4. BÖLÜM

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

Keyifli okumalar...

Revan ile arabada gidiyorduk ona gideceği yeri ben tarif ediyordum. “Şuradan sağa dön. Dur burada.” Durduğu yer eski terk edilmiş bir depoydu. Deponun bulunduğu yoldan hiçbir araba geçmiyordu. Yani burada onu öldürsem veya işkence yapsam kimse ses duymazdı.

Arabadan inip onunda inmesi için bekledim. Eğer benim hakkımda biraz bilgisi varsa benimle oyun olmayacağını bilirdi. Tahmin ettiğim gibi arabadan indi. “Neden burası?”

“Zeki birine benziyorsun. Biraz düşün bulursun. Gerçi bana bulaştığına göre pek zeki sayılmazsın ama.”

Korkuyla yutkundu. Neden burada olduğumuzu anlamıştı. Başımla işaret ettim ve önden giderek depoya girdi, peşinden de ben. Yan tarafta bulunan panelden deponun ışıklarını yaktım. Deponun rutubetli kokusu genzimi yakmıştı. Umursamadım. Yüzüme sinsice bir gülümseme yerleştirip deponun ortasında bulunan sandalyeyi işaret ederek “Ayakta kaldın kendini yabancı hissetme buyur otur,” dedim.

Revan, korkuyla sandalyeye oturdu. “Ne bilmek istiyorsun?” İşaret parmağımı düşünür gibi yüzüme koyarak ona doğru ilerledim. “Bir bakalım ne bilmek istiyorum? Hmm. Ne biliyorsun Revan? Sen de değerli olan nasıl bir bilgi var?”

“Ben pek bir şey bilmiyorum.” Pek bir şey bilmiyorum derken ben boşuna mı getirdim seni buraya?!

“Ben öyle duymadım ama dediler ki Revan neler döndüğünü biliyor ve bana yalan söylemezler. Ah pardon söyleyemezler. Çünkü bana yalan söyleyenler bir daha yalan söyleyecek bir dil bulamazlar. Hatta görecek göz de bulamazlar.” Revan titremeye başlamıştı.

“Konuşacak mısın? Yardımcı olmamı ister misin?” Korkuyla gözleri büyümüştü. “Hayır hayır.” O zaman konuş uğraştırma beni. Elim belime doğru gittiğinde ne olacağını anlayıp “Tamam bildiklerimi anlatıcam,” dedi. “Ha şöyle.”

Korkuyla konuşmaya başladı. “Nasıl bu hale geldiğini biliyorum.”

“Hadi ya nasıl bu hale gelmişim. Anlat bakalım bir de ben bileyim.” Arka tarafta olan sandalyeyi alarak Revan’ın tam önüne getirdim arka tarafını çevirdim ve bacaklarımı iki yana açarak oturdum.

“Sana bir iğne yaptılar. Yürüyememen gerekiyordu ama sen yürüyorsun. Çünkü iğne seni iyileştirdi. Sana bu iğneyi yapanlar, deneylere devam ediyorlar. Sen ilk başarılı olansın ama son değilsin.” O cadının söylediklerinden sonra tahmin etmiştim böyle olacağını.

“Son değilsin ne demek? Başka kimde başarılı oldular?” Yüz ifademin nasıl olduğunu bilmiyordum ama Revan’ın bakışlarından yeteri kadar korkutucu olduğunu düşünüyordum.

“Be...ben bilmiyorum.” Hışımla sandalyeden kalkıp arkamda bulunan duvara yumruk attım. Duvar içe göçmüştü. Kafama duvara yasladım. Bu dünyada tek olma fikri oldukça tatmin ediciydi. Şimdi benden birilerini olduğunu ileri süren bir adamı dinliyordum. Öyle olsa bile ben ölümsüzdüm. Bu durumda onlar da ölümsüz oluyordu. Ben onları nasıl öldürecektim…

“Bu deneye o iğneye neden gerek duydular? Cevap ver bana,” diye bağırdım. Revan korkuyla yerine sinmişti. “Sana cevap ver dedim.” Konuşmuyordu. “Ailesi olan insanların sorunu ne biliyor musun Revan?” Olumsuz anlamda kafasını salladı. “Kaybedecek bir şeyleri var.”

Gözleri korkuyla büyümüştü. Bu kadar korkuyorsan konuşmalısın. “Biliyor musun sana bir iyilik yapacaktım. Sadece seni öldürecektim. Ailen sağ kalacaktı.”

“Yapma, lütfen aileme bir şey yapma.” Sert mafyamız Revan Toprak bana yalvarıyordu. Yalvarması içimde bir hiç duyguyu harekete geçirmemişti.

“Yanlış hatırlamıyorsam ki hafızam beni yanıltmaz. Küçük bir kızın vardı. Belki de kızının gözlerinin önünde acı çekmesini izlemek istiyorsundur. Yapacağımı biliyorsun öyle değil mi? Gözümü bile kırpmadan tüm aileni gözlerinin önünde çıplak ellerim ile parçalara ayırabilirim bunu biliyorsun değil mi?”

Sadece kafasını sallamakla yetindi. Korkudan konuşamıyordu. “O zaman neden bana istediğim cevapları vermiyorsun?” Sesim sonlara doğru yükselmişti ve Revan iyice yerine sinmişti. “Bana istediğim cevapları ver, ben de sana geri kalan hayatını ailenle geçirme hakkını geri vereyim.”

“Tamam anlatıcam her şeyi. İçinizde çok güçlü bir şey var. Onu uyandırmak için o iğne.”

“Daha açık ol lütfen. Zamanım değerli benim kelime oyunların ile uğraşamam.”

“Bak saçma gelecek biliyorum ama gerçek şu, ilk vampirlerden biri insana aşık oluyor yarı vampirleri oluşturuyorlar ve o yarı vampir bir başka insana aşık oldu yeni bir yarı vampir dünyaya geldi bu böyle gitti. Bütün yarı vampirlerin içinde safkan vampirlerle eşit bir güç var ve bu yaptıkları deneyler, iğneler o güçlerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Yani insansın ama içinde vampirsin sadece haberin yok. Eğer bir yarı vampir değilsen o güç dışarı çıkmıyor.”

“Ve ölüyorsun,” diyerek cümlesini tamamladım. “Peki, neden böyle bir şey yapıyorlar? Ne gerek var?”

“Sizleri uyuşturup, olduğunuzdan daha duygusuz robotlara çevirip, en çok parayı veren mafyaya satacaklardı. Onlar için kiralık katillik yapacaktınız ama sadece sende başarılı olmuşlardı ve seni ellerinden kaçırmışlardı. Başarılı olabildiklerini fark ettikleri zaman senden daha fazla istediler ama hepsi ölüyordu. Ben sadece senden yine olduğunu başarılı olduklarını duydum o kadar.”

Bir süre durduktan sonra koca bir kahkaha attım. Uzun zamandır böyle bir kahkaha atmamıştım. Kahkaham Revan’ı korkutmuş olacak ki yerinden sıçradı.

Belimden Revan’ın silahını çıkardım ve alnına dayadıktan sonra “Bu deli saçması şeylere inanacağımı bekleme benden. Yaşamak için daha inandırıcı yalanlar söylemelisin. Ah pardon birazdan yaşayacak bir hayatın olmayacak.”

Tam tetiği basmak üzereyken dediği şey henüz bu işin bitmediğinin kanıtıydı. “Kaan yaşıyor.”

Yorumlarınızı bekliyorum.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Pro