birkaç nefes almıştı. Biraz empati yüklemesi yapması gerekiyordu her iki taraf için de. Ciddi anlamda eski arkadaşını anlıyordu. Yapmakta olduğu dedektiflik kariyerinde kendi meslektaşları karışınca bile sinir olabiliyordu. Carrie'nin doktorluk hayatı için de bu durum geçerliydi. Şimdi ise daha sinir bozucu olmalıydı onun için. Dışarıdan biri, yapmakta olduğu doktorluğuna ve verdiği kararlara karışıyordu. Şu ana kadar sakin kalması bile büyük bir başarıydı aslında arkadaşı için ama Melora, vazgeçemezdi. Yanından uzaklaşmaya başlayan Carrie'nin peşinden gidip, kadının kolunu tutarak onu durdurmuştu. "Sezgilerime göre, ameliyata girerse ölme riski olacak."

Carrie bakışlarını ilk, kolunu tutan uzun ince parmaklara ardından da elalara dikmişti. Bir şey söylemeden önce sadece iç çekip yüzüne küçük bir gülümseme kondurmuştu. Kolunu, Melora'nın parmaklarından kurtardı ve daha önceki ses tonuna nazaran daha yumuşak bir ton tercih etti konuşurken. "Hiçbir şey olmayacak, Melora. Ameliyata ben giriyorum. Sen girmiyorsun. Hatırlatırım, doktor olan benim. Sen ise dedektifsin."

Son vurgulamasını yaptığında Carrie, icra ettikleri meslekleri özellikle bastırmıştı. Bunu Melora'yı kırmak için söylememişti. Sadece, yaptıkları meslekleri tekrar fark etmesini istemişti. Doktorlar hastaları iyileştirirdi, dedektifler ise davaları çözer ve suçluları yakalardı. Kimse kimsenin mesleğine ve mesleki bilgisine karışamazdı. Melora da atmış olduğu adımı bilmeliydi Carrie'ye göre. Melora'nın herhangi bir şey söylemesini beklemeden, hızlıca genç kadının yanından ayrıldı. Ardında şaşkın bir Melora bırakmıştı ve Carrie'yi haklı bulan. Sonuç da tıpla hiçbir bağı yoktu, ondan vazgeçmişti.

Hastaneden ayrılan Melora, işinin başına geçmek için Scotland Yard'ın yolunu tuttu. Düşündüğünden daha fazla geç kaldığından, her sabah ulaşım olarak tercih ettiği metroyu kullanmak yerine taksiyle zamanını daha iyi değerlendirmişti. Hızlı adımlarla kendini taksiden atarak, başlamış olan sağanak yağmurdan en az hasar alma çabasıyla binaya giriş yaptı. Vakit kaybetmeden kırmızı atkısını boynundan çıkarmıştı. Dosyalarının başına geçmek için masasına ilerlerken, Anderson'ın imalı sözleriyle rotasını değiştirmişti.

Anderson'ı umursamayarak doğruca dünkü, belgelerin olduğu araştırma odasına geçti. Kapıyı açış hızını ayarlayamamıştı. Oldukça fazla gürültüye neden olmuştu ama içerideki adamı biraz bile olsa rahatsız etmemişti. Sherlock, gözlerini kapatmış yerde öylece oturuyordu. Sırtını dolaba vermiş sessizliğini korurken, dışarıdan bakan herkes adamın uyukluyor olduğunu söylerdi. Melora ise durumu biliyor ve Sherlock'u tanıyordu. Adam kendi zihninde dolanıyordu.

"Bir saat geç geldin." Gözleri kapalı dahi olsa içeri girenin Melora olduğunu her halükarda anlamıştı. Geç kaldığı için attığı hızlı ama sağlam adımlar ve odaya giriş şekli. Unutmamak gerekirse de Melora'yla bir bütün olmuş o duş jelinin Hindistan cevizi kokusu. Odaya girdiği gibi, kapının rüzgarıyla burnuna çarpmıştı koku.

"Hasta hakkında Carrie ile konuşmaya gittim." Üstündeki paltodan kurtulup, memnunsuzca fırlatmıştı sandalyelerden birinin üstüne. Salık saçlarını at kuyruğu yaparmış gibi arkada toplayıp serbest bırakmıştı. Normal zamanlarda düzenli olan Melora, tamamen dağınık görünüyordu şimdi. Genç kadının, düzenini kaybetmesi hiç de iyiye işaret değildi.

Sherlock oturduğu yerden, yumduğu gözlerini sonunda açmıştı. Mavi gözleri otomatik olarak Melora'yı bulduğunda kaşları istemsiz çatılmıştı. Baştan aşağı kadını süzerken, yaslandığı belge dolabının önünden kalktı . Elindeki dosyayı bırakmadan gömlek ve ceketinin kollarını düzeltti son kez durumlarını tartarken. Melora'nın onsuz geçirdiği zamana biraz merak salmıştı. Hastaneye gideceğini ve dünkü hasta hakkında konuşacağını biliyordu, kadını tanıyordu çünkü. "Başarılı oldun mu?"

"Elimden geleni yaptım." Genç kadının sesi tek tük çıkmıştı. İçeri girdiğinden beri, asla eksik etmediği gülümsemesi bir kere bile olsa can bulmamıştı dudaklarında. Elleri, umutsuzca bacaklarının iki yanına çarparken paltosunu atmış olduğu sandalyeye oturdu. Tekrardan önüne düşen saçlarını bir kez daha geriye doğru toplamıştı.

Sherlock, Melora'nın yıkılışını görebiliyordu. Konuşmaları iyi geçmemişti, belki birazcık kırıcı sözler sarf etmişlerdi birbirlerine. Şu an güzel olmayan düşüncelerle boğuşuyor olmalıydı, olması gerektiğinden fazla sessizdi. Melora'yı tanıyordu ama henüz, tamamen çözmüş de sayılmazdı. Büyük sessizliklerin onun için ne anlama geldiğini bilemiyordu. Bir tahmini vardı sadece.

Derin bir nefes alan Sherlock, elindeki dosyaya bakındı. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme can bulurken, yüzünden tatmin olmanın ifadesi yer alıyordu. Adımlarını sessizlikte adım sesleri yaratarak, sandalyede oturmayı sürdüren Melora'ya doğru attı. Eski Melora'yı geri kazanmalıydı, en azından dedektif olana. Bu halini fazlasıyla sıkıcı buluyordu. Ayrıca bir nevi kendini borçlu hissediyordu genç kadına karşı. Dün akşamki desteğini, geri kazanma çabalarını bunca zamana kadar kimseden görmemişti. Melora, onun için çabalamıştı. Pes etmemesi için elini uzatmıştı, şimdi sıra kendindeymiş gibi hissediyordu Sherlock.

"İyi tarafından bakarsak ben çok önemli bir şey keşfettim." Elindeki belgeyi açıp, Melora'ya gülümseyerek uzatmıştı bakması için. Sherlock'un imalı ve birazcık eğlenen ses tonuna karşı gözlerini devirmeden edemeyen genç kadın, dudaklarında ufak çaplı oluşan gülümsemeye de engel olamamıştı. Ne durumda olursa olsun, Sherlock bir şekilde kadını gülümsetmeyi başarıyordu.

Adamı çok beklettirme gereği duymadan, uzattığı dosyayı usulca aldı. Geriye yaslanırken, belgede yazanlara göz attı. Kendini yorgun hissediyordu ve gördüğü şeyleri tekrar tekrar görmek başına ağrı girmesine sebebiyet olmuştu. Gözlerini saniyelik olarak yumarken belgedeki görsele ve yazılara tekrardan göz gezdirmişti ardından. "Dariya Ruseckas'ın onay formu. Beşinci kurban."

"Dikkatli bak." Melora'nın bunu söyleyeceğini biliyormuş gibi hızlı geri dönüşte bulunmuştu dosyayı parmağıyla işaretlerken. Melora'nın baştan savma bakmaması için uyarıydı bu.

"Anjiyografi için standart bir onay formu. Uygun olan prosedür bu." Sol şakağına uyguladığı baskıya ek, elalarını Sherlock'a kaydırmıştı. Tam olarak nereye odaklanmasını istediğini merak ediyordu. Daha yeni gelmişti dışarıdan ve soluklanmasına bile izin vermemişti.

Sherlock, Melora'nın halen daha isteksiz, enerjisi düşük tavırlarına karşı başını iki yana salladı. Bu hareketiyle kıvrımlı kapkara saçları, kendi aralarında naif bir dansa tutulmuştu adeta. Tekrardan bakması için, alnına düşen kıvrımlı saç tutamının altındaki mavi gözleriyle belgeyi işaret etti. "El yazısına dikkat et. Daha doğrusu el yazılarına."

Gelen ipucu ile Melora'nın ilgisi tekrardan canlanmıştı. Oturduğu sandalyede dikleşip, şakağındaki elini çekti. Her iki eli ile kavradığı belgeye tekrardan göz atmıştı. Kağıtta, Sherlock'un da bahsettiği gibi iki farklı el yazısı bulunuyordu. Her iki yazı da kötüydü. Yazıları birbirinden ayıran farklılıklar ise, biri daha büyük harfler ve iç içe geçen yazı tarzını kullanırken diğeri daha küçük harflerle birlikte normal aralıklarla yazmıştı cümlelerini. İkili yazı için de en göze çarpan a harfinin farklı yazılışıydı ve her iki yazı için de farklık renkte kalemler kullanılmıştı. "İki tane el yazısı var. Dariya adını yazıp imzalamış ama formu bir başkası doldurmuş."

"Aynen öyle. Burada baş harfleri olan hemşire A.J. yani Anichka Jones. Jones evlendikten sonra aldığı soyadı olsa gerek. Çünkü Anichka'nın Ukraynalı adı olduğu belli. Bayan Ruseckas'ın yerine formu doldurmasını açıklıyor. Çünkü Bayan Ruseckas Ukrayna doğumlu, belli ki formu dolduracak kadar İngilizcesi yoktu."

"Yani?" Duraksayan Sherlock'a, anlatımına devam etmesi için desteklercesine başını salladı. Adam Melora'nın istekliliğini geri çevirmemişti. "Katil kurbanlarıyla konuşmayı seviyordu. Tekrar tekrar gerçekleşen ve uzun konuşmalar. Kurbanlarını tanımak olayın bir parçasıydı."

"Onu tanıması için de Ukraynaca biliyor olması gerekiyordu..." Kafasındaki çoğu soruya cevap bulmanın heyecanıyla oturduğu yerden hızla ayaklandı. Biraz önceki tüm ilgisizliği ve dağınıklığı gitmilti artık. Katil, kurban bellediği her hastayla istisnasız bir şekilde durumu ve hayatı hakkında konuşuyordu. Hem de uzun uzun. Ukraynaca biliyor olması büyük bir ipucuydu, tekrardan hastane kayıtlarına göz atmalılardı.

Sherlock'un karşısına dikilip, parıldayan elalarını adamın gözlerinin içine dikmişti. Dudaklarındaki umutlu gülümsemeyi bastırma gereği duymadan, elindeki dosyayı adamın göğsüne yapıştırarak dosyayı teslim etmişti. Tüm bu yaşadığı heyecandan dolayı gözünden kaçan bir şey vardı ki, ufak da olsa Sherlock'un dudaklarında can bulan tebessümdü. Sherlock, sevdiği Melora'yı tekrar yakaladığı için sandığından daha mutlu hissediyordu. "... Kayıtlarda bu şartları sağlayan bir doktor arayalım."

"Zaten aradım. Kimse yok." Yüzündeki memnuniyetin işareti olan tebessüm, öfkeli koca bir gülümsemeye dönüşmüştü Sherlock'un. İpucuyu yakaladığından beri dosyalarla boğuşuyordu. Hastanede çalışan ve Ukraynaca bilen bir tane bile doktor bulunmuyordu.

Genç kadın şaşkınlıkla ve durumu anlamamışçasına kaşlarını çatmıştı. İpucudan elde edilen sonucun garipliğinden çok, Sherlock'a şaşırıyordu. Sonuç olumsuz olmasına rağmen adam halen daha gülümsemekteydi. "Peki niye bu kadar mutlusun?"

Melora'nın sorusuna karşı, Sherlock bir adım daha yaklaşarak kadınla aralarındaki mesafeyi biraz daha azaltmıştı. Gizemli bir havaya bürünmek için, kıvrımlı siyah saçlarının altındaki parlak mavilerini daraltmıştı. Bulunduğu hamle, Melora'yı beklenmedin bir şekilde yakaladı. Adamın göğsüne yapıştırdığı dosyanın üstünde durmakta olan eli, aralarında yine de belirli bir mesafe oluşturmasına neden olsa da Sherlock'un sıcak nefesi yüzüne çarpmaktaydı. Ve bu da, istemsiz olarak kirpiklerini kırpıştırmasına neden olmuştu. Sherlock gülümseyerek, sanki bir sır verircesine fısıldadı kadına. "Çünkü senin de bildiğin gibi tüm doktorlar doktor olarak kalmaz."

"Aksanınızın olmaması çok etkileyici." Sessizliğin çökmüş olduğu sorgu odasında kendine bir sandalye çekerken, olabildiğince fazla gürültü yapmıştı. Masanın öbür ucunda oturan, uzun sakallı hademe adama baktı. Yaşlı adamı bu konuda tebrik edercesine dudaklarını bükmüş, başını yumuşak bir şekilde sallamıştı.

Melora, Sherlock'un yanındaki ikinci ve odadaki son sandalyeye yerleşmişti. Ellerini sonunda at kuyruğu yaptı saçlarında gezdirip, saç tutamlarının sırtına çarpmasına izin verdi. Yüzüne yerleştirdiği saygılı ifade ile, onlardan yaşça daha büyük olan adama baktı. Günlerdir aradıkları ölüm meleği yaşlı hademe olsa da oldukça tatlı ve iyi görünümlü bir adamdı. Felsefesi herkese göre ters bir felsefeydi.

"Teşekkürler." Akıcı İngilizcesiyle, karşısındaki saf İngiliz olduğundan emin olduğu adama tebessümde bulunmuştu. "İngilizceyi küçükken öğrendim."

"Sizi sokakta görsem Ukraynalı olduğunuz hiç aklıma gelmezdi. Ama çalıştığınız yerde aletleriniz sizi ele veriyor. Temizlik arabanızın tutacağı mavi-sarı bezlerle sarılmış. Temizlikte kullandığınız bezlerin beyaz olduğunu görünce o kumaşın özellikle seçildiğini anlamıştım. Sonra anladım ki Ukrayna bayrağını temsil ediyormuş." Odadaki genç kadının yaptığı gibi, sessizliğe gömülüp ilgiyle adamı dinliyordu. İlk karşılaşmaları ve davranışı hoşuna gitmese de, işini oldukça iyi yaptığını düşünüyordu Sherlock'un. Alanında yetenekli bir bireydi. Sherlock, üzerindeki gözleri umursamayarak anlatımına devam etti. "Sonra personel dosyanıza baktım. İşe bakın eğitim kısmımda Olesky Üniversitesi yazıyordu. Tebrik ederim. Tartışmasız Ukrayna'daki en iyi tıp fakültesi."

"Tartışmasız değil." Melora ve Sherlock'a küçük bir gülümseme bahşetmişti ve aynı hamleyle ikiliden geri dönüş almıştı. "Evet, Ukrayna'da doktorluk yapmıştım. Şimdi hademelik yapıyorum. Bu yüzden mi buradayım? Yerleri yanış mı silmişim?"

Adamın konuşma boyunca normal tavrını korumasına karşı belli belirsiz bir derin nefes çeken Sherlock, kuruyan dudaklarını yalayarak onları dişledi. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyordu ama her şeyi biliyorlardı. Sadece, adamın kendisinin itiraf etmesini istiyorlardı. Sabırlı bir yaklaşımda bulunan Melora, dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını yukarı kaldırdı. Yaslandığı sandalyeden doğrulduğunda, önündeki bir takım dosyaları adamın önüne dizmeye koyuldu. Her bir dosyayı açık bir şekilde bırakırken, öldürülmüş olan hastaların bilgilerini ve fotoğraflarını ortaya sermişti. "Aslında bize yardımcı olabileceğiniz bir şey var. Bu şahıslardan herhangi birini tanıyor musunuz? Hepsi bu hastanenin hastası. Hastasıydı desek daha doğru olur. Artık hepsi ölü."

Melora sandalyesine geri yaslanırken, parmak uçlarıyla her zamanki ritmini tutmuştu masanın ahşap yüzeyinde. İkilinin tüm dikkati, karşılarında oturmakta olan adamdaydı. Sessizliği bölmek ve adamın konuşmasına teşvikte bulunmak için Sherlock kendi adımını atmıştı sözle. "Hepsinin öldürüldüğünü düşünüyoruz.

"Evet, onları hatırlıyorum." Önüne düzenli bir şekilde dizilmiş dosyalara, daha doğrusu dosyaların üzerindeki yüzlere göz attı. "Bu hastaların çoğu ağır hastaydı. Neredeyse öleceklerdi."

"Bu yüzden onları öldürmek normal hale mi geliyor?" Usulca sorusunu iletti Melora. Adamın durgunluğu karşısında, kendi durgunluğunu korumaktaydı. Danilo bakışlarını kadına çevirdi ve aynı sakinlikle cevapladı soruyu. "Bir hasta acı çekerken ölüm bir felaket değildir. Bir kurtuluştur."

"Çok asil bir şeymiş gibi anlattınız..." Sherlock, mavilerini adamın üzerinden tek bir saniye bile ayırmadan mırıldandı. Bu mırıltısı, sessiz odada normal bir konuşma tonu kullanılmış gibi dört duvar arasına yayılmıştı. Yaşlı adam bakışlarını kaçırdığında, imalı konuşmasını yuvarlayarak tamamladı. "... Savunmasız ve hasta insanların katilini."

"Özür dilerim. Benimle neden konuşmak istediğinizi hâlâ anlamadım."

"Arama izni aldık, Bay Gura." Durumu artık açıklığa kovuşturmak isteyen Melora, öne eğilip masaya kollarını koyarken ellerini birbirine kenetledi. Artık adamın rol yapmasından sıkılmıştı. Onlardan önce konuya açıklık getirmesini dilerdi adamın. Bakışlarını saniyelik olarak adamın üzerinden çekip, kucağında duran kanıt paketini ortaya çıkardı. "Siz hastanedeyken dairenizi aradık ve bunu bulduk."

"Sizin tarafınızdan yazılmış tıbbi notları içeren bir metin. Yalnızca bu dokuz hasta hakkında. Onları sizin öldürdüğünüzü biliyoruz." Adamın evinde buldukları kanıtın ne olduğuna açıklık getirerek, kanıt torbasını Melora'dan teslim alarak masanın ortasına bıraktı. Uzun denecek kadar sessizleşen ortamda, adamın konuşmasını beklediler. Tüm bu yaptıklarının bir açıklaması, bir nedeni olmalıydı.

"Onları serbest bıraktım." Sonunda sessizliğini bozan adam, kuruyan boğazını küçük bir öksürükle canlandırırken dudaklarını ıslattı. "Acı kafesine dönüşen vücutlarından serbest bıraktım. Onları anladım. İnceledim. Kurtulma şansları olmadığından emin oldum. Yaşadıkları tek şey ölümün korkusuydu. Yapılması gerekeni yaptım. Onlara merhamet gösterdim."

"Peki Samantha Cropsey?" Tüm dikkatiyle dinleyen Sherlock, ölen genç kadının dosyasını işaret etti. Dün bu bilgi ortaya çıktığından beri bu kadının neden öldürüldüğünü düşünüyordu. Diğerlerinden oldukça farklıydı. Gençti ve iyileşiyordu. Öldürülen çoğu kurbanın zıttıydı.

Sherlock'un gösterdiği belgeye göz attıktan sonra durumu anlamamış bir şekilde adama geri çevirmişti bakışlarını. "N'olmuş ona?"

"İyileşiyormuş. Ona yaptığınızı merhametle nasıl açıklayabiliyorsunuz?"

"İyileşmek mi?" Sakin görünüşünden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan hademe adam, kaşlarını havaya kaldırarak şaşkınlığını dillendirmişti ama hemen ardından başını olumsuzca iki yana salladı. Hastanın durumunu iyi biliyordu, yanılıyorlardı. "Metastazlı kanseri olan biri iyileşemez."

"Kanser değildi. Bypass ameliyatı geçirmişti. Tansiyonu düzeliyordu. Oksijen oranı..." Melora, hastanın durumunu Danilo için tekrar etmiş ve iyice açmıştı. Hastaneden aldıkları belgelerin hiçbirinde kanser olduğu yazmıyordu genç kadının. Durumun iyi olduğu, yavaş yavaş bile olsa iyileştiği yazmaktaydı. Melora daha da devam edecekken karşısındaki adam, netliğiyle bölmüştü konuşmayı. "Hayır. Yanlışınız var. Kalbinde tümör bulundu."

"Ne oldu? Yeterince hasta birini bulamayınca canınız mı sıkıldı?" Katilin anlamsızca karşı çıkışından sıkılan Sherlock, Danilo'nun konuşmasını kesti. Ortada yalan söylenecek bir şey yoktu. Resmi belgeler vardı ve o belgeler kadının tümörü olmadığını söylüyordu.

"Acısı o kadar fazlaydı ki cümle bile kuramıyordu. Acısını dindirmem için yalvardı."

"Önünde uzun bir hayat vardı." Hademenin tüm bu olanlara karşı sakin kalıp inatla kadının tümör olduğunu söylemesine artık sakin kalamayan Sherlock, öfkesini gizlememişti. Sesi ortamda ilk defa yükselirken, tamamen yok yere ölmüş genç kadının dosyasının üzerine parmağıyla sertçe vurdu. Bu hamlesine ve öfkesine karşılık karşı tarafı da harekete geçirmişti. Hademe adam elini masaya sertçe vururken sesini, Sherlock gibi ilk defa yükseltmişti. "Hayır! Ölüyordu."

Ortamda aniden yükselen gerilim karşısında sadece izleyici kalan Melora, iki adam arasında gerildiğini hissetmişti. Otomatik olarak Sherlock'un kolunu tutup sakinleşmesi için fiziksel uyarıda bulunurken, ortama sesli bir öksürük uyarısında bulundu. İki adam da nerede olduklarını unutmuştu biraz önce. Hatırlatması gerekiyorsa eğer, güzelce hatırlatırdı Melora. Teşkilatın sorgu odasındaydılar ve odada bulunan tek resmi görevli çalışan kendiydi. Eğer odada ses yükselecekse, bunu yapmaya hakkı olan tek kişi genç kadındı.

Sherlock, kolunu tutmakta olan Melora'nın uyarısını almıştı ama karşısındaki adamın vermiş olduğu tepkiye olan şaşkınlığını gizleyememişti. 'Ölüm meleği' olan adam, öfkesinden saniyeler içinde kurtularak dakikalar önceki sakinliğini geri kazandı. Bakışları Sherlock ve Melora'nın arasında gezinmişti. "Sovyet Ukrayna'daki polislerden bir farkınız yok. Kendinizi doğru göstermek için yalanlar uyduruyorsunuz. Söyleyeceklerim bu kadar."

"Söyleyeceklerini söyledin." Sevmediği otoriterliğine bürünen genç kadın, sandalyesini geri itip ayaklanmıştı. Danilo'yu başıyla onaylarken bir yandan da kanıt torbasıyla hasta kayıt belgelerini toparladı. Hâlâ yerinde oturan Sherlock'a bakıp, kapıyı işaret etti başıyla ardından. "Sherlock."

Genç kadın önden çıkarken sorgu odasından, Sherlock da ardından takip etmişti. Kapıyı arkalarından kaparken, sorgu odasının hemen yanındaki izleme odasından Lestrade çıktı. Tebrik ve teşekkür edercesine eliyle adamın sırtına vurmuştu. "İyi iş çıkardın. Buradan sonrasıyla biz ilgileniriz. Melora?"

Melora başıyla müfettişi onaylamıştı ama elalarını sıkıntılı ve düşünceli duran Sherlock'un üzerinden çekememişti. Müfettişin de dikkatini çekmiş olmalı ki dönüp, yanında dikilen adama baktı. "Ne oldu? Sorun ne?"

"Doğru söylüyor ya da doğru söylediğini sanıyor."

"Katil olduğu konusunda mı?" Müfettiş, Sherlock'un ne demeye çalıştığını anlamamıştı. Adamı bu kadar durgun gördüğünde bazı şeylerin tam olarak yerine oturmadığı düşüncesi kafasında oluşuyordu. Ama katil belliydi, adam her şeyi kabul etmiş ve evinden de kanıtlar elde etmişlerdi.

Sherlock, Lestrade'in hâlâ durumu kavrayamamış olmasına karşı gözlerini devirdi. "Samantha Cropsey'nin durumu hakkında. Onun gerçekten kanseri olduğunu ve acı çektiğini sanıyor."

"Öldürdüğü insanlara yardım ettiğini de sanıyor. Adam akıl hastası. Ne bekliyorsun ki?" Sherlock'un rahatlamasını umarak konuşmuştu ama onun söylemiyle rahatlamayacağını biliyordu. Yine de, bir şekilde umuyordu.

Arkada oluşan hareketlilik ile, Melora'nın gözleri önündeki iki adamın arkasına kaymıştı. Sorgu odasına onlardan sonra giren görevliler, kelepçelenmiş bir şekilde Danilo'yu içeriden çıkarmışlardı. Yaşlı adam ile kurdukları göz temasından bakışlarını kaçırıp hızla önüne dönen Sherlock, düşünceli halinden kurtulamayarak müfettişin sözlerini onaylamadı. "Bilmiyorum. Bunu beklemiyordum."

Terminalin merdivenlerini çıkarken genç kadın, telefonuna gelmiş olan mesajları gözden geçirdi. Aralarında önemli mesajlar bulunmasa da Bayan Hudson'ın bırakmış olduğu mesaja karşı yüzünde sıcak bir gülümseme oluşmuştu. Yaşlı kadının meraklı ama aynı zamanda bilgilendirici mesajına karşı kısa bir yanıtta bulunup, Baker Sokağına doğru yola koyuldu. İşten, bu sabah işe geç gittiği için kendi isteği üzerine biraz geç çıkmıştı Melora ve bu da, mesajdan da anlaşılacağı üzere Bayan Hudson'ı birazcık meraklandırmıştı. Yaşlı kadın, sorularından sonra ise; akşam birkaç saatliğine evde olmayacağını ve Sherlock'la uslu uslu oturup başlarını derde sokmamalarını tembihleyerek durumunu bildirmişti.

Baker Sokağına adım attığında, sokak ışıklandırmaları altında, hayatının büyük çoğunluğunu geçirdiği binaya ilerledi. Paltosunun iç cebine yerleştirdiği anahtarı yardımıyla, üstünde 221B yazan kapıyı açtı. Koridorun karanlığına karşı gözlerini kırpıştırıp, görüşünü ortama alıştırırken kapıyı ardından kapadı. Bayan Hudson'ın olmaması, kaldıkları dairede büyük bir sessizlik ve yalnızlık hissiyatı hakimdi. Her zaman eve geldiğinde aldığı mükemmel yemek kokuları da karşılamamıştı kadını. Bu da demek oluyor ki, akşam yemeği Melora'ya kalmıştı. Sherlock'un da akşam yemeğini yemediğini düşünürse, iki kişilik bir servis hazırlamalıydı. Ya da, belki de dışarıdan siparişte bulunabilirdi. Farklı mutfakların yemeklerinin tadına bakmak için güzel bir gündü.

"Ben geldim." Sherlock'un dairesine çıkan ahşap basamakları atlatıp, adamın mutfağına açılan kapıdan daireye giriş yaptığında içeriye seslendi. Neşeli sesiyle, Sherlock'un sessizliğe bürünen dairesine pozitiflik getirmişti. Üstündeki paltoyu çıkarıp mutfaktaki sandalyenin üstüne astı. Kırmızı atkısını da boynundan çıkardı ve lavaboya girdi. Ellerini güzelce yıkarken aynadan yansımasına göz atmıştı. Eline geçirdiği havlu ile ıslanan tenini kurulayarak, cevap bile veremeyecek kadar hangi işle ilgilendiğini merak ettiği Sherlock'un olduğu salona adımlarını attı. "Bu akşam suşi mi yesek?"

"Salmonella, Vibrio parahaemolyticus, cıva zehirlenmesi, Anisakis simplex." Salondaki geniş koltukta oturan Sherlock, önündeki belgelerden başını kaldırarak eve gelmiş olan genç kadına baktı. "Çiğ balığın sebep olabileceği hastalıklar. Özellikle Anisakis bağırsak duvarını oyarak gizlenen bir kurtçuktur. Genellikle ameliyatla sonuçlanır. Tabii ki suşi yiyebiliriz."

Adam tekrardan başını dosyalara gömmüştü. Ela gözlerinin devrilmesine engel olmamış, hatta bile isteye devirmişti. Huzursuz olduğunu biliyordu. Bir şeylerin kafasına oturmadığını da. Eğer izin verirse, ona yardımcı olabilirdi. Ama Sherlock izin vermezse, hiçbir şey yapamazdı. "Neden hâlâ o dosyaları inceliyorsun? Katili yakaladın."

"Yakaladığım kişi zeki, detaylara çok önem veren ve tıbbi bilgisi olan birisi. Samantha Cropsey hakkındaki notları bypass ameliyatı sırasında kanser bulunduğunu söylüyor. Neden bu kadar yanlış anladı ve neden haklı olduğundan bu kadar emindi?" Dirseklerini dizlerinin üstüne koyarak ellerini birleştirdi. Sorduğu soru Melora'ya değil, kendineydi. Önündeki orta sehpanın üstüne yığdığı Samantha'nın belgeleri bulunuyordu ve eve geldiğinden beri onları okuyarak geçirmişti tüm vaktini. Bütün bilgilerde Samantha'nın kalp rahatsızlığının olduğu ve bu konuda ameliyat geçirdiği yazıyordu. Ölüm nedeni de tıpkı katilin diğer kurbanlarında olduğu gibi, kalp kriziydi. Kanser durumu nereden ve nasıl çıkmıştı?

Elindeki havluyu koltuğun kenarına bırakıp, usulca adamın yanına ilerledi. Geniş koltukta, Sherlock'un yanına oturmuş ve adam destek vermek istercesine omzuna dokunmuştu. Adam sadece derin bir iç çekti ve önündeki dosyalardan birini eline aldı. Olmayan sohbetlerinin bittiğini düşünerek tekrardan düşünme işine geri dönmüştü. Melora'nın da eşlik etmesiyle bir şeyler bulmayı umarken binabinada bir anda kapı sesi yankılanmıştı.

Her ikisi de otomatik olarak daire kapısına baksa da sesin aşağıdan geldiğini biliyordu. Bayan Hudson'ın evde olmadığını bildiklerinden kapıya bakacak tek kişilerdi. Kapıyı çalanın Bayan Hudson olmadığının farkındaydılar, yaşlı kadın kendi anahtarını kullanırdı. Birileri bu saatte ziyaretlerine gelmişti. Genç kadın kimseyi beklemiyordu. Henüz yemek siparişinde bile bulunmamıştı ki sipariş fikrinden vazgeçip kendi hazırlayacaktı yemeklerini.

"Birini bekliyor muydun?" Sherlock'un genellikle misafiri olmazdı, çok iyi bir misafirperver olmadığı için ama yine de sorma gereği hissetmişti yanı başında oturan adama tek kaşını kaldırıp. Belki evde yokken, Sherlock birini çağırmıştı. Adamla henüz aylarını geçirmişti, hâlâ daha hayatını tam olarak öğrenememişti. Sadece karakterini ve davranışlarını çözmüştü ki onlarında tamamını değil. Sherlock halen daha Melora için bir bulmacaydı. Zorluydu ama eğlenceliydi de.

"Hiç birini beklediğim oldu mu?" Bakışlarını kapıdan, Melora'nın elalarını çevirmişti. Kadının geri dönüşü omuz silkmek olmuştu. Melora kapıya bakmak için ayaklanmaya çalışırken, genç kadının omzundan tutup bu atağını durdurmuştu. Elindeki belgeyi masanın üstüne geri bıraktı ve kapıya kendi bakmaya gitti. Melora, Sherlock'un ardından bakakalsa da sessizliğini korumuştu. Adamın ardından ayaklanıp, dışarı çıkmak yerine mutfağa geri dönmüştü. Karnı guruldayan aç bir insandı şu an.

Dairesinden ayrılan Sherlock, merdivenleri atlattığında antreyi geçip kara kapıya vardı. Kimin bu saatte onları rahatsız ettiğini merak ederek kapıyı açmıştı. Dışarıdaki loş ışık yardımıyla seçtiği yüzü tanıdığından, eski tavrını geri kazanmıştı.

"Bay Holmes'tu, değil mi? Önceki gün tanıştık." Carrie, kendisine açılmış olan kapının ardında duran adama baktı. Çok fazla vakit geçirmedikleri için, unutulduğunu düşünerek kısa bir hatırlatmada bulunmuştu kendi için adama.

"Melora'nın arkadaşısın." Kapıyı sonuna kadar açıp, kadının içeri girmesine olanak tanıdı Sherlock. Merakı tekrardan can bulmuştu ama bunu dışına yansıtmadı. İki arkadaşın arasındaki olan biteni tam olarak bilemese de, ilişkilerinin bozuk olduğunu biliyordu. Sabahki Melora'nın hali de vardı ki, araları iyice gerilmişti. Şimdi, neden Melora'yı ziyarete gelmişti?

"Adresinizi morgda çalışan Bruce'tan aldım. Onu burada bulabileceğimi düşünüyordu." Ellerini birbirine sürterek, biraz çekingence konuşmuştu. Adamın yol verdiği karanlık koridora geçerken bir şeyler söylemesini bekledi ama Sherlock'un durgun kalmasıyla bir anda kendini gergin hissetmişti. Yanlış bir zamanda gelip gelmediğini düşünürken, adam aniden bağırmıştı. Gerginlikten kasılan vücudunun korkuyla yerinden sıçramasına engel olamadı kadın "Melora, misafirin var!"

Çağrıldığını oldukça net duyan Melora, elindeki mutfak gereçlerini tezgaha bırakarak daireden çıktı. Hızlıca merdivenlerden inerken, gelen kişinin kim olduğunu düşündü. Misafir beklemiyordu, aylar geçse de bu kadar yakın olduğu kimse daha olmamıştı. Bir tek Sherard vardı evine gelmiş olan ama elinde önemli bir dava bulunduğundan adamın bugün mesaiye kaldığını biliyordu. Aklında ufak çaplı bir kişinin ismi geçmişti ama babasının buraya gelmeyeceğini biliyordu. Henüz aralarındaki buzlar erimemişti, hâlâ daha baba-kız bağlarındaki düğümü tam olarak çözememişlerdi. Bu da demek oluyordu ki; David, Melora'ya haber vermeden hiçbir atakta bulunmazdı. Eğer eve gelecek olsaydı, bunun haberini önceden iletir ve onayını beklerdi.

Son merdivene gelip, koridoru görüş açısına aldığında adımları ister istemez yavaşlamıştı genç kadının. Sherlock, Melora'nın geldiğini görünce onları bir nevi yalnız bırakmak için merdivenlere yöneldi. Kadın ile aynı basamakta durduğunda, çevresinden geçerek yukarıya ilerledi.

"Carrie." Şaşkınlığını sesinde gizleme gereği duymamıştı. Sherlock'un yaptığı ayıba karşı göz devirip merdivenleri inmeyi tamamladığı gibi karanlık antrenin ışığını açtı. Sabahki konuşmalarına karşı yine de gülümseme sunarken, arkadaşının karşısına geçmişti. Neden buraya geldiğini merak ediyordu ama kaba olmamak için kadının kendisinin açılmasını bekliyordu.

Carrie, bakışlarını Melora dışında evdeki her yerde gezdirmişti. Üzgün ve biraz da kırgın olduğu davranışlarında belliydi. Söyleyecekleriyle kendinin bir savaş halinde olduğu belliydi ki, Melora'nın ru halini de bozmuştu. Sonunda tüm cesaretini toplayıp, elalara odakladı kahvelerini. "Haklı olduğunu bilmeni istedim. Morgan'ın endokarditi varmış. TEE'ye girdiğinde anlaşıldı. Tesadüfen tam da senin yapmamı istediğin test. Garip olan şu ki testin yapılmasını ben söylemedim. İsimsiz birisi hastanın çizelgesine yazmış ve laboratuvar da testi yapmış."

Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi kadını büyük bir ilgiyle dinlemişti. Başını onaylarca eğip, küçük bir gülümseme ile süsledi yüzünü. İşine bugün bir saat gibi geç kalsa da, emin olduğu birinin hayatını kurtarmıştı. Yaptığı şey Melora için çok basitti. Sadece Morgan'ın hasta çizelgesini bulması gerekiyordu. Carrie'nin el yazısını kopyalamak kolaydı kadın için. İşi bittiğinde de, dosyaya tekrardan bakmaları için diğer dosyaların yanına bırakmıştı. Yaptığı çok büyük bir yanlıştı, adına soruşturma açılabilirdi yakalansaydı ve işinden olma olasılığı çok yüksekti. "Öğrencilik yıllarımızda Tarih Profesörünün söylediği sözü hatırla. 'Bazen sadece şansa güvenmek gerekir'. Bana şanslıymışsın gibi geldi."

"Evet, galiba şanslıydım." Carrie burukça gülümsedi ve Melora'nın oynamak istediği küçük oyunu sürdürdü. Genç kadını yıllar önce kırmıştı ve şimdi tekrar kırmıştı. En azından Melora'nın bu isteğine saygı gösterebilirdi. Söyleyecek başka bir şeyi kalmadığından adımlarını çevirdi ve kapıya ilerledi. Açılan kapıdan içeriye Londra'nın akşam soğuğu içeri nüfus ederken Melora son kez durdurdu eski arkadaşını. "Şanssız olmanın nasıl olduğunu ben biliyorum. Hayatımı tepetaklak etti."

Sözleri, eski dostu için küçük bir hatırlatmaydı. Hayatı şanssızlıklarla doluydu ama sonra bu şanssızlık silsilesi kırıldı. Şans her zaman onların yanında olamazdı. Bu yüzden insan, kendi şansını kendi yaratmalıydı yeri geldiğinde.

"Hep çok iyi bir arkadaş oldun Melora."

Arkadaşıyla vedalaşan Carrie, 221B'den ayrılmıştı sonunda. Arkadaşının ardından derin bir nefes çeken Melora, sıkıntılı bir şekilde geri üflemişti. Kara kapıyı kapatıp biraz duraksadı. Ani duygu değişimleri yaşıyordu ve anılar zihninde bir havai fişek patlaması gibi ortaya çıkıyordu. Eski güzel garip anılar. "Sürprizlerinin sonu gelmiyor."

Sherlock'un sesini işittiğinde kaşlarını çatarak hızla arkasını döndü. Merdivenlerin başında dikilen Sherlock, gözlerini genç kadının üstünde gezdirirken kollarını sıyırdığı mavi gömleğinin kollarını düzgünleştiriyordu. Melora, bir anlık öfkelendiğini hissetmişti ama sonunda pes ederek burun kemerini sıktı. Gerçekten Sherlock'un onları yalnız bırakacağını mı düşünmüştü, ne kadar da aptal bir düşünceye kapılmıştı öyle. "Tabii ki dinliyordun."

"Kızın çizelgesini değiştirerek hayatını kurtardın. Görünüşe göre içgüdülerin tamamen doğruymuş. Tebrikler."

"Teşekkür ederim." Sherlock'un tüm sözlerine karşı sadece kafa sallayarak mırıldanmıştı genç kadın. Günler önce bir görüşte bulunmuş, sonra yanıldığını düşünmüştü ama Sherlock onun görüşünü tekrardan desteklemişti. Nasıl hissedeceğini bilmiyordu şimdi. Yanılmamış olduğu için mutlu mu olmalıydı yoksa üzgün mü? Görüşü, söyledikleri tutmuştu ve bir kızın hayatını kurtarmıştı ama aynı zamanda arkadaşının mesleğine karışmış, kendine olan güvenini sorgulatmıştı ve görüşü tutmasıyla kızın gerçekten basit bir rahatsızlığı olmadığı ortaya çıkmıştı. Nasıl hissedeceğini gerçekten bilmiyordu ve yalnız kalmak belki de en iyisiydi şu an için.

"Aslında benim sana teşekkür etmem gerekiyor. Danilo Gura'nın Samantha Cropsey'yi öldürme sebebi hakkında bana bir fikir verdin." Konuyu bir teşekkürle kapatıp Bayan Hudson'ın dairesine yönelmeyi amaçlayan Melora'yı durdur. En başından beri Melora'ya söylediği şeyi kendi yapmıyordu. Aklına ilk geleni tekrar düşünüyordu da, genç kadının yaptığı çizelge değişimini birleştirirse kafasındaki her şey yavaş yavaş oturuyordu. Bir iki küçük sohbete ihtiyacı vardı ama Melora ile değil. "Ceketini al. Ya da dur."

Sherlock, Melora'nın olduğu yerden kıpırdamamasını işaret edip hızla dairesine girdi. Kendi ceketini ve paltosunu alırken, kadının mutfaktaki sandalyenin üstüne bıraktığı paltosunu da almıştı. Tekrardan ana hole geri döndüğünde, kadının paltosunu açarak giymesinde yardımcı oldu centilmenlik yapıp. "Danilo ile derhâl konuşmam lazım. Galiba bizden bilgi saklıyor."

"Doktor Baldwin..." Sherlock, yeni günün sabahında oldukça enerjik uyanmıştı. Melora'nın kendi işine dönmeden dakikalar önce getirmiş olduğu kahveden yudumunu alıp, odadaki hareketliliğe geri döndü. Scotland Yard'a çağırdıkları cerrahi başkanı Baldwin, kendi için çektiği sandalyeye oturarak kırmızı kravatını düzeltti. "... siz üstün zekâlı bir insansınız değil mi?"

Baldwin ellerini masanın üstünde birleştirerek öne eğildi. Sherlock'un sorusuyla ilgilenmek yerine, adamla aralarındaki yerde oturmakta olan müfettişe dönmüştü. Buraya müfettişin konuşma isteği üzerine adamı kırmayıp gelmişti ama Sherlock'un da bu konuşmaya dahil olacağını bilmiyordu. "Onun da burada olacağını söylememiştiniz."

"Size bir soru sordum." Sherlock, yapmacık bir alınma ile tavır takınırken müfettişle konuşmasına izin vermedi. Muhatap olmasını istediği kişi kendisiydi. "Üstün zekâlı mısınız?"

Adam soruya karşı koca bir gülümseme sundu ve dudaklarını ıslattı. Neden burada olduğunu bilmiyordu artık ve neden bu soruyu sorduklarını da. Tahmin ettiği gibi geçmeyeceği için istenildiği gibi Sherlock'un sorularına odaklandı. "Yeteri kadar uzun süre boyunca herkesten bir adım önde olursan insanlar üstün zekâlı olduğunu söylemeye başlar. Sizin de bu konu hakkında bir fikriniz vardır."

"Tabii ki var." Elinden bırakmadığı kupadan bir yudum daha alarak küçük, sesli bir gülümseme bahşetti. "Üstün zekâlı olmanın tehlikelerinden biri, en az senin kadar üstün zekâlı insanların var olabileceğini bazı durumlarda tahmin edememektir. Örneğin, dün gece aklıma bir şey geldi. Hastanedeki katilin varlığını ilk keşfeden kişi ben olmayabilirim."

"Pardon. Katil hakkında başka birinin de bilgisi vardı ve kimseye anlatmadı mı demek istiyorsunuz?" Kaşları düşürüp, yüzünü buruşurken karşısında oturan adamın sözlerini anlamaya çalıştı. Öne eğilmiş olduğu oturma pozisyonunu bozup, konuşmaya daha ilgili görünen rahat pozisyona geçmişti. Elinin birini masanın üstünde tutarken, geriye doğru yaslandı.

Sherlock, adamı işaret ederek onaylarca bir tepkide bulundu. "Üstün zekâlı biri. Bu davada, üst düzey tıbbi bilgi sahibi ve hastalarının ani ölümlerine dikkat kesilmek için geçerli sebebi olan üstün zekâlı biri."

"Benden bahsediyorsanız Danilo Gura'nın neler yaptığını bilmediğimden emin olabilirsiniz."

Henüz onun adına kesin bir suçlamada bulunmasalar da kendi kendine savunmaya geçen adama karşı Lestrade, sandalyesiyle adama doğru dönüş yaptı. Bu iş eğlenceli olacak gibiydi, daha kanıtları bile sunmamışlardı. "Morgun güvenlik kayıtlarını kontrol ettik. Katile kurban giden ilk iki hastanızın cesetlerini incelemek için morga gitmişsiniz."

"Benim hastam oldukları için." Tekrardan eski konumunu geri kazanıp ciddileşen Baldwin, masaya bir kez daha eğilerek ellerini birleştirdi. "Ne olduğunu bilmek istedim. Alışılmadık bir şeye rastlamadım."

"Bence öldürüldüklerini anladınız. Belki de üstün zekâlı biri olduğunuz için bölgesel anemiyi fark etmişsinizdir. Tam o sıralarda bir cerrahi hata daha yapmıştınız. Bypass sırasında Samantha Cropsey'nin göğsünde bir pens unuttunuz."

"Tamam. Bu kadar saçmalık yeter." Sherlock'a hızlı bir gülümseme verdi ama odadaki yetkili olan Lestrade'e dönerek 'bu kadar yeterli' işaretinden bulunmuştu. Oturduğu sandalyeden kalkmak için atağa geçerken, müfettiş durması için adama işarette bulundu. Sherlock'un anlatacakları henüz bitmemişti.

"Samantha'nın bazı rahatsızlıklar yaşaması kaçınılmazdı. Pens ameliyatla alınarak hata kolayca telafi edilebilirdi. Ama bir hata daha yaptığınız için muhteşem kariyeriniz sona erecekti. Tabii, katil sayesinde her şey yoluna girebilirdi. Katilin sadece ölmek üzere olan değil aynı zamanda acı çeken hastaları seçtiğini fark ettiniz. Samantha'yı uygun bir hedef haline getirmeye çalıştınız. Önce, kanserden ölmek üzere olan birinin biyopsi sonuçlarını buldunuz. Üstüne Samantha'nın adını yazıp tümörün ameliyatta bulunduğunu belirttiniz. Bunu çizelgeye eklediniz. Sonra, hastanın acı çekmesine sebep olarak katili acıyı dindirmeye zorlamayı amaçladınız. Bu da gayet basitti. Ağrı kesicilerini azalttınız. Bunun bir faydası da hastayı sayıklayacak seviyeye getirmesi ve kurbanıyla konuşmayı seven katile iletişim imkânı sağlamasıydı. Katil oltaya geldi. Samantha kalp rahatsızlığından öldü. Tek yapmanız gereken kanserli sonuçları çizelgeden kaldırmaktı. Böylece hatanız kaybolmuş olacaktı. Ta ki bugüne kadar."

"Bayan Cropsey'nin cesedini incelemek için izin aldık. Bunu kaburgasına saplanmış halde bulduk." Sherlock'un titizlikle anlattığı olayı sessizlikle dinleyen Lestrade, son noktayı koymak için ceketinin cebindeki küçük kanıt torbasını çıkardı. "Cerrahi pens."

"Tanıdık geldi mi?"

Baldwin, önüne konan küçük torbaya baktı. Torbadan bile küçük olan metal pens, adama göz kırpmaktaydı. Yine de duruşunu bozmamıştı doktor. "Diyelim ki size inanıyorum. Diyelim ki onu gerçekten Samantha'nın cesedinde buldunuz. Kanıtladığınız tek şey ameliyatta yaptığım hata. Muhtemelen kariyerimi bitirecek ve beni binlerce insana yardım etmekten alıkoyacak bir hata. Ama gördüğüm kadarıyla kayıtları değiştirdiğime ve cinayeti işlediğime dair kanıt yok."

"Harika bir noktaya değindiniz." Doktoru tebrik edercesine söze atladı Sherlock. İşin asıl ortaya çıktığı kısma sonunda gelebilmişlerdi. Yaslandığı sandalyeden dikleşip, elindeki kahve bardağını bıraktı. Önündeki belgelerin üzerinden genişçesine ellerini gezdirdi. "Dino Gura'yı dün gece geç saatte bu yüzden ziyaret ettim. Tuttuğu hasta kayıtları o kadar detaylı ve kapsamlı ki önce bilgileri direkt olarak çizelgeden aldığını düşündüm. Odaya her an biri girebilecekken neden böyle bir risk alsın ki? Sonra kafama dank etti. Fotoğraf çekmişti."

Belgelerin arasından, çıktısını aldıkları fotoğrafı kaldırıp Doktor Baldwin'in de rahatça görebilmesini sağladı. Fotoğraf karesinden Samantha'nın kanseri olduğuna dair bilgiler yazılıydı ve imza yerinde Baldwin yazmaktaydı. Doktor, kaçamayacağını biliyordu artık. Pes ederek yüzünü avuçladı.

Sherlock, oturduğu yerden kalkıp elindeki fotoğraf kanıtıyla beraber Baldwin'in daha yakınında olan sandalyeye geçti ve adamın daha iyi bakması için fotoğrafı önüne koydu. Bir şeyi çözmenin yine eğlence tarafındaydı. "Başlarda fotoğrafların varlığını reddetti ama kurallarını çiğnemesine sebep olduğunuzu ve onu kullandığınızı anlatınca dairesinin yakınlarına gizlediği diskin yerini tarif etti."

Baldwin, dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini önüne konan kanıtlardan kaçırdı. Yaşaran gözlerinin kızarmasına engel olamazdı. Ameliyatta yaptığı hata mesleğini bitirirdi sadece ama birini öldürmek hayatını... "Eğer hayatta kalmak için ameliyat olmanız gerekirse ameliyata girmesini isteyeceğiniz tek kişi benim."

"Galiba Samantha'nın cinayetini vicdanınıza sığdırmak için de bu düşünceye sığındınız. Onun hayatına karşılık kurtaracağınız binlerce hayat." Sherlock, adamın düşüncesini onaylamayarak başını iki yana salladı. Mesleğinden olmamak için masum bir hayata son vermek, hiçbir durumda doğru değildi bu düşünce. Lestrade yerinden kalkarken Baldwin için durumunun sonunu açıkladı, adamın önüne koydukları kanıtları kalemiyle gösterirken. "Bu sabah bölge savcısı ile konuştum. Cinayetin kesin olduğunu söyledi. Ez az 20 yıl hapis seni bekliyor."

"St Bartholomew's Hastanesi ölüm meleği Danilo Gura'nın bir cinayetinde rolü olan Doktor Baldwin'in tutuklanmasıyla iki gün içinde ikinci kez sarsıldı." Televizyonda, polislerin Baldwin'in polis aracına bindirilmesini göstermekteydiler. Haber kanalında sunum yapan kadın spiker, durum hakkında özet geçmekteydi. Tekli koltuğunda oturan Sherlock, kucakladığı kemanının tellerinde parmak uçlarını gezdirdi. Ekranda gözüne kestirdiği görüntü ile kumandaya uzanıp, görüntüyü durdurdu. Birkaç saniye geriye giderek istediği sahneyi açtımıştı.

"En sevdiğim yeri bu an." Kumandayı geri bırakıp, görüntüyü tekrardan inceledi. Bir yandan geniş koltukta oturan Melora için kendi analizini çıkarıyordu. Baldwin, polis aracına bindirilmişti. Aracın camından dışarıdaki, soru yağmuruna tutan habercilere bakmaktaydı. "Düşmüş omuzlar, solgunluk. Kabuğuna çekilmeye çalışan bir kaplumbağa gibi."

Mavilerini televizyon ekranından ayırmazken Melora'nın durum hakkında konuşmasını beklemişti. Tebrik etmesini ve iyi iş çıkardığını söylemesi gerekiyordu tam şu an ya da benzetmesine karşı ufak espri de bulunabilirdi. Fakat Melora'dan hiçbir tepki alamadığından usulca başını genç kadının oturduğu koltuğa çevirdi.

Genç kadını en son bıraktığında koltuğa bacaklarını uzatmış, ne olduğunu bilmediği kitabı okuyordu. Arada kitaptan başını kaldırıp adamla sohbet ediyordu. Ama şimdi Melora'ya baktığında, genç kadının uyuyakaldığını görebilmekteydi. Uyuyuş tarzına burun buruştururken umursamayarak kemanıyla uğraşma işine geri döndü. Boştaki eli kumandayı bulmuştu. Gereksiz yere açık olan ekran bir anda kararmıştı tek bir tuşa basılmasıyla.

Kemanın narin ama dayanıklı, içerisinde kulağa hoş gelen sırların saklandığı tellerinde parmak uçlarını gezdirdi adam tekrardan. Dairesindeki yalnızlık tekrardan Sherlock'u bulmuştu ama bu sefer, yalnızlığına eşlik eden güzel ama yorgunluktan bayılmış bir kadın vardı. Kemanına dalıp gitmiş mavi gözleri gülümserken kısılmıştı adamın. Sıkıntıyla, nemli dudaklarını diliyle tekrardan nemlendirmişti. Alt dudağını ısırdı ve derin, içli bir nefes bıraktı. Bakışları tekrardan, koltuğunda uyuyan Melora'yı bulmuştu. İçindeki huzursuzluk rahatsız etmişti Sherlock'u. Kemanını yanındaki sehpaya bırakıp ellerini kıvrımlı kara saçlarına attı. Öne ve geriye dağınık bir şekilde fırçalamıştı onları.

Oturduğu tekli koltuktan kalktı ve kendi odasına ilerledi. Geri döndüğünde ise, Melora'nın üstünü örtecek ve kadını ısıtacak pike vardı elinde. İstem dışı uyandırmamaya çalışarak örtmüştü kadının üstünü. Daha önce böyle bir adımda bulunmadığı için kendini garip hissediyordu. Üstünü örtmeyecek kadar merhametsiz değildi, en azından genç kadın için. Bir keresinde sandalyesinde uyuya kalmıştı ve o zamanda üşümemesi için örtü vermişti. Ama sadece vermişti. Gerisinde ise Melora kendini kozaya gömer gibi çarşafa sarınmıştı. Ya uyuyakalmayı seviyordu ya da evindeki eşyalarda uyku denemesi yapıyordu. Bunun için, koltuğunun sandalyeden daha rahat olduğunu söyleyebilirdi Sherlock.

Uzanıp, kadının eliyle tuttuğu ve yüzünü örtmüş olan kitabı kavradı. Kitaptan kurtulan eli yüzüne düşerken Melora'nın, uyku arasındaki yüzünü buruşturup kaşlarını daha çok çatmıştı. Kadının uykuda vermiş olduğu tepki komiğine gitmişti Sherlock'un. Uyurken, uyumaktan rahatsızlık duyan ilk defa birini görüyordu. Ama gerçeği biliyordu. Melora'yı, Melora'nın sandığından daha çok biliyordu, hâlâ daha keşfetme aşamasında olsa bile. Hayat hikayesinin hiçbir noktasından utanıp çekinmiyordu. Kimsenin ne düşündüğünü de umursamıyordu. Fakat bir noktası vardı ki genç kadının, düşündüğünden daha hassastı. Bu nedenle, tanıştıklarından beri hiç o konuya değinmemişti. Melora istemediği sürece de değinmeyecekti.

Kadının, çavuşluk için gireceği terfi sınavlarına hazırlık yapmak amacıyla okuduğu kitabı kapayıp, masanın üstüne bıraktı. Tekrardan eski yerine, tekli deri koltuğuna geçmişti. Kemanını telleriyle tekrardan oynayacakken bir dakikalık bir çelişki yaşadı kendiyle, Sherlock. Aklından geçirdiği şeyi yapacağına inanamayarak arşesine uzandı ve kemanını, başıyla omzunun arasındaki girintiye yerleştirdi. Bunu sadece bir kereye mahsus yapacaktı. Uyuyan Melora ile aralarında sır olarak kalacağından emindi.

Sessizliğin hüküm sürdüğü dairede, ufak bir nota can bulmuştu. Notalar birbirlerinin izini sürerken, kemanın büyüleyici mırıltısı tek bir şarkıyı söylemekteydi. Londra Köprüsü yıkılıyor, güzel leydim...

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

01. Buraya yazacak çok şeyim var, sandığımdan uzun olacak. Sonuçta beş aylığın bir birikmişliği var işte xmdld

02. Öhöm, burada bana sövebilirsiniz. Evet, nerede kaldı bölüm; unuttuk diyecdksiniz. Haklısınız. Buna karşı herhangi bir savunmam olamaz... Temel kısımlar haricinden, ben de bazı şeyleri unutmuşum, bölümü yazınca fark ettim. Bir daha bunu yapmayacağım diyip duruyorum ve yine aynı oltaya düşüyorum. Kendime ne desem az, akıllanmazım. Bölümü de beğenmedim, affınıza sığınıyorum.

03. Manipte Phoenix Ailesi var :')
Bu editi yaparken Rebecca yaşıyor olsaydı analizi yaptım, durumlar o kadar değişiyor ki. Biliyorsunuz, Melora ailesine düşkün bir kız çocuğu. Hâlâ aile kavramına değer verir. Ailesinin başına gelenler de hayatının ve kaderinin sil baştan yazılmasına neden. Örneğin, temelden gidersek;

Sherlock ile Melora'nın tanışma olasılıkları %62 olurdu. En yüksek tanışma vesilleri de Melora'nın babası sayesinde gerçekleşirdi. Sonuçta hiçbir şey olmayacağından, David dedektiflik kariyerine devam ediyor olurdu. David ve Sherlock'un birlikte çalışması? Oldukça düşündürücü.

David'in dedektifliğinden söz açılmışken, Rebecca'nın hayatta oluşu Melora'nın mesleğini de etkilerdi. Çünkü Rebecca tamamen sanat aşığı bir kadındı ve kızını da bunlarla büyütmeye çalıştı. Yaşıyor olsaydı Melora'yı sanatın içinde tutardı ve mesleğini de sanatla alakalı olmasını sağlardı.

Aynı zamanda annesi hayatta olacağından babası tarafından terk edilmeyeceğinden, herhangi bir iç bunalıma girmeyecek ve fiziksel iletişime karşı duvarlar örmeyecek olan Melora'nın; sosyal ilişkilerde kendini bir o kadar kısıtlamayacağından biriyle bir birlikteliği olma olasılığı çok yüksek olurdu. Kim bilir, belki şu an evli ve 3 çocuk annesi olurdu :')

İşte kelebek etkisi! Küçük bir olay, ne kadar çok olayı etkiliyor. Rebecca öldükten sonra David, Bayan Hudson'a bırakmayıp kızına kendi baksaydı, Melora' nın bir suçlu olma potansiyeli de %84 olurdu mesela. Şonuçta Melora görünümü annesinden, karakterini babasından aldı.
Merak edenler için, %98 olasılıkla Sherlock'la kesin tanışırlardı.

04. Hikayenin yıl dönümü yaklaşıyor, 1 yaşında olacak! Evet, hikayeyi Mart ayında yayınladım ama Aralık ayında yazmaya başladım bölümleri. Hatta ben 20 Aralık sanıyordum, 'ne güzel, doğum günüme denk getirmişim' diyordum ama 10 Aralıkmış başlama tarihim xkdldldkj

05. Bu arada, bölüm yayınlayamadığım şu tuhaf aylarda, bana olan desteklerinizi eksik etmediğiniz için çok teşekkür ederim. Arada gelip kontrol etmeniz falan minnoş kalbimi sıcacık yaptı, i love you 💙

06. Hadi yine iyisiniz, sizleri Sherlock ve Melora editsiz bırakamadım. Aylardır beklediğinizi biliyorum :') Bu bölüm için, ek edit bırakıyorum;

Yine bir şeyler deniyorumdur işte, yakın bir zamanda görüşürüz! Bizi unutmayın ✨

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro