18| doktorlar doktor olarak kalmaz. kısım 1

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng


0018. BÖLÜM ON SEKİZ

- doktorlar doktor olarak kalmaz. kısım 1

───── Kelime | 7158 ─────

Elde ettikleri bilgiler ve Sherlock'un teorisi ile bulundukları yerden, saatler önce ayrıldıkları hastaneye geri dönmüşlerdi. Cerrahi bölümü başkanı olan Doktor Baldwin'le görüşme yapmak istediklerini bildirdiklerinde, adamın ofisine yönlendirdi ikiliyi görevli.

Sherlock'un, gelip gittiği için içerisini daha iyi bildiği hastanenin basamaklarını atlatıp, açık renklerin hakim olduğu koridorlardan geçtiklerinde adamın ofisine varmışlardı. Sherlock'tan önce davranıp kapıyı tıklatma saygısında bulunan Melora, içeri girmelerini belirten komutu bekledi. İçeri girdiklerinde, onları merakla inceleyen iri yapılı uzun adamla tekrar karşılaşmışlardı.

Şık bir takım içerisindeki adam, masasının hemen yanında yer alan, minik ve yeşil golf oyun alanıyla ilgilenmekteydi. Sherlock ve Melora konuya hızlı bir giriş yaparak, her şeyi anlaşılır bir dilde aktarmışlardı. Vakit kaybetmek istemiyorlardı. İstediklerini alıp, gideceklerdi. Doktor Baldwin golf sopası yardımıyla küçük, yüzeyi pürüzlü beyaz topu son kez yeşil alandaki deliğe yuvarlattı ikilinin konuşması dinlerken.

"Bu hastanede bir katil mi var? Bilemiyorum hastane kadrosunda birçok üst düzey kişi var. Onlar şimdiye kadar keşfederlerdi." Yerinden doğrulan iri adam, iki eliyle golf sopasını boydan boya sıkıca kavradı. Oyunu bırakıp düşünceli bir şekilde mırıldanmada bulunmuş ve yavaşça çalışma masasındaki kendi yerini almıştı. Deri koltuğa yerleşirken, masanın diğer tarafında, ayakta dikilen Sherlock ve Melora'ya kaldırdı mavi bakışlarını.

Sherlock başını yavaşça, onaylamazcasına salladı. Mavilerini ister istemez meydan okurcasına emin bir şekilde, onu sorgulayan karşı mavilere dikmişti. "An itibariyle sadece bir teori ama şimdiye kadar tüm tahminlerim doğru çıktı."

"Otopsi sonucuna göre Trent Kelty'nin epinefrin seviyesi normal seviyenin çok üzerinde. Öldürülmüş." Ellerine düşen kanıtlı bilgilerle, Sherlock'un teorisini olabildiğince destekledi Melora, Doktor Baldwin'e karşı. Her kim ise, yaşlı adamı kasten öldürmüştü. Doğal sebeplerden ya da herhangi bir kazadan dolayı ölmemişti. Bu yüzden, Sherlock'un üretmiş olduğu teorisine oldukça inanıyordu, ne kadar kulağa saçma ya da olanaksız gelse de insanlar için.

Adamın ve kadının söylediklerini oldukça dikkatli bir şekilde dinlediğini başını sallayarak gösterirken, koltuğunda geriye yasladı sırtını Baldwin. Koyu mavilerini ikiliden çekip, ellerinin arasında, ucuyla oynamakta olduğu golf sopasını inceledi. "Üzücü bir haber."

Şu an, birilerinin üzgün olup olmaması hiçbir bilgi faydası sağlamıyordu Sherlock için. Gereksiz konuşmaları atlayıp direkt konuya girdi. "Buradaki cinayetleri kanıtlayacaksam bazı bilgilere ihtiyacım var. Tüm sağlık raporları, ölüm kayıtları, epinefrin kullanımı ve tedariğiyle ilgili tüm kayıtlar."

Sherlock, dava için ihtiyaç duyduklarını sıralamasıyla Doktor Baldwin sessiz bir gülümseme sunmuştu onlar için. Cerrahi bölümü başkanıydı kendisi, hastane yöneticisi değildi. Yanlış adama dil döküyorlardı. "Ben ne yapabilirim ki? Tüm kayıtlar Sanchez'da."

"Ondan isteyemem çünkü hayır diyeceğini biliyorum. Sana geldim, çünkü boyuyla dalga geçtiğimde gülümsedin..." Sherlock bilmişçesine başını hafif yan çevirip, küçük bir gülümseme bırakmıştı yüzüne. Tabii ki bilgi için kime gideceğini çok iyi biliyordu, kimlerin nasıl yanıt vereceğini de. Baldwin havaya kalkan kaşlarını çatmıştı, karşısındaki çok bilmiş adam haklıydı çünkü. "... Onu pek sevmiyorsun. Haksız olduğunu söyleyemem."

"Ayrıca önemli bir bölümün başkanısınız. Bu hastanede sözünüz geçiyordur." Sherlock'un ikna etme girişimine kendisini de katan Melora, ciddi bir gülümseme ile adamın egosuna birazcık dürtmüştü. Bazı erkekleri çok iyi tanırdı genç kadın, oldukları konumdan insanlara gösteriş yapmayı severlerdi. Sonuçta, bulundukları konuma tırmanmaları kolay değildi.

Sherlock, mavilerini yanına çevirdiğinde Melora'yla bir bakış paylaşmışlardı. Elaların sahibini başıyla onayladığında, halen daha deri koltuğunda oturmakta olan ve düşüncelere dalan adama geri döndü. İkna etme konusunda şu an için, Melora'nın üstüne kimseyi tanımazdı. Genç kadın bir şekilde istediğini elde edebiliyordu. Gerek bunun için tatlı diliyle insanı cezbetsin, gerek iğneleyici sözcükleriyle insanları harekete geçirsin.

Tüm bu konuşmalar sonucunda ikna olan Baldwin, birkaç saniyeliğine ciddi kalan yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirdi tekrardan. İlk Melora'ya ardından da Sherlock'a bakarak onaylarcasına, küçük bir baş sallamasında bulundu. "Tamam, onunla konuşurum. Konuşurum derken; hastane koridorlarında bir katilin dolaşıyor olabileceği hakkındaki derin endişelerimi basın toplantısında açıklamakla tehdit ederim. İstediğiniz evraklar birkaç saat içinde size ulaşacaktır."

Onlarca dosya Scotland Yard'a ulaştığında, Melora'nın ricası üzerine boş bir çalışma ofisine bırakılmıştı. Böylece ikiliyi, çalışırlarken kimse rahatsız edemeyecek ve kimse, onlar ortada yokken dosyaları kurcalamayacaktı. Sherlock, ofise girer girmez üzerindeki yüklerden kurtulurken onları koyabileceği uygun bir yer bulmak adına çevresine göz attı. En yakınında, açık kapının arka kısmında kalan askılığa asmıştı en sonunda çıkardıklarını.

Melora da Sherlock'un ardından ofise girdiğinde, topukları üzerinde geri dönüp aynı saniyede ofisten ayrılmıştı. Odaya kısa sürede göz atmış olması bile yetmişti, onlar için uzun bir gün ve fazlaca okuma işi olacaktı. Tüm bu yükün altında diri kalmaları için gidip kahve alacaktı, kendisi ve adam için.

Sherlock, genç kadının ortalardan kayboluşunu dosyaların arasında kaybolmasından dolayı fark edememişti. Sadece dosyalara odaklı olduğundan, dışarıda olan biten şeyler pek de dikkatini çekmiyordu. Hızlı bir şekilde kutuları boşaltırken saniyeler içerisinde ortamda, kendi düzeninin hakimiyetini sağlayan bir karmaşa oluşturmuştu. Odadaki kara tahtayı kullanarak üzerine, dosyalardaki adı geçen ve kalp krizinden ölen tüm hastaların adını ve ölüm tarihlerini geçirmişti.

Oturmak için kendine bir sandalye çekerken adam, okuduktan sonra masanın üstüne yığdığı dosyalara eklemek için bir başka dosya eline aldı. Kucağına bıraktığı dosya ile elindeki belgeyi karşılaştıracağı vakit kapının açılmasıyla bir anda dikkati dağılmış ve odağı hızla, odaya giriş yapan kişiye kaymıştı. Melora, elinde tuttuğu küçük tepsiyle dakikalar sonra sonunda odaya teşvik edebilmişti. Genç kadının odada olmayışını o an fark eden Sherlock, bu konuda ses çıkarmama taraftarı oldu.

Melora, ortalarda olmadığı vakit ofisin ne hale gelmiş olduğunu tek kaşı havada incelemişti. Adam, kadının tam tersine kendine göre düzenli ama dağınık bir ortamda çalışmayı seviyordu. Melora ise biraz daha düzen takıntısına sahipti, en azından kendi çalıştığı alanın biraz daha derli toplu olma taraftarındaydı. Eğer dağınık çalışıyorsa, anlaşılacağı üzere, işler pek de Melora için iyi gitmemekte demekti o an.

Kapıyı dirseğini kullanarak kapatan Melora, topuklularını sürüye sürüye ortadaki büyük masaya ilerledi. Masanın hemen yanında kalan üstü boş alana tepsiyi bırakırken göz ucuyla, dosyasına tüm ciddiyetle geri dönen Sherlock'u inceledi. "Bu kadar zahmete adamın boyuyla dalga geçmen yüzünden girdik. Şansın yaver gitti mi?"

Sherlock, Melora'ya göz ucuyla bakıp belgelerdeki yazıyı okumaya geri dönmüştü ama burun buruşturmayı ihmal etmemişti soruya karşı. "Şans nahoş ve tiksindirici bir kavramdır. Durumu bir insanın lehine veya aleyhine çeviren bir gücün var olduğu düşüncesi çok saçma. Sadece geri zekâlılar şansına güvenir."

Adamın cevabıyla durumu anlamışçasına başını aşağı yukarı sallarken genç kadın, gülümsemesini alt dudağını dişleyerek bastırmıştı. Anlaşılacağı üzere pek de güzel gitmiyordu araştırması. Tam olarak istediği bilgileri elde edememiş olmalıydı. Tepsideki kahve bardaklarından birini alıp, Sherlock'a uzattı. "Hayır olarak alıyorum. Ben de uğraşayım, belki yardımcı olurum. Hatırlarsan tıbba karşı ilgim vardı. Benim çöplüğümdeyiz."

Sherlock, kadını dikkatle dinlerken uzatılmış olan kahve bardağına uzandı. Bardaktan yayılan sıcaklık, avuç içine ısı yaymaya başlamıştı. Bir yudum alıp, mavilerini elindeki belgeye geri çekti. Odağını tekrardan çalışmaya yoğunlaştırırken, Melora da durduğu yerden hareketlenmeye başlamıştı.

Genç kadın kendisine, oturabilecek bir yer açmak için masanın üstündeki kutuları geriye itmişti. Bedenini masanın üstüne çekip, gün boyunca kurtulmak istediği topuklularını masadan aşağı sallandırarak bıraktı. Elbisesinin eteklerine dikkat ederek bağdaş kurarken, sonunda biraz olsun oturabildiği için rahatlamıştı. Saatlerce ayaktaydı ve oradan oraya öylece koşuşturup duruyordu. Günlük olarak yaptığı bir şeydi ama ince topuklularla bu oldukça rahatsız edici oluyordu. Spor ayakkabılarını ya da botlarını seviyordu Melora.

Sherlock, yudumlamakta devamlılığını sürdürdüğü kahvesinin ardından Melora'yı izlemekten gözlerini alamamıştı. Genç kadın sonunda rahatlığını yakaladığında küçük bir tebessümle, ona bakmakta olan adama döndü. Fakat Sherlock elaları üzerinde yakalayacağı vakit, kahvesini bırakırken oturduğu yerden hızlıca kalkmıştı. Odağını tekrardan işe vermeye emin adımlarla, isimlerle karalı kara tahtanın önüne geçti.

"Son iki yılda bu hastanede ağır hastalığı olan yetmiş üç kişi kalp problemlerinden öldü." Eline aldığı beyaz tebeşirle, her bir isimi kadına gösterdi. Hepsi, belki katilin kurbanı olamazdı ama elbet aralarından en az bir tanesi bu katile kurban gitmiş de olabilirdi.

"Bazıları doğal sebeplerden ölmüştür." Konuşmasını desteklemek adına elini hareket ettirirken uzanıp, tepsinin üzerindeki kalan tek kahveyi aldı. Burnuna çarpan dumanı umursamayarak bardağının içine hafifçe üfledikten sonra ilk yudumunu almıştı Melora. Tahtadaki isimlerin bir kısmını, Sherlock'un da yaptığı gibi öylesine gösterdi. Katil hepsini öldürmüş olamazdı, hatta hiçbirini bile öldürmemiş olabilirdi. "Hastalığı olan insanlar doğal yollarla kalp krizi geçirebilir."

"Yani bu hastalardan biri, hiçbiri veya bir kısmı Kelty'nin katiline kurban gitmiş olabilir. Kurbanların tamamını bilmeden katilin izlediği yolu bulamam. İzlediği yolu bulamadan da şüpheli listesi çıkaramam." Melora için, kendi işleyişini tekrar geçti. Sonuçta burada 'ölüm meleği' kalıbına soktukları bir katili arıyorlardı. Tek bir kişiyle yetinecek değildi.

Sherlock'u anlayışlı bir şekilde başıyla onaylayan Melora, elini boynuna götürmüştü düşünceli bir şekilde. Fularını çözmeye başlamıştı ki kendini yavaş yavaş çalışma moduna sokuyordu. "Pekâlâ, olası kurbanları bir kenara bırak. Cinayet aletine odaklanalım. Epinefrini elde etmek zordur. Alerji için reçete yazdırsa bile elindeki miktar sınırlı olacaktır. Büyük ihtimal..."

"Hastaneden çaldı." Sherlock, Melora'nın ne söyleyeceğini oldukça iyi bildiğinden kadının cümlesini de tamamlamıştı. Bu aklına önceden de geldiğinden belgelere bakınmıştı ama elde yine hiçlik vardı. "Kayıtları zaten kontrol ettim. İki defa epinefrin kaybı yaşanmış. İkisi de yetmiş üç kalp probleminden birisiyle alakalı değil."

"O zaman, elektroşok arabaları..." Derin bir nefes alırken Sherlock için hemen bir seçenek üretmişti Melora. Adamın böyle bir şey söylemesine karşı aklının bir köşesinde tutmuştu bu bilgiyi. Bildiği kadarıyla elektroşok arabalarının içerisinde bolca bulunuyordu. Bu da mükemmel bir epinefrin kaynağı demek oluyordu, katil bunun için elektroşok arabalarına başvurmuş olabilirdi. "... İçinde bolca epinefrin bulunur. Genellikle kilitli olmaz. Kayıtları burada olacaktır."

Şaşırmış Sherlock'tan bakışlarını çekip hızla, oturduğu masanın üstündeki kutuları kucakladı. Birkaç kutunun içindeki dosyalara baksa da içerisinden istediği kayıt tutanaklarını bulamamıştı. Bakışları masanın ardındaki, yere dizilmiş kutulara kaydı. Onların içerisinde olabileceğini düşünerek masadan kalkarak soğuk zeminle buluşturdu çıplak ayaklarını. Ürperti tüm bedeninde küçük bir titreme yaratırken umursamadan hızla gözüne kestirdiği dosyaların yanına ilerdi. Çok fazla kurcalayıp etrafı dağıtmaya gerek kalmadan istediği dosyaların olduğu kutuyu bulmuştu.

"2008'de elektroşok arabalarından epinefrin kaybolma tarihleri... 6 Ocak." Yazılar arasında gezinen gözlerini dosyadan kaldıran Melora, Sherlock'un hareketlenmesine kısa bir göz attı. Adam, yudumladığı kahvesini bırakırken kulağının arkasına sıkıştırdı tebeşiri eline geri almıştı. Beyaz tebeşir yardımıyla 6 Ocakta kalp krizinden ölmüş olan kişinin adını gelişi güzel daire içerisine aldı. Hızını kesmeden dosyaya geri dönen Melora, devam etti başka tarihler vermek için. "19 Mart. 27 Mayıs. 20 Haziran. 28 Ekim."

2008 yılının son elektroşok arabasından epinefrin kaybolmasının tarihini söylediğinde, tozlu dosyayı kapadı Melora. Önüne düşen saçlarını tekrardan geriye iterken düşünceli bir görüntüye bürünen adama döndü. Kara tahtanın önünde dikilen Sherlock, daireye aldığı her bir kişiye göz atmaktaydı. "Bu miktarda ilacın kaybolması dikkat çekmemiş mi?"

Melora, arkası dönük Sherlock'un onu görmeyeceğini bilse de omuz silkmişti sorusuna karşı. Elindeki, işi bitmiş olan dosyayı kutuya geri koyarken sıradaki dosyayı aldı. "Hastaneler daha çok oksikontin gibi uyuşturucu etkisi olan maddelerin sokakta satılmasından rahatsız. Epinefrin önemli değil. Yılımızın kayıtlarını okuyorum."

2009 yılının kayıtlarının tutulduğu belgeden olay için ilgilendikleri alanı yakalarken, Sherlock tahtanın önünden ayrılmamıştı. Kadını, devam etmesi için başıyla onayladığın, elinde tebeşirle gelecek tarihleri bekledi. "17 Şubat. 4 Nisan. 25 Mayıs. 19 Kasım."

Sessizlik oluşurken odada, tahtaya sürten tebeşirin sesi de son bulmuştu. Melora, elindeki dosyada onları ilgilendiren herhangi bir şey bulamadığı için aldığı yere geri koymuştu. Çıplak ayakları, soğuk ve kuru zeminde ufak seslere sebebiyet olurken masaya geri dönmüştü. Kollarından yardım alarak kendini gerisine geri masaya oturturken, kara tahtayı inceledi.

"Okuduğun her tarihte yetmiş üç kişiden ölen biri var."

Sherlock'un söylediklerine karşı başını yavaşça salladı genç kadın. Bu pek de tesadüf denilebilecek bir durum değildi, özellikle konu buyken. Loş ortamdaki ışıktan dolayı yeşillenen elalarını kısmışken, tahtadan çektiğinde onun için dönen mavilere yöneltmişti gözlerini. "Teorin doğruysa katil dokuz kişi öldürmüş."

"Katilin izlediği yolu bulduk. Şimdi sıra şüphelilerde."

"Yirmi üç şüpheli çok fazla. Sence onları sorgulamak ne kadar zaman alacak?" Esnemesini eliyle kapatırken parmaklarının arasından mırıldanmıştı genç kadın. Esnemekten yaşaran gözlerini adama çevirdiğinde, birlikte yoğun hastane koridorunda ilerlemekteydiler.

Dün gece, pek de uzun ve huzurlu bir uyku çektiği söylenemezdi Melora için. Yatağına uzanmış elindeki kitabı okurken, zamanın nasıl hızlı geçtiğini anlayamamıştı ve en sonunda da zaten, okurken uyuyakalmıştı. Her zamanki kabusları uykusunu böldüğünde gün yeni başlıyordu. İşe gitmek için oldukça erken olduğundan, sabah sporunu bugünlük erteleyerek birkaç saat daha uyumayı planlamıştı. Gözlerini geri kapayarak zihnini dinginleştirmek istese de bu sefer Sherlock buna müsaade etmemişti.

Sherlock'un, herkesi uyandıran bağrışları arasında hızla hazırlanırken kendini bir anda hastane yolunda bulmuştu Melora. Son kez gözlerini ovuşturup, adamın sözlerini başıyla onayladı dinlediğini belirtmek amacıyla. Gözleri istemsiz olarak sol tarafında ilerlemekte olan Sherlock'a kaydı. Küçük bir incelemenin ardından gözlerini devirirken, adamın içindeki enerjiye ne diyeceğini bilemiyordu. Ona hayret etmeden ve hayran kalamadan bir gün bile geçirememişti tanıştıklarından beri.

"İki bin erkek doktor ve hemşireyi sorgularken harcayacağımız vakitten bayağı az olsa gerek. Cinayet günlerinde burada olan kişileri tespit etmek için giriş kartlarını kontrol ettim. Cinayetlerin işlendiği katlara giriş izni olmayanları eledim." Yaptıklarını birebir Melora'ya aktardı Sherlock. Dün gece boş durmamış, eve götürdükleri tüm hastane kayıtlarının kopyalarının üzerinden geçmişti. Bütün hastane çalışanların listesini çıkararak, ardından şüpheli listesini oluşturmaya başlamıştı.

Uykusunu daha üstünden atamamış olsa bile Melora, Sherlock'un konuşmasında takıldığı şeyle kaşlarını çatarak adama çevirdi başını. Sadece doktorlarla ilgilediklerini sanıyordu. "Hemşirelerden bahsettin. Kelty komşusuna ziyaret eden kişinin doktor olduğunu söylemiş."

"Hatırlarsan kanser yüzünden görme duyusunu yitirmişti. Onun bildiği kadarıyla ziyaretçi palyaço bile olabilir." Mavilerini genç kadın için çevirdiğinde, yüzünü buruşturmuş olması dikkatini çekmişti. Kadının, durumdan daha çok bir kelimesine karşı böyle bir tavır aldığını anlayacak kadar tanıyordu Melora'yı. Sorusunu Melora'ya iletirken, kendi burun buruşturmuştu. "Palyaçolardan korkuyor musun?"

Gelen beklenmedik soruya karşı yanakları kızaran Melora'nın elaları Sherlock'a kaymıştı. Belirsiz bir derin nefesle kendini toparlarken sadece küçük gülümseme yüzüne yerleştirmişti. Palyaçolardan korkmak kulağa çok saçma gelse de, hayatı boyunca da onlara hiç ısınamamıştı. On üzerinden bir korku puanlaması yapsa kendi için, kesinlikle on beş derdi Melora. Yüzlerindeki abartılı makyaj, o kılığa giren kişinin gerçek duygularını ve mimiklerini gizliyormuş gibi geliyordu Melora'ya. Bir şeyi kestiremediği vakit kendini tehlikede hissederdi.

"Sevmiyorum desek daha güzel olur." Sherlock için bir başka omuz silkmesi verirken önlerinde durdukları asansörü işaret etti. "Sen sorguya başla, ben Carrie'yle buluşacağım. Göze çarpan kişiler hakkında bilgi alayım."

Melora yanından hızla uzaklaşırken, başıyla onayladı kadını. Asansörün geniş kapısı açıldığında, derin bir nefes aldı Sherlock içeri adımını atarken. Asansörün bir köşesi kapılmış olduğundan, diğer köşeye ilerledi gideceği katın düğmesine bastıktan sonra. Kollarında katlı olan paltosunun düzgünlüğünü kontrol ederek oyalanmaya çalışsa da, bakışları bir an için diğer köşede duran adama kaymıştı.

Temizlik arabasıyla ineceği katın gelmesini sessizlikle bekleyen hademe, bakışlarını önüne düşürmüştü. Küçük bir göz gezdiren Sherlock, dikkatini çeken temizlik arabasını da incelemişti. Her temizlik arabası gibi, üzerinde çeşitli malzemeler ve aletler bulunuyordu. Adamın tuttuğu demir tutacakta ise asılmış sarı ve mavi iki toz bezi sarkmaktaydı.

Ortamdaki sessizliğin garipliği arasında birkaç kuru öksürük bırakıp, bakışlarını karşı duvara dikti. Öksürükten dolayı adamın dikkatini çektiğini biliyor, bakışlarını da yüzünde hissedebiliyordu. Biraz düşününce, aklına gelen sözcükleri hızla toparlamıştı. "Dünkü olayda biraz gaza gelmişim. Kusura bakma."

"Sorun değil." Kusursuz bir şekilde konuşan adam, önemsemezcesine bakışlarını çekip önüne döndü. O esnada asansör, belirlendiği katlardan birine gelmesiyle, çıkardığı küçük bir 'ding' sesiyle her iki adamı da oluşacak yeni bir sessizlikten kurtarmıştı. Hademe, temizlik arabasını iterek önden çıkartırken asansörün düğmelerinin olduğu alana uzandı usulca.

'3' zaten Sherlock tarafından basılı olduğundan geri kalan '4, 6, 5, 7' butonlarına tek tek basmıştı. Sıkıntılı bir yüz ifadesine bürünen Sherlock, hademenin çıkması ardından kapanan asansör kapısını izledi. Merdivenleri asansörlerden daha çok sevdiğine emindi.

İstediği kata ulaştığında Sherlock, istifini bozmadan Doktor Baldwin'in ofisine giriş yaptı. Herhangi bir kapı çalma gereği duymamıştı, çünkü tam da düşündüğü gibi içeride kimse yoktu. Odaya girmesinin ardından kapıyı kaparken, yalnız olmanın verdiği avantajla odadaki her şeye göz attı. Hazırlamış olduğu şüpheli listesinde Doktor Baldwin de vardı, hem de ilk sırada. Her ne kadar onlara yardımcı olsa da. Sonuçta bir şeyi saklamanın en iyi yolu, göz önüne koymaktı. Kimse gözünün önündeki şeyden şüphelenmezdi.

Sherlock, eline geçen golf sopasıyla etrafı incelemeye devam ederken, bir süre sonra beklemekte olduğu ofis sahibi sonunda içeri teşvik etmişti. Sırf odayı inceleyebilmek ve Baldwin'i ilk ve tek yakalayabilmek için sabahın erken saatlerini tercih etmişti. Geri kalan vakitlerde yoğun olacağını ve tabii ki onu sürekli erteleyip duracağını kolaylıkla tahmin edebilirdi.

"Toplantı odasında şüphelileri sorgulaman gerekmiyor muydu?" Uzun ve iri yapıya sahip olan Baldwin, kapının önünden çekilerek ardından yavaşça kapadı. Scotland Yard yetkililerinin soruşturma adına, hastanenin toplantı odalarından birini kendileri için kullanım dışı bırakıldığını dünden beri biliyordu. Ve tabii ki, Sherlock'un bazı kişileri sorguya çekeceğini de.

Kendisine yöneltilen ve sorusunun cevaplanmasını oldukça merakla bekleyen Doktor Baldwin'e karşı, derin bir nefes alıp duruşunu dikleştirdi. Soruya karşı oldukça net ve kafa karıştırmayan bir cevabı vardı. "Buradan başlamaya karar verdim."

"Benimle mi? Ciddi misin?" Sherlock'un durumunu eğlenceye vurup, masasına geçeceği vakit aldığı cevapla adımlarını durdurmuştu adam. Karşısındaki adamı hâlâ pek çözememiş olduğundan şaka yapıp yapmadığından emin olamıyordu. Sadece saçmalığa gülümsedi. "İstediğin evrakları sana ulaştırdım."

Doktorun bu haline sahte bir gülümseme sunmuştu Sherlock. Elindeki golf sopasını kitaplığa yaslanacak bir şekilde ayakta durmasını sağlarken, yavaş adımlarla adamın karşısına ilerledi. Böyle bir savunmada bulunacağını biliyordu. "Hesaplanmış risk. Evraklara zaten ulaşacağımı düşünerek şüpheyi kendinden uzaklaştırmanın kusursuz bir yolu."

"İyi bakalım... " Dişlerini ortaya koyan gülümsemesiyle nefes vererek, gülüşüne hafif bir ses katmıştı. Karşısındaki adamın söyledikleri komiğine gittiğinden, gülmekle karşılık verebiliyordu anca sözlerine. "... Öyle diyorsan."

Ellerini, takımının kusursuz kumaşından oluşan pantolonunun cebine atarken, tam karşısına geçen Sherlock da aynı hamlede bulunmuştu. Sherlock'un mavileri oldukça ciddi dursa da, kendisine bakan maviler tamamen ciddiyetsizdi. "Kurban olduğunu düşündüğüm dokuz kişiden üçünün senin hastan olduğunu fark etmişsindir. Tesadüf mü?"

Alnının kırışmasını sağlarken kaşlarını yukarı kaldırmıştı Baldwin. Ağrılığını bir ayağından diğerine taşırken başını iki yana sallamakla yetindi o an, ilk adım için. Şüpheli dosyasına bakarken aynı zamanda öldürüldüğü düşünülen hasta kayıtlarına da bakmıştı, hastaneye karşı gönderilen bildirgeden.

"Aslında değil. Alakası yok. Anlattığına göre katil aşırı hasta kişileri öldürüyor. Ben en hasta kişileri ameliyat ederim."

"Yine de, ölüm ve yaşama karşı gayriciddi bir yaklaşımınız var." Kuruyan dudaklarını ıslatırken, artık Baldwin'in de ciddiyet kazandığını görebiliyordu. Sherlock, sol elini yumru yaparken baş parmağını serbest bırakmış ve yukarıya çıkış hamlesinde bulunmuştu. "Ölüm oranınız her sene artıyor."

Ortamdaki iletişim atmosferi bir an için bozulmuştu. Duruşunu bozmazken doktor, tek gözünü kısıp işini ciddiye almasını ses tonuyla belirtti Sherlock'a. "Çünkü kimsenin tedavi etmediği hastaları alıyorum."

"Başarısızlık oranınız %75'e çıktığı için geçen sene deneysel bir çalışmanız sonlandırılmış."

Sherlock'un sözlerine karşı yüzünü buruşturdu adam. Ellerini pantolonunun cebinden çıkarmadan masasına doğru ilerlerken adımlarını durdurup, topuklarının üzerinde Sherlock'un olduğu tarafa dönmüştü. "Yenilik beraberinde bazı riskler getirir."

Karşısındaki adamın onu anlayıp anlamayacağını bilmiyordu ama çoğu doktorun korktuğu şeyi yapıyordu hayatında. Yeni tedaviler bulmaya çalışır, insanları hayatta tutacak pek çok riski alırdı. Bu, her doktorun harcı değildi. Aldığı bunca diplomalar, belgeler sadece ofis duvarlarını süslemesi için değildi.

Sherlock başını anlayışla salladı. Evet, adamı anlıyordu ama kendi ilgi alanında. Risk demek, pek çok şikayet demekti. Hastaneye teşvik etmeden önce Baldwin için açılan davlara pek tabii ki göz atmıştı. "Mesela davalar. Başarısızlıklarınız arasında ailelerin dava etmesi sonucu hastaneye birkaç milyon dolara mal olan iki adet ölüm vakası var. Belli ki o zamandan beri resmi olmasa da gözaltındasınız. Bir hata daha yaparsanız hastaneden kovulursunuz. Üstelik denetleme kurulundan lisansınızın iptal edilmesi istenir." Eliyle, Baldwin'in ardındaki duvarı ve orayı süsleyen çerçevelenmiş kağıt parçalarını işaret etti. "Hastaneyi cezalandırmak için hastaları siz öldürüyor olabilirsiniz. Belki de yeniden Tanrı gibi hissetmek istediniz."

Baldwin başını iki yana hafifçe sallayıp eski gülümsemesini geri kazanırken, ellerinden berini cebinden kurtardı ve kendini işaret etti. "Aradığın katilin ben olmadığımı kanıtlamamı ister misin?"

Sherlock dudaklarını birbirine bastırıp düz bir çizgi halini almasını sağlarken, kendine has mimiklerinden birini sergileyerek dudaklarının köşelerini aşağı sarkıtmıştı başıyla onaylarken. Onu, aklına gelen ilk şüpheli düşüncesinden nasıl caydıracağını öğrenmek tabii ki de isterdi.

"Bu katil gerçekten varsa acı çeken insanları öldürüyor. Merhamet kaynaklı bir davranış. Bense bir cerrahım. En sevdiğim hasta tipi şuuru kapalı ve ameliyata hazır olandır. Dürüst olmak gerekirse acı çekip çekmedikleri beni ilgilendirmiyor. Bu beni pek etkilemiyor. Yaptığım işte beni özel kılan da bu."

"Yani ölüm meleği olmak için fazla umursamaz birisiniz." Her kelimesini vurgulayan Baldwin'in karşısında, düşünceli bir vurgunlukla söze başlamıştı. Doktor Baldwin küçük bir omuz silkmesi ile yanıt verirken, Sherlock kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı. Nedense bu bahane Sherlock'u memnun etmeye yetmemişti. "İlginç bir bahane."

"Bir de şu var ki..." Ciddiyetsizliğini geride bırakan Baldwin, olduğu yerden yavaşça Sherlock'un birebir karşısına geçti. "... Bay Kelty öldüğünde, yani dün, trenle evimden Smithfield'a gidiyordum. Şimdi biraz işim var. Görünüşe göre sizin de öyle." Sherlock'u işaret ederken nazikçe 'odamdan kaybol' demişti adama, kendi koltuğuna geçmek için geri adım atarken.

Melora, Sherlock'un yanından ayrıldığında canlılığını geri kazanmak için kendine bir kahve almıştı. Dumanı halen daha tüten kahvesiyle beraber Carrie'nin yanına uğradı ardından. Siyahi kadın, eski dostunu tekrardan gördüğü için mutluydu. Aralarındaki kopukluk her ne olursa olsun, anılacak eski güzel günleri vardı.

Genç kadın hastane hakkında onunla konuşmak istediğinde, Carrie itirazda bulunmamıştı. Sherlock ile hastanede bir katilin olduğunu düşündüklerini bildiren Melora, doktor arkadaşının şaşkın yüzüyle karşılaşmıştı. Londra'nın en iyi eğitim hastanelerinden birinde çalışıyordu ve böyle bir olayın yaşanacağı aklının ucundan bile geçmemişti.

Eski dostuna yardımcı olmak adına, hastanede dikkatini çeken şeyleri kendi zihninde yoklamıştı ama telefonun çalmasıyla ikilinin konuşması yarım kaldı. Hastaneye ait olan telefondan Carrie için bir bildirim gelmişti. Gitmesi gerektiğini, bir ameliyat görüşmesi olduğunu Melora'ya iletmişti koridorlardan birine sapmak için adımlarını yavaşlatırken.

Melora, kadına anlayışla baş sallarken kendi yoluna ilerlemek için hareketlenmişti. Fakat Carrie, dedektif arkadaşını durdurarak onunla gelmesini istedi. Görüşmesi sadece birkaç dakika sürecekti, göze çarpan kişileri sonra düşünürdü.

Muayeneye giriş yapan ilk Carrie olurken, içeride yatan genç kıza bir gülümseme sundu. Kapıyı Melora'nın ardından kapayıp hastası için arkadaşını işaret etti tüm samimiyetiyle. "Selam, Morgan. Bu benim eski arkadaşım Melora Phoenix."

"Selam." Kahvenin de etkisiyle kendine gelen Melora, yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle birlikte kızı içtenlikle selamladı. Sarışın kız, yattığı yerden ilk defa görmekte olduğu kadına küçük bir gülümseme sunmuştu. Aynı samimiyetle kadının selamına karşılık verirken, alışılagelmiş merakıyla doktoru izledi.

"Morgan'ın çapraz bağları yırtılmıştı." Carrie, elindeki dosyayla ikilinin arasından kendine yol çizerken, muayene yatağında yatmakta olan kızın burnunu sıktı. Küçük odada kızın kıkırtısı yayıldığında, masanın üstündeki monitörün başına geçmekteydi Carrie. Melora için yaptığı bilgilendirmeyi daha fazla açma gereği duymamıştı. Eski dostu tıptan uzak biri değildi sonuçta.

Önüne düşen kahverengi buklelerini geriye atarken elalarını kısarak, yatan kıza baştan aşağı hızlı bir göz attı. Elindeki hasta bilgisi ile kızın sportif giyimi ve kas yapısının gelişimine bakacak olursa, aklında bir şeyler canlanmıştı fikir olarak. "Dur tahmin edeyim. Futbolcu, sağ kanat."

"Orta saha." Kız, yüzünde büyük bir gülümseme ve gururla karşılık verirken Melora'nın yanlışını düzeltti. Melora, yaptığı hataya karşı gülümsemiş ve aynı zamanda başını yan yatırarak kıza, tebrik edercesine bakmıştı. "Forvetin can damarı. Güzel."

Melora'nın sözleri, sarışın kızı utandırırken, yanaklarının kızarmasına neden olmuştu. Futboldan anlayan birini bulduğu içinde oldukça keyifliydi. Genç kız için, bu alanda bilgili birini bulmak oldukça güçtü. Doktorunun arkadaşını, o esnada daha çok tanımak istemişti.

Carrie çekilmiş röntgene bakmayı bırakıp, ikilinin güzel sohbetini bölmek zorunda kalarak Morgan'ın sol ayağının yanına gitti. Siyah buklelerini geri atarken, ellerini, kızın dizinin bir üst ve bir alt kısmına yerleştirmişti. "Dizini biraz büker misin?"

Morgan, Carrie'nin ricasını yerine getirip yattığı yerden sol dizini olabildiğince bükmeye çalıştı. Kız için cesaret verici bir gülümseme sunan Melora bakışlarını, arkadaşının muayene etmekte olduğu dize götürdü. Ama odağı dizden daha çok, kızın çıplak ayaklarına gitmişti. Sol ayağının baş parmağındaki tırnağında, dik bir siyah çizgi bulunuyordu.

"Sen de mi doktorsun?" Genç kız, Melora'yı daha fazla tanıma istediğini bastıramadan masumca, meraklı bir şekilde odadaki sessizliği bölmüştü. Melora'nın odağı, kendisine yöneltilmiş soruyla bir anda dağılmıştı. Elalarını çekip, üzerindeki kahvelere yönlendirdi. Soruya karşı afallamıştı ama hızla kendini toparlayıp, başını iki yana salladı. "Hayır. Dedektifim."

Melora'nın yaptığı başarılı tahmin gibi kendi de tahmininde bulunan Morgan, yanılmasına üzüldüğü kadar genç kadının yapmakta olduğu meslekle de oldukça etkilenmişti. Carrie, Melora'nın cevabına göz devirirken doğrulduğu yerden durum için mırıldanmıştı. "Ama olabilirdi. Şimdi kalbini dinleyeceğim."

Carrie, arkadaşından daha çok, arkadaşının doktor olmasını isterdi. Tabii Melora'nın adli tıbba olan ilgisinden adli tıp uzmanı olacağını biliyordu. Yine de tıp okuyup, arkadaşını bu tehlikeli meslekten uzak tutmayı amaçlamaktaydı. Aynı okullarda okuyabilir hatta doktorlukta karar kıldırabilirse aynı hastane dahi çalışabilirlerdi.

Sadece; çevresindeki, ailesi hakkında kötü düşüncelere sahip olan insanlardan Melora'yı korumak istiyordu. Dedektif mesleğini eline aldığında oldukça yıpranacağını biliyordu genç kadının. Herkes onu, babasıyla bir görecekti çünkü. Düşüncelerinde yanılmamıştı da Carrie, sonunda her şeyden bunalarak Londra'yı terk etmişti seneler önce.

"Neden?" Morgan, kalbinin dinlenmesi için yerinden doğrulurken doktorunun, arkadaşı için mırıldanmasını sessiz odada rahatlıkla işitebilmişti. Merakı tekrardan kök salarken cevabını alabilmek için gözlerini Carrie'nin üzerinden çekip, Melora'ya odaklamıştı.

Kız için sadece belli belirsiz bir omuz silkti ve Carrie'nin işini yapmasına izin verdi, geri adım atarken. Bakışları tekrardan kızın ayak tırnağındaki çizgiye gittiğinde, aynı zamanda istemesiz olarak düşüncelere dalmıştı.

Bazen kendisi bile neden dedektif olduğunu sorguluyordu ve bazen Sherlock'un söyledikleri aklına geliyordu. Gerçekten, babasının izinden gitmek için mi bu yolu tercih etmişti. Diğer söylediği tüm şeyler boş birer bahaneler miydi; adrenalini sevmesi, masa başında kalamaması? Belki de; ailesinin başına gelenlerin, bir başka ailenin başına gelmemesini istediği içindi. Melora, neden dedektiflik yolunu izlediğini tam olarak bilmiyordu, son anda dönülen kararlarından biriydi ama asla pişman değildi.

Sherard, çıkardığı mavi takımının ceketini sandalyenin sırtına düzgünce asmıştı. Beyaz gömleğiyle kalırken, bordo renkteki kravatını tutarak sandalyeye geri oturmuştu. Koca salonda yalnız olmadığından, oturduğu masanın karşısında oturan ve sorguya çekilmekte olan adama çevirdi parlak yeşillerini. Bugün sorgusunu çektiği kaçıncı kişi olduğunu bilmiyordu, aynı şeyleri anlatmaktan biraz yorulmuştu ama pes edecek değildi de.

"Biraz kafam karıştı dedektif. Hakkında konuştuğumuz kişilerin çoğu benim hastam bile değil." Oturduğu sandalyede geri yaslanmış bir şekilde duran genç doktor, olanları anlamaya çalışıyordu. Karşısındaki sarışın dedektif, bakması için bir dosya vermişti masaya oturtulduğunda ama olayla nasıl bir bağlantısı olduğunu hâlâ anlayamamıştı. Bu nedenle biraz daha açıklayıcı olmasını istiyordu kendisine.

"Dokuzu da sizin nöbetiniz sırasında kalp krizinden öldü." Alnına düşen sarı tutamını geriye tarayan Sherard, derin bir nefes alıp her sözcüğün altını çizercesine, nazik bir dille durumu genç adamın kafasına sokmaya çalıştı. Sözcüklerini desteklercesine de parmak uçlarını parlak masa zeminine vuruyordu.

Doktor Cahill, kaşlarını alayla çatarken işini dalgaya vurmuştu. Burası bir hastaneydi, hastalar gelirdi; kimisinin durumu ağır olurdu, kimisinin hafif ve bazıları ölürdü. O bazılarının bir kısmı da kalp krizinden vefat ederdi. "Bak sen, hastanede dokuz hasta insan mı ölmüş?"

"Ameliyatların birkaçında bulunmuşsunuz." Genç doktorun tavrı, Sherard'ın canını sıkmaya başlarken ses tonundaki ciddiyetini daha çok arttırdı doktor için. Sherlock'un odanın bir köşesinde durmuş, soruşturmayı izliyor olması bile dedektifin daha çok gerilmesine nedendi. Dünden beri adama olan sinir kat sayısı daha çok artmıştı. Sürekli, Melora ile olan planlarını berbat edip duruyordu. Sherlock'u normal insan sınıfına koysaydı eğer, Melora'yı kıskandığını düşünürdü.

Genç adam sıkıntılı bir nefes verdi. Sandalyenin koluna yasladığı eliyle ilk alnını, sonrasında yüzünü ovuşturduğu. Parmakları gözlerinin üstünde durduğunda ise burun kemiğine doğru bastırmıştı. Boştaki diğer eli masanın üstündeydi ve geldiğinden beri, tutmakta olduğu vaşak desenli anahtarlığı masaya tıklattırmaktaydı.

"Evet, ameliyat asistanıyım. Bir sürü ameliyata girerim. Bakın, 29 saattir görev başındayım. Hiç uyumadım, neredeyse hiç yemek yemedim ve bir saatim daha yolda geçecek. Yardım edebileceğim bir şey var mı? " Gözlerinin üzerinden parmaklarını çektiğinde her iki adama da bakış atıp, en sonunda karşısındaki sarışın dedektife durdurdu. Yorgunluk ve uyku sesine de yansımıştı, boğuk ve çatlak bir tondaydı.

"Evet, James Romano'nun pankreas kanseri vardı." Sherard, Doktor Cahill'in sorusunu başıyla onaylarken önündeki dosyalara döndü. James Romano'nun dosyasını bulduğunda ise dosyayı açıp, genç adamın önüne koydu. "En kötü kanser çeşitlerinden biri. Büyükannemi öldüren de oydu. Oradan biliyorum."

Açıklamasıyla birlikte sesini, biraz önceki ciddi tavrına göre oldukça azaltmıştı Sherard. Dudaklarını birbirine bastırıp masaya tıklatılan anahtarlığa göz atarken, hızla genç adama geri odaklanmıştı. Cahill, oturduğu yerden doğrulup dosyayı önüne çekerken, dedektifin son açıklamasıyla incelemeyi kesmiş ve anahtarlığını masaya tıklatmayı da durdurmuştu. Bakışlarını dosyadan kaldırıp, sarışın adamın söyleyeceklerine odaklandı.

Genç adamın bakışlarını üzerinde yakaladığında gözlerini kaçıran Sherard, kuruyan dudaklarını ıslatarak bakışlarını masaya düşürmüştü. Ses tonunu oldukça iç karartıcı tutmaya çalışmıştı ve arka tarafta, tüm olup bitenleri gözlemleyen Sherlock, Sherard'ın konuşmasına göz devirdi. "Bazen keşke diyorum. Keşke acısını sonlandırabilecek güce sahip biri olsaydı."

Kumral adam dosyayı incelemeye geri döndüğünde, belli belirsiz bir nefes alışında bulunmuştu. Omuzlarını düşürüp, başını kaldırdığında iki adama da baktı. Sesi, biraz öncekine nazaran oldukça yumuşak ve uysaldı. "Sizce bu adam öldürüldü mü?" Gözleri tekrardan, onlardan uzakta duran ve sessizliğini koruyan adama gittiğinde dosyaları işaret parmağıyla rastgele gösterdi. "Diğer hastalarda mı?"

Sherlock, oturduğu pencerenin önünden sonunda sorgunun içerisine katılmıştı sessizliğini bozup. Başını hafifçe aşağı yukarı sallarken, kıvrımlı siyah saçları da anlında hareketlenmişti. Sorgulama işlemini Sherard'ın üstlenmesine izin verirken, gözlemleme işini tamamen kendi üstlenmişti. Fakat, artık kendisinin de konuşma vakti gelmişti. Çünkü, şu an, Sherard boşa vakit harcıyordu.

"Evet. Bu yüzden seni ikinizin aynı tarafta olduğunuza inandırıp güvenini kazanmaya çalışıyor..." Daha fazla Doktor Cahill ile oyalanıp vakit kaybetmeden biraz önceki yalana bir açıklık getirdi ilk olarak. Sherard'ın ailesinde böyle bir sıkıntı yoktu, hiç de olmamıştı. Karşısındaki kişiye kendini inandırmış olabilirdi ama bu konuda daha iyi olabilmek için çalışması gerekiyordu. Sherlock konuşmasına devam ederken genç doktor, karşısında oturan sarışın adama yandan bir bakış atmıştı. "... Doğru sebepler için can alabilecek birini anladığına inandırmaya çalışıyor. Ama vaktini harcıyor. Gidebilirsiniz."

Cahill, hiçbir şey söylemeden oturduğu sandalyeyi geri itip, ayaklandı. Odadaki iki adama bakma gereği duymadan bir an önce odadan ayrılmıştı. Sherard, oturduğu sandalyede geriye dik bir şekilde yaslandı. Dudaklarını birbirine bastırıp yeşillerini masanın üstündeki boşluğa diktiğinde, öfkesinden tırnaklarının yanlarındaki etlerle oynamaya başlamıştı. Doktorun, çıktıktan sonra kapıyı ardından kapatmasıyla odadaki sessizliğe nokta koymuştu.

Sherard burnundan derin bir nefes çekip öfke kontrolünü sağlamak için boynundaki kravatıyla oynadı. Tüm odayı çevreleyen pencerelerden gelen ışık, özenle bakım yapılmış sarı saçlarını oldukça parlatmaktaydı. Kısa sessizliğin içerisinde Sherlock'la neden çalışmadığı aklına bir kez daha üşüşmüştü.

Her zaman ama her zaman, müfettişe; Sherlock varsa davada kendisinin olmayacağını söylerdi. Şu sıralar sözünden dönmesinin nedeni, Melora'ya yakın olabilmek içindi. Eğer Melora'yla herhangi bir ilişkisi olacaksa, bu adamla da muhatap olması gerekiyordu. Çünkü Melora neredeyse, Sherlock oralarda oluyordu muhakkak.

"Bunu neden yaptığını söyler misin?" Bir kez daha eli kravatına gittiğinde, üstündeki bükülmeleri düzeltmişti. Konuşurken arkasında kalan Sherlock'a dönüp, bakma ihtiyacı bile duymamıştı. Adamın oldukça mantıklı bir açıklamasının olmasını umuyordu. Yoksa, diğer türlü işin içine iş açacaktı.

"Katilimizin o olması pek mümkün değil de ondan." Sherard'a nazaran oldukça sakin bir ruh haline sahipken, adamı cevaplamıştı Sherlock. İlk başta şüphelenir gibi olmuştu ama sonra tüm bu şüphesi kalkmıştı genç doktora karşı. Kendisi de en az Sherard kadar sıkıntılıydı duruma, onlarca kişiyi sorgulamışlardı ve onlarca kişiyi de sorgulayacaklardı. Tüm bu sorgulamaya rağmen şu an ellerinde, elde tutulur hiçbir şey yoktu.

"Adam çok gergindi. Az kalsın konuşacaktı. Anahtarlarını masaya nasıl tıklattığını gördün." Sesindeki öfkeyi bastırmak için olabildiğince çırpındı sarışın adam. Ne kadar çırpınmış olsa da öfkesi oldukça belliydi.

Parmağıyla karşısındaki artık boş kalan sandalyeyi işaretledi, Sherlock'un tekrardan o anı hatırlaması için. Bay o kadar mükemmel ise, tıklatma şeklinin anlamını da gayet iyi biliyor olmalıydı. İsteyerek yapılan bir hareket değil, beynin otomatik olarak gerginken gösterdiği dış bildirgeydi.

Sherlock, Sherard için gözlerini kısarken kaşları otomatik olarak çatılmıştı. Gözlem yeteneğini sorgulayacak son insandı. "Hastaların ölümüyle ilgili sorgulandığını anladığında tıklatmayı bıraktığını da gördüm. Birden rahatladı ve tıklatmayı bıraktı."

"Yani manyağın teki olsa da büyük ihtimalle katil o değildi."

"Sorgulamamız gereken daha birçok kişi var."

"Sıradaki şüpheliyi getireyim." Sherlock'un son konuşmasıyla hızla harekete geçip masadan destek alarak sandalyesini geri itti. Bir an önce ikisinin bulunduğu odadan çıkmak istiyordu, ayrılıkları kısa sürse bile. Sherlock'la daha fazla aynı ortamda kalırsa, içindeki öfkeyi dışarıya oldukça şiddetli bir şekilde çıkaracaktı. Adamı boğazlamak için daha çok erkendi. Sadece biraz daha sabır dilendi Tanrıdan.

"Yardım için teşekkürler." Hemşireler ve hasta bakıcılarıyla yoğun olan koridora kapı açılırken, Carrie odadan ilk ayrılan olmuştu. Ardından çıkan Melora'ya omzunun üstünden bir bakış atıp, ilettiği teşekkürüne ek küçük samimi bir gülümseme sundu. Morgan, gireceğini öğrendiği ameliyattan dolayı oldukça gerilmişti ki Melora, her zamanki gibi olayı kurtarıp kızı rahatlatmıştı. "Bayağı korkmuştu."

"Önemli değil." Muayene odasının kapısını ardından kapayan Melora, burnunu gıdıklayan saç tutamını geriye doğru taradı. Carrie ne kadar görmese de, cevabını desteklemek amacıyla omuzlarını silkmişti. Davalar dışında insanlardan olabildiğince uzaklaştığında, çocuklar ve hayvanlarla daha çok anlaşır olmuştu. Bu yüzden onlarla iletişim kurmak daha kolay olmuştu hayatında.

Kendi içerisindeki sessizliğe gömülürken adımlarını, önden ilerlemekte olan doktor arkadaşının adımlarının ardından takip ettirmişti. Siyahi kadın, elindeki hasta dosyasıyla bankoya doğru ilerledi. Dosyanın içindeki belgede bazı yerleri doldurup, yapılması gerekli testleri eklerken yanına yaklaşan Melora küçük bir göz attı. Bu dosya işini bitirince söz verdiği gibi onunla hastane hakkında konuşacaktı.

Melora, kararsızlıkla dudaklarını dişlerken derin bir nefes bıraktı. Muayene esnasında bile aklında dönüp dolanan birtakım düşünceler vardı ve bunları paylaşıp paylaşmamak arasında gidip geliyordu. Bir doktor değildi, tıbbi bilgileri sadece kendine yeteceği kadardı. Fakat, söz konusu insan hayatıydı ve gözüne takılan şeyleri dile getirmeliydi. "Biraz garip olacak ama içeride bir şey fark ettim. Ayak parmağı tırnağında küçük bir kanama vardı."

"Evet. Kız futbolcu, muhtemelen ayağı ezilmiştir. Sık sık görülür." Doldurmakta olduğu dosyadan başını kaldırıp, bakışlarını tedirgin olan genç kadının üzerine çevirdi. Rahatlaması için sesini hoş ve anlayışlı bir tonda tutmuştu. Kalemi geri doktor önlüğünün cebine sıkıştırırken, işlemini bitirdiği dosyanın kapağını kapadı. Bankonun üstündeki, başka dosyaların da olduğu sepete bırakıp, hâlâ durum için memnun olmayan Melora'ya tekrardan döndü.

Carrie'nin oldukça iyi bir doktor olduğunu biliyordu, durum için söyledikleri de oldukça olağan şeylerdi. Yine de Melora, meslek icabı, üzerine yapışmış olan kuşkuyu içinden atamıyordu. Eğer bir şey yapacak olacaklarsa, kafalarda oluşan tüm şüpheleri yok etmek zorundalardı. Eğer Carrie pervasızca davranacak olursa, sonuç hiç de iyiye gitmezdi. "Belki de kalp rahatsızlığıdır."

"Melora, yapma." Gülümserken, genç kadının koluna dokundu ve onu takip etmesini işaret etti. Arkadaşının bu telaşlı, memnuniyetsiz hallerini özlemişti. Ona, eski güzel anılarını hatırlattırıyordu. "O sadece dizini acıtan, 12 yaşında, sağlıklı bir kız çocuğu. Damardan uyuşturucu alan veya genetik kalp hastalığı olan biri değil."

Kafeteryanın olduğu bir alt kata inmek için merdivenlere yöneldiğinde peşinden gelen birinin olmadığını fark etti Carrie, konuşma esnasında. Dudaklarını birbirine bastırarak ardına dönerken, Melora'nın hâlâ aynı yerde durduğunu gördü. Genç kadın, krem rengindeki bankoya bir omzunu yaslamış, boştaki eliyle de biraz önce bırakılan Morgan'ın dosyasını tutuyordu. Ela gözleriyle, Carrie için dosyayı işaretlemekteydi.

Carrie, dedektif arkadaşının konu hakkında gerçek anlamda ciddi ve endişeli olduğunu artık net bir şekilde gördüğünde duraklamıştı. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp, onu ve kendini rahatlatmak adına biraz önceki muayeneden bahsetme kararı aldı. Bu sefer ses tonu önceki konuşmalarına göre oldukça ciddi ve netti. "Az önce kalbini kontrol ettim. Yanlış bir ses duymadım."

Melora tekrardan arkadaşının sözcüklerini başıyla onayladı ama bu onu yine de memnun etmemişti. Omzunu bankodan çekip, kadına yaklaştı. Elindeki dosyayı Carrie'nin eline sıkıştırırken, ela gözlerini olabildiğince genişleterek, her zaman işe yarayan sevimli yavru köpek bakışlarını ayarlamıştı. "Endokarditi varsa ameliyatta kalbi durabilir. Lütfen, sadece emin olmak için ekokardiyografiye girsin."

"Bir de tıpı bıraktım diyor." Bakışlarını koridora çevirip, yarım ağızla mırıldandı Carrie. Melora ise, doktor arkadaşının bu mırıldanmasına gözlerini devirmiş, yarım bir gülümseme sunmuştu. Genç kadının tıbba olan ilgisinin asla bitmeyeceğini biliyordu. Ne olursa olsun ya da hangi mesleği yaparsa yapsın, genç kadın bir şekilde burnunu bu işlere sokacaktı. Cebindeki kalemi çıkarıp, eline tutuşturulan Morgan'nın dosyasını göstermek icabı salladı. "Tamam. Dediğin gibi yapacağım. Sadece emin olmak için."

"Sorgulamaları epey hızlı halletmişsiniz." Hastanenin geniş kapısından birini açan Melora, önden ilerlerken peşinden gelen Sherlock'a omzunun üstünden baktı. Akşamın karanlığı yavaş yavaş şehre çökmeye başlamıştı. Carrie ile konuşmasından sonra Scotland Yard'a gitmesi gerekmişti ki, bu yüzden sorguya katılamamıştı. İşi biter bitmez geri döndüğünde de bir başına bıraktığı iki adamında sorgulamalarının bittiğini öğrenmişti. Sherard'ı yakalayamamıştı erken ayrıldığı için ama Sherlock'u bulduğunda, artık eve gitmeyi teklif etmişti.

Londra'nın eşsiz soğuğu akşam olunca kendini daha çok gösterirken, hastanenin içerisindeki sıcak havadan çıkan iki beden, soğuğa karşı ilk etapta ürpermişti. Ama her ikisi de Londra'nın kendine has soğuğuna alışkın olduğundan, ortama alışmaları da oldukça kısa sürmüştü. Sıcak nefesleri dudaklarının arasından kaçıp birer buhara dönüşürken Sherlock, bakışlarını önden ilerleyen Melora'ya çevirdi. "İşe yarar bir şey bulamayınca böyle oluyor."

"Kimse çıkmadı mı?" Şaşkınlıkla tek kaşı havaya kalkmıştı genç kadının. Omzunun üstünden adama bakarken, kendisine ayak uydurması için adımlarını yavaşlatmıştı. Böylece ikili, yan yana gelebilmişti.

"Hayır. Senin arkadaşın ne dedi? Göze çarpan birileri var mıymış?" Karanlıkta dahi renginin canlılığını koruyan mavileri yüzünde hissetmişti Melora. Adamın sorusuna verecek herhangi bir cevabı yoktu. Omuzlarını silkip, ellerini iki yana açtı. Elle tutulur hiçbir şey yoktu kendi tarafında davayla ilgili.

Sherlock, Melora'dan cevabını alsa da bakışlarını yine de kadının üzerinden çekmemişti. Merak ettiği bir soru daha vardı. Sadece, Melora hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyordu. "Haklıydım değil mi? Eskiden yakındınız."

Merdivenlerden inerken Sherlock, bakışlarını önüne çekmişti ama bu esnada Melora, gelen soruyla birlikte elalarını adama yöneltmişti. Vereceği cevap için hızlı bir nefes verip adamın üzerindeki gözlerini çekerken genç kadın, maviler tekrardan Melora'yı bulmuştu. Gözleri, bir türlü gözleriyle kesişememişti.

"Kanada'da, dedektifliği bırakma kararı aldığımda her şeyle ilişkimi kesmiştim. Büyük bir çöküntü yaşıyordum, duygusal anlamda gerçekten bitik bir haldeydim. Carrie'ye bir türlü anlatamadım ve aramızda ufak bir çatışma oldu. Ondan bahsetmişken..." Soğuktan kuruyan dudaklarını ıslatıp sözlerine devam etmek için, kendisine ilgiyle bakan Sherlock'a başını çevirecekti fakat cebindeki, telefonun tanıdık melodisiyle bakışları doğruca aşağı kaymıştı.

Kadının narin uzun parmakları cebinden çıkardığı telefona sarınırken, aydınlanan ekranı yüzünü de aydınlatmıştı. Sherlock, dikkatlice kadını izledi. Bildirim sesinden Melora'ya mesaj geldiğini anlamıştı ama ekrana göz atmamak için oldukça direniyordu. En son ki mesaj olayından sonra Melora'nın cezalarından birini güzelce çekmişti. Farkındaydı, fazla ileri gitmişti. Hem kadının mesajını okumuş, hem de mesaja onun adına yanıt yazmıştı. Ama bu sayede babasıyla arasındaki gerilimi hafifte olsa azaltmıştı. Ayrıca, peşlerinde dolanan kimselere yoktu ve genç kadının kafası biraz daha rahattı.

Melora, rüzgâra kapılmış ve yüzünü örten saçlarını tek eliyle geriye doğru taradı mesajlar kısmına girerken. Carrie'ye yeni telefon numarasını verip, Morgan'ın test sonuçlarında herhangi bir gelişme olduğunda onu haberdar etmesi istemişti. Gelen mesajı okuduğunda istemsiz olarak yüz ifadesi değişmişti. Melora'yı izleyen Sherlock'un ise gözlerinden kaçmamıştı bu değişen ifade. "Haberler kötü mü?"

"Hayır, iyi." Derin bir nefes alıp saçlarını bir kez daha geriye attı genç kadın. Gelen mesaja kısa bir yanıtta bulunurken, Sherlock için devam etti sözlerine. Bugünkü olanlardan habersiz olduğu için adamı bilgilendirme gereksinimi duymuştu. Adamın merakının rahat durmayacağını biliyordu. "Bugün Carrie'nin bir hastasıyla karşılaştım. Endokarditi olduğunu düşünüyordum. Carrie'ye tahlil yapmasını söyledim. Hatalıymışım."

"Hayal kırıklığına uğradın." Melora'nın duygularını teyit etmek istercesine bir öngörüyle söylemişti sözlerini. Nitekim de hayal kırıklığına uğramış olmalıydı. Bir tahminde bulunuyordu ve yanılıyordu sonuçta.

Sherlock'a sadece bir göz devirmesi sunmak istese de bu isteğini bastıran Melora, birlikte yürümekte olduğu partnerine bakışlarını çevirdi. Böylece, uzun bir süre sonra elaları mavilerle dokunabilmişti. Belki biraz haklı olabilirdi adam, ama buna karşı çıkacaktı. "Tabii ki hayır."

"Kızın hasta olmasını istemiyorsun ama haklı olmak isterdin. Öyle olduğundan emin misin?" Kaşlarını çatıp Melora'nın elalarına daha dikkatli bakmaya çalıştı. Melora'yla yaklaşık 2 ay geçirmişti, hâlâ daha yeni şeyler keşfediyor olsa da bazı noktalarını çözmüştü kadının. Ortak bir noktaları vardı ki; sonuç her ne olursa olsun haklı olmayı ya da kazanmayı isterler ve hedeflerlerdi. Emin olmadıkları bir şey için de diretmezlerdi.

"Nasıl olduğumdan?" Anlamazlıktan gelmeye çalışmıştı Sherlock için. Konuyu kapamak istiyordu. Düşüncelerinden oldukça emindi, evet. Hatalı çıktığı için üzülmüştü ama aynı zamanda sevinmişti de. Kızın herhangi bir kalp rahatsızlığı bulunmuyordu. Hatalı olmadığı vakit yine aynı şey olacaktı; haklı çıktığına sevinecek ama Morgan'ın rahatsızlığına üzülecekti.

"Hatalı olduğundan." Sıcak nefesini havaya üflediğinde, oluşan buhar yanağına çarpmıştı. Hatalı olduğunu söylemişti kadın ama bunu pek de içtenlikle söylediğini düşünmüyordu. Eğer hatalı olduğunu düşünmüyorsa ve oldukça da eminse görüşünden, o zaman hatalı olduğunu söyleyen şey üzerinde yoğunlaşmalıydı genç kadın. Melora'nın, hata olduğundan bile emin olamadıkları hatayı böylesine çabuk kabullenmesine izin veremezdi. Şahsi olarak; genç kadının gözlemlerinin iyi olduğunu söyleyebilirdi. "Endokardit için genelde onun uyguladığı tahlil mi uygulanır? Sonucu kesin midir?"

"Hayır, ama genellikle..." Bakışlarını önüne çekmişti Melora. Başını iki yana sallarken, sözleri kesintiye uğramıştı Sherlock yüzünden. Yürüdükleri alanda Sherlock adımlarını durdurup, Melora'nın önüne geçti. Bu sayede Melora'nın da durup merakla ona bakmasını sağlamıştı. "Genelini boş ver. Hastayı gördüğünde aklına gelen ilk şey neydi?"

"Endokarditi olduğu." Bu konudan sıkılmışçasına başını önüne düşürdü ve derin bir iç çekti kadın. Hata yapmıştı ve daha önce de yapmıştı. Sherlock belki bunu kabul etmiyordu ama kendisi bu tarz şeyleri kabullenmişti.

"O zaman peşini bırakma. Birlikte baktığımız ilk davamızda da; gece gelip bana, hatalı olabileceğini söylemiştin ama fazlasıyla doğruydun. Birçok araştırmaya göre akla ilk gelen şey doğrudur..."

Sherlock'un onu destekleyen sözlerine karşı inanamayarak birkaç kere gözlerini kırpıştırdı. Ondan, onu böyle savunmasını hiç beklemiyordu. Açıkça beklediği şey; hatalı olmasıyla dalga geçmesiydi ama karşısındaki adam, akşamın karanlığında parıldayan mavilerini gözlerine dikmiş, olabildiğince ciddiydi.

Sözlerine devam edecek olan dudakları aralıkken, geri kapandığında bakışları da kadından uzaklaşmıştı adam. Melora, Sherlock'un bakışlarını arkasındaki bir yere hedef aldığını gördüğünde kaşlarını çatıp, neye baktığını anlamaya çalıştı. Bir an dejavu yaşadığını hissetmişti. "Ne oldu? Ne var?"

"Araba." Sherlock hızlıca mırıldanmıştı. Genç kadının önünden çekilip, hastanenin açık otoparkındaki park halinde olan beyaz renkteki arabaya ilerledi. Park halindeki tüm araçların arasından bu aracın dikkatini çekmesine neden olan şey, tampondaki vaşak çıkartmasıydı. Bu çıkartmayı gün içerisinde bir kez daha görmüştü. "Galiba şüphelilerden birine ait. Doktor Cahill'e. Tampondaki vaşak çıkartması anahtarlığındakinin aynısı. Anahtarından da arabanının Nissan olduğu anlaşılıyordu."

Sherlock'un yanına vardığında aracı inceledi ve dikkatli bir şekilde söylenenleri dinledi. Her şey normal görünüyordu ama Sherlock için bir sorun var gibiydi. Soruşturmaya girmediği için, ne olup bittiğini de bilemiyordu. "Tamam, bu onun arabası. Ne oldu ki?"

"Sherard onun önemli bir şüpheli olduğunu düşünüyordu. Ben karşı çıkmıştım." Sıkıntılı bir nefes verirken, Melora'ya döndü. "Beş saat önce Doktor Cahill 30 saatlik mesaisini bitirmişti. Eve gidip uyuyacağını söyledi, yasal olarak altı saat boyunca hastaneden uzak durması gerekiyor."

"Ben olsam, mesai bitiminde mümkün olduğunca çabuk çıkardım." Kendi üzerinden yorumlayan Melora, tekrar arabaya ve hastaneye baktı. Yoğun ve uzun bir mesai geçirdiğinde yapacağı ilk iş arabasına atlayıp, bir an önce eve gitmek olurdu. Ama anlaşılan Doktor Cahill bunu yapmamıştı. Sherlock'ta aynı şeyi düşündüğünden, parmağıyla aracı işaret etti. "O zaman arabanın burada ne işi var?"

Sherlock ve Melora hem fikir olarak hızla, biraz önce çıkış yaptıkları hastaneye geri dönmüşlerdi. Genç doktor kızaran gözlerini elinin tersiyle kaşırken, bir kez daha koridoru kontrol etti. Hasta odalarını rahatsız etmeyecek bir şekilde loş bırakılan koridor ışığının altında, yalnız olduğundan emin olmuştu. Koridorda, hemşireler için yerleştirilmiş malzeme dolabının önünde durdu. Eli, otomatik olarak baştan üçüncü çekmeceye gitmişti. Dikkat çekmemek adına yavaşça kendine doğru çekerken içerisindeki, paketli onlarca şırıngaya baktı.

İçgüdüsel olarak tekrar koridoru kontrol etme gereksinimi duyarken elin, herhangi birini almak için içerisine attı. Almış olduğu şırınganın, dış etkenlerden korunmak için varlığını sürdüren paketini olabildiğince hızla açmıştı. Hışırtılı çöp parçasını, beyaz önlüğünün cebine sıkıştırdı geriye doğru adımlar atarken.

Bir kez daha yakın çevresini kontrol etti ve yakınlardaki bir odaya ilerledi. Titrek nefesini verirken, hasta odasının kapısını olabildiğince sessizlikle açmıştı. Kapının ardındaki odada, hasta dışında kimsenin olmadığını biliyordu.

Yatakta yatmakta olan hasta yaşlı kadın, ağzındaki hava maskesinden nefes alıp vermekteydi. Kendisine verilmiş ilaçlar sayesinde ağrısını hissetmeden derin bir uyku çekiyordu, odadaki her şeyden habersiz. Cahill, boştaki şırıngayı eline göre ayarlayıp, yaşlı kadının yatmakta olduğu yatağına doğru ilerledi. İçerisinden sıvılar akıp geçmekte olan hortumlardan, kendi işine yararı olan birine el attığında şırınganın ağzını yerleştirmek üzereydi.

"Doktor Cahill, yine karşılaştık." Sherlock, kapıdaki pencereden Cahill'i görmesiyle yapacağı hamleyi engellemek için hızla kapıyı açtı. Sherlock'un ardından çıkan Melora da, en az adam kadar nefes nefeseydi. Bir ölüm daha yaşanmaması için hastanenin içinde dakikalardır güvenlikle birlikte koşturuyorlardı.

Genç doktor, kapının aniden açılması ve adının söylenmesiyle afallamış bir şekilde başını kaldırıp, gelenlere döndü. Onu sorgulayan adamlardan birini tekrardan görmeyi beklemiyordu. Kızaran gözlerini kısıp elindeki hortumu bıraktı. "Bu da ne şimdi?"

Bir şeyler anlamak istercesine kapının oradaki adam ve kadına bakmıştı fakat, ikilinin arasından içeriye iki adamın girmesiyle kaşlarını çatması bir olmuştu. Daha öncede görmüş olduğu, hastanenin güvenlik görevlileri hızla kolunu yakalarken, kurtulmak için çırpınmış ve elindeki şırıngayı yere düşürmüştü Cahill. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Çekin elinizi. Hata yapıyorsunuz, muayene ediyordum."

Güvenlik görevlileri, çırpınan genç adamı ellerinden kaçmaması için sıkıca tutmuşlardı. Kapının önünde duran Melora ve Sherlock, yanlarından geçmekte olan adamlar için kapıya olabildiğince geri yaslanmışlardı. Odadan ayrılmalarının ardından eliyle yüzünü ovuşturan Sherlock, hortumlarla hastaya bağlı olan cihazı kontrol etmişti.

Melora, iri yapılı adamların ellerinden kurtulmak için halen daha çapalayan genç adamın ardından gözlerini daralttı. Usulca bakışlarını aşağı düşürürken, yerdeki boş şırıngayı inceledi. "Sherlock, bence katil o değil."

Sherlock, Melora'nın sesinde adını duymasıyla hızla etrafında döndü ve kadına baktı. Kadın, elalarıyla buluşan mavileri yakaladığında yerdeki şırıngayı işaret etti. Kuruyan dudaklarını ıslatıp sessizliğe küçük bir öksürük bırakırken, boştaki eliyle yaşlı kadının bağlı olduğu makineyi işaret etti. "Şırıngada epinefrin yok. Boş. Bu makine ağrısı olan hastalara morfin sağlar. Bunun için buradaydı. Morfin çalmaya çalışıyordu."

"Yani yakaladığımız bir katil değil, bir bağımlı." Yorgun olan Sherlock, omuzlarını düşürmüştü artık. Bir eliyle yüzünü ovuştururken tekrar, Melora'nın gösterdiği makineye bir kez daha baktı. Gün bitmişti ve ellerinde, elde tutulur hiçbir şey yoktu. Sherard'ın haklı olmadığı düşüncesi onu rahatlatırken, halen daha katili bulamamış olması sinirlerini daha çok bozmaktaydı.

Yazım yanlışlarım varsa affola.

Küçük yıldıza dokunmayı, konuşma balonuna tıklayıp düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın.

Ne kadar etkileşim,
o kadar mutlu pofuduk...

01. Umarım hikayeyi özleyeniniz olmuştur, biraz kafa tatilindeydim :')

02. Anlayacağınız üzere, doktorlar doktor olarak kalmaz'ın kısım 2'si de var. Akıllanıp, artık o kadar da çok uzun bölümler yazmamaya gayret ediyorum. Galiba bir 10 bölüm sonra da - herhangi bir değişiklik olmazsa - hikayenin ikinci kısmına geçeceğiz gibi, Sherlock ve Melora'yı kavuşturacağız artık. Hazır konu açılmışken biraz eğlence olsun; sizce ilk kim açılır, Sherlock mu yoksa Melora mı? Ve tabii tahmininiz varsa, birbirlerine açılmaları nasıl olur?

03. Melora, paylaşılamıyorsun kız. Bir yandan Sherlock, bir yandan Sherard... var mı başka taliplin?

04. Bölüm bittikten sonra buraya bir şeyler yazmayı çok seviyorum, sizlerle sohbet etme imkanım oluyor. Bölümü yazarken yaşadıklarımı, düşüncelerimi, keşfettiklerimi sizlerle paylaşbiliyorum. Bu seferki keşfim Melora isminin anlamı oldu mesela. Hep Türkçe temelli sitelere bakıyordum. Yabancı sitelere bakmak hiç aklıma gelmedi, aynı anlamda olurlar dedim ve yanılmışım. En azından Melora isminde.

05. Türkçe temelli sitelerde Melora'nın anlımı: Marx Engels Lenin Ekim Devrimi, konu oldukça siyasete kaçıyor. Yabancı sitelerde ise anlamı: Altın Elma. Aradaki anlam farkına sadece 'pekii' diyorum. Açıkçası yabancı sitelerdeki anlamını daha çok sevdim sjkskx

Yunan mitolojisindeki hikayelerini okuma fırsatım oldu bu sayede ve tabii Kral Arthur'un Melora isminde bir kızının olduğunu öğrendim. Onun da mini hikayesini okudum. Ne tesadüf, Kral Arthur ile Melora'yı bir araya getirecek bir kurgu arıyordum ama kızı olarak tabii ki düşünmüyorum. Buradan da anlayacağınız üzere Melora'dan kurtuluş yok, sevgili karakterimi pek çok evrene sokmak istiyorum. En planlısı şu an için Supernatural, uygun şeyler bulursam Kral Arthur ve Doktor Strange için de yazmak istiyorum. Melora'yı görmek istediğiniz yerler, kişiler varsa bana iletebilirsiniz dndkjd

Dertlerimi de şuraya dökeyim;
06. Ben, yorumlarda artık başkalarını da görmek istiyorum. Biliyorsunuz, yorumları severim. Bakarsanız da zaten hepsine olabildiğinde geri dönüş yapmaya çalışıyorum. Okurken duygu ve düşüncelerinizi cidden yazarsanız çok mutlu olacağım.

Diğer derde gelirsek eğer;
07. İlk üç bölümü okuyup oyladıktan sonra bu bölüme kadar geldiysen, lütfen okuyup da oylamadığın bölümleri oyla - buraya kadar geldiysen hikayeyi beğendiğini düşüneceğim -. Bunu artık söylemem gerekiyordu, pek çok kişi hikayenin ilk üç bölümüne oy veriyor. Hikaye üç bölümden oluşmuyor arkadaşlar...

Böyle şeyler olunca benim hikayeye olan motivasyonum da düşüyor ister istemez. Her ne kadar eğlencesine ve keyfine yazmaya devam etsem de, hikaye ortalık yerde olunca bir geri dönüş bekliyor insan.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro